29 Aralık 2010 Çarşamba

2011 Duası

Aslında istediğim şey çok basit; 31 Aralık gecesi uyumak ve 1 Ocak günü uyandığımda hayatımın mükemmel denecek şekilde değiştiğini görmek. Cidden bir mucize olsun istiyorum artık. Peri mi gelecek, cadı mı çıkacak, Hızır mı yetişecek bilmiyorum. Ama 1 Ocak günü uyandığımda hala bu hayatı yaşamak istemiyorum.

Sevgili kuzenimin dediği gibi, dua ederken dikkatli ol ve detay ver.
İşte 2011 duam;
Ailemden ve çocuklarımdan çok memnunum, onlara bişey olmasın lütfen.
Şu göbeğim sağlıklı bir diyet ve sorunsuz bir şekilde erisin, normal insan kilosuna inebileyim.
Maddi sıkıntılar bitsin artık. Bitme şeklide lütfen helal ve yasalara uygun bir şekilde olsun.
Maneviyata daha fazla zaman ayırabileceğim bir yaşantım olsun. Erenlere karışayım demiyorum ama Allah şu kalbimin kapılarını biraz daha kendi tarafına doğru açsa acaip sevineceğim.
Bir de tüm bu güzellikleri ve yeri geldiğinde sıkıntıları paylaşabileceğim bir sevdiğim olsun. Gözü benden başkasını görmeyen, üstüme titreyen, omzunda huzur bulabileceğim, elini masaya vurdu mu korkacağım, yaptığı her şeyin arkasında gözümü kırpmadan durabileceğim ve her zaman arkamda olduğunu bileceğim, işte benim öbür yarım diyebileceğim bir sevgilim olsun.

Gerçekten bir mucizeye ihtiyacım var di mi?

Ey güzel Allah’ım bir mucize ya, nedir ki senin için!!!

Umarım hepimizin dilekleri kabul olur ve hepimiz için süper bir yıl olur.

Bilgen,çarpılmadansussamiyiolacak

3 Aralık 2010 Cuma

Eyy Aşk Nerdesin

Düşünüyorum da, otuzlu yaşlar aşkı gerçekten yaşayabileceğimiz ender yaşlar.

Yirmili yaşlarda yaşadıklarımızı şuan aşk diye tanımlayamıyorum. Daha ben kendimi sevmezken, kendi huyumu suyumu bilmezken, karakterimi nereye oturtacağıma karar veremeyip, bir de sürekli kendimi ispatlamaya çalışırken o yaşadıklarım aşk olamaz herhalde.

Elbette hissedilenler yoğun duygulardı. o heyecanlar, tutkular, hayaller.

Kesinlikle tutkuydu o yaşananlar. Hayallerimize sarılmış tutkular. Hayallerimize esir olmuş duygulardı.

Oysa şimdi, her şey yerli yerine oturmuş. Karakterin, işin, hayatın, duyguların. Hayal kurmaman gerektiğini bilecek kadar hayal kırıklığı yaşamışsın. Artık karşısındakinden ne beklediğini biliyorsun, ona neler verebileceğini biliyorsun ve en önemlisi hala sabaha kadar dans edebilecek enerjin var.(ki sadece hafta sonuna yetse de)

Evet kesinlikle otuzlu yaşlar aşk yaşı. DOyasıya yaşanabilecek, hayatın tadını doya doya çıkarabileceğin yaşlar.

Eee hadi o zaman yaşayalım!!!

Ama otuzlu yaşların %80 ni evli, %10 ise kendini bir ilişkiye bırakamayacak kadar çok acı çekmiş, diğer %10 ahh siz adamı öldürürsünüz.

Kalbiniz aşk
Cebiniz para dolu olsun.

Hayırlı cumalar,
Bilgen,gerginim.

12 Kasım 2010 Cuma

Bayram - Seyran

Zaman ne çabuk akıp gidiyor. Daha şeker bayramında ikram edilen baklavaların dışında, tepsiden aşırdıklarımı bile eritemeden Kurban Bayramı geldi.

Aslında bayramdır sürekli geliyor nasıl olsa, diye düşünüp, üstün irademe sahip olup, pilav-kavurma ya da ekmek arası kavurmadan birini tercih etmem gerekmekte. Ama ey hat, ikisinin de tadı başka, damakta bıraktığı lezzet başka, midede oluşturduğu şişkinlik başka.

Asıl güzel olan ise, mideyi tıka basa doldurduktan sonra, üzerine de iki adet baklava dilimi yuvarlayıp, çay olana kadar biraz uyumak. Ama ne mümkün!!! Bu dediğimi yapabilmeniz için ya erkek olmanız lazım ya da yaşlı bir bayan.

Yemekten sonra sofra topla, mutfağı toparla, çay koy, diğer ıvır zıvır işlerle uğraşmak yerine, “elinize sağlık” deyip arkama bakmadan sofradan kalkıp, uyku pozisyonuna geçebilecek kadar yaşlandığım yaşlarımı görür müyüm bilmem ama bu kadın erkek eşitsizliğinden bir gün çatladığımı herkes görecek kesin.

Bak mübarek günler geliyor ve benim feminist duygularım kabardı olur olmaz.

Pazartesi günü de çalışacak olanlar bu mesajı dikkate almasın, yeniden göndereceğim ama bugün itibari ile tatile çıkan o şanslı gurubun bayramını en içten dileklerimle kutlar, kalbimin en derin yerlerindeki haset duygularımla nazar değdiririm.

Yola çıkacaklara iyi yolculuklar

Burada kalacaklara güzel havalar

Ve hepimize hayırlı bayramlar dilerim.

Bilgen,kıskanççç

5 Kasım 2010 Cuma

Bir Ben Miyim Manyak?

Sabah altı civarıydı. Burnumun ucunda bir soğukluk hissedip, “hayırdır inşallah” deyip, gözlerimi araladım.

Cidden burnuma dayanmış yeşil, soğuk soda şişesi ile irkildim. Uykuya doyamamış gözlerim açılmamak için direnirken, şişenin arkasında Ahmet’i fark ettim.

Bizler 1980’lerdeki korku filmlerini izleyerek büyümüş bir nesil olduğumuzdan, karıncadan (Dev Karıncalar), arıdan (Katil arılar), kuştan (Kuşlar), oyuncak bebekten(Chucky) ve gözünü açınca yatağının dibinde ifadesiz bir suratla duran çocuklardan korkarız. Doğal olarak Ahmet’i fark edince zıpladım. Tabi benim zıplamamı Ahmet uyanmak olarak algıladı ve “Anne, al bu senin” dedi. (Dün gece onları uyuturken soda içmiştim ve şişeyi de odalarında bırakmıştım.)

Bizler maalesef RTÜK’e ve “aman çocuğun psikolojisine dikkat edelim” dönemine yetişemediğimizden, anneanne, babaanne ve muhtelif teyze,hala gurubunun anlattığı biraz dini içerikli korku dolu hikayeler, cadılı masallar ve çocuklara seyrettirilmemesi gereken korku filmleri ile büyüdük. Şuan doğal olarak geçmişin acısı çıkıyor.

Kim ne derse desin, Kuşlar filminde martının kızın elindeki sandviçi almak için kızı gagalamasından sonra hiçbir Allah’ın kulu bana kuşları sevdiremez. Ya da her korku filminde küçük çocuk anne ve babasının yatağına gece vakti gelip, ifadesiz suratı ile kendisine sarılmaya çalışan annesini bıçakladığını seyrettikten sonra, sabaha karşı yanıma gelen Ahmet’e de kuşku ile bakarım.

İşte bu sebepledir ki, psikolojinin, bilinçaltının karşısında saygı ile eğiliyorum.

Cumanız hayırlı, günleriniz korkusuz olsun.

Bilgen, kimnormalki

www.thesutlunuriye.blogspot.com

1 Kasım 2010 Pazartesi

Duyarlı Vatandaş

Biliyorsunuz bir bloğum var.

Hatta bloğuma reklâmda almaya başlayınca, işi büyüteyim dedim.

Bloğun tasarımını değiştirdim. Renklerle oynadım, şekil yaptım.

İşin içine reklâm girince de daha ciddi konularda yazayım bari diye word ekranını açtım. Siyasetten mi bahsetsem, borsadan mı, sivil toplum kuruluşlarından mı diye düşünmeye başladım.

Ama bu konuların hiçbirinin hayatımdaki ciddiyet oranları Ahmet’in çiş probleminden daha fazla olmadığını fark ettim.

Borsanın yükselmesini değil, artık kış geldiği için, çocukları götürebileceğim kapalı alanların olmasını istiyorum ben. Mesela artık her hafta bir çizgi film gelse de, çocukları götürsek.

Huu sivil toplum kuruluşları, dünyayı kurtaracağınıza çocukları götürebileceğimiz aktiviteler bulun, ama acil olsun. Çocuklar sıkılmaya başladı bile.

Bilgen,duyarlıvatandaş.

26 Ekim 2010 Salı

Oğlum Oğlum Paşa Oğlum

Geçen gün fark ettim ki benim fizyolojik yapım koca göbeğim, ağrıyan belim ve zayıf dizlerim yüzünden kesinlikle bir tuvalete eğilip, küçük bir kıçı yıkamaya uygun değil.

Hiç terlik giyme alışkanlığım olmadığından olsa gerek ki, maalesef o sevimli küçük yaratık tuvalette oturup, sadece çişini ya da kakasını yapması gerekirken, aynı zamanda seni yanında istediğinden ve ben çıplak ayakla taşa bastığımdan ve genelde ayaklarım buz gibi olduğunda terlik giymeyi akıl ettiğimden ve akıl ettiğimde “ben terlik giyip geleyim kuzum” dediğim de ise “bitti anne” dediğinden olsa gerek, sürekli bir kasıklarda üşütme ağrısına sebebiyet vermekte bu tuvalet eğitimi.

Elif Hanım’ın tuvalet eğitimi uzun süren klozette oturma seanslarından oluşmuş olmasına rağmen, Ahmet Bey, bu eğitimi kesinlikle red etmekte.

Kendisi çişini söylememe konusunda ısrarlı yaklaşımına karşılık benim pek ısrar edecek ergonomik yapım bulunmadığından bu yaşta olmasına rağmen daha bir kere olsun “çişim geldi” demedi. Ancak “eğitimin şart” olduğuna inandığımız için gönderdiğimiz okuldaki öğretmen hanımkızım artık bez bağlanmaması konusunda bizi uyardığı yazıyı gördüğümde, kendisine “buyur gel, sen öğret o zaman” demek geldi içimden ama ben eğitime ve eğitimciye saygılı bir anne olduğumdan bunu yapmak yerine çocuğun bezini çıkardım.

Çıkardım da ne oldu? Ahmet Bey klozete yapmamak için direndiğinden o gece 4 kere çarşaf ve pijama değiştirdim. Klozete azıcık yapıp 4 dakika sonra halıya işemeyi sevdiğinden ise beyaz sabun ile halı silme masraflarımız 3 katına çıktı.

Büyüklerin bir faydası olur belki diye babaanneme danıştım. Kavanoza işemekden hoşlanabileceği konusunda bir tüyo alınca elime geçen ilk kavanozu pipisine dayadım. Ahmet kavanoza baktı ve “bu küçük buna işemem”dedi. Başka bir kavanoz getirdim. “Bu gıdıklıyor” dedi. Diğer bir kavanoza “bu soğuk” dedi. En sonunda evdeki bütün kavanozları yere dizdim, hangisine işemek istediğini sordum. Allah Nescafe’den razı olsun, onun kıvrımlı kavanozuna işemek konusunda ikna oldu kendileri.

Bu süreç 3 haftadır devam ediyor. O işememek, ben de klozet ya da kavanoza işetmek için çabalıyoruz. Bakıcımız ütü yapmaktan, makine hergün çişli çamaşır yıkamaktan ben de kolundan tutup tuvalete götürüp saatlerce onu beklemekten yorulmuş olmamızın verdiği çaresizlik ile öğretmenini aradığımda “aa olur mu öyle şey, Ahmet bana çişi geldiğinde söylüyor, bende onu tuvalete götürüyorum” cümlesi ile modern eğitime olan inancım tamamen yıkıldı.

En iyi yöntem bildiğin yöntemdir.

Ahmet’i alıp Çilek mağazasına götürdüm. O tam istediği arabalı yatağa oturttum. Yatağı almam için yalvaran gözlerle bana baktı. Bende gülümsedim ve “ne zaman çişini söylersin, o zaman yatağı alırız” dedim.

Ahmet hâlâ 1-0 önde…

To be continued…

Bilgen,fedakaranne

24 Eylül 2010 Cuma

eğitim şart

Beni bilen bildiğinden olsa gerek şu üniversiteye başlama döneminde telefonum sürekli çalıyor. İnsanlarda haklı, herkesim tanıdığı başarılı ama parası olmayan bir sürü genç öğrenci üniversiteyi kazandı. Bursa veya desteğe ihtiyaçları var.

2 yıl öncesine kadar, bu tarz istekler geldiğinde kime rica etsek bir burs ayarlıyordu. Oysa şimdi burs bulmak iyicene zorlaştı. Bende artık çaresiz kalıyorum.

İşte bu sebepten ötürü, şuan elimde maddi yardıma ihtiyacı olan gençlerin bilgilerini gönderiyorum size; belki şu mübarek günde yardım edesiniz filan gelir.

Aşağıda bana gelen öğrencilerin kazandıkları okullar ve genel bilgiler var. İsimlerini vermeyeceğim. Eğer özel ilgilenmek istedikleriniz olursa diyaloga geçeriz.

Yardım yaparken de hangi öğrenciye yaptığınızı belirtirseniz hak geçmesin.

Öğrenciler

1) Eskişehir tarih öğretmenliği. İşçi bir ailenin oğlu.
2) Kocaeli Üniversitesi (bölümünü hatırlayamadım şimdi ama petro kimya gibi bişeydi). Kızımızın babası vefat etmiş. Ondan kalan maaş ile geçiniyorlar
3) Karaelmas üniversitesi kimya mühendisliği 3.sınıf. emekli bir ailenin kızı. (harç parasını hallettik yurt parası için para lazım)


Valla çocuk okutmak zor iş artık dostlar. Allah çocuğu olana güç kuvvet, yardımı seven bizlere de boş para versin ki fakiri fukarayı gözetelim.

Cumamız mübarek,
Cüzdanınız para dolu olsun.

Bilgen,eğitimşart

7 Eylül 2010 Salı

Bitti Mübarek...

Mübarek de su gibi akıp gitti valla. Yarın arife, sonra bayram…

Ağustosa denk gelmesinden midir bilmem, pek bir yavandı iftarlar. Hoş iftarı yavan yapan da biraz da içimden gelmemesiydi belki. Oruçlu ve sinirli hiçbir erkekle de kavga etmedim bu sene ki her sene en az 3 tanesiyle kapışırdım.

Ne iş yerinde ne caddede ne de etrafımda o ramazan dinginliği de yoktu.

Diyorum ya bu sene bir garipti ramazan.

Bu kadar ramazan ruhu olmamasına rağmen 89 adet ramazan kolisi topladık ve yerlerine dağıttık. Üstümde varsa hakkınız da helal edin, öbür tarafta beklemeyelim birbirimizi J

Umarım bayramımız bayram gibi olur,
Baklavalar bol olur
Çikolatalar kaliteli olur
Herkes sevdikleriyle olur.

İyi bayramlar

Bilgen,banahergünbayram

27 Ağustos 2010 Cuma

İYİ Kİ DOĞURMUŞUM, İYİ Kİ DOĞMUŞSUN

Aman Yarabbi, ne yağmurlu bir gündü.

Hatta beni acil doğuma alacaklardı, hastane çantası, bebek eşyalarını almak için ne biz hastaneden çıkabiliyorduk ne de annemler gelebiliyordu yağmurdan, selden.

Hem de Berat Kandiliydi.

Ve ağustosta böyle yağmurlu bir gündü.

Herkes “bereketli” bir bebek olduğunu söyleyip duruyordu; bense sadece uyumak istiyordum.

Canımın içi bereketli, kutsal çocuğum, hayatımın erkeği, evimin direği, paşa oğlum bugün 3 yaşına basıyor.

Boncuk oğlum, umarım şansın hep açık olur, kısmetlerin doğduğun günkü yağmurlar kadar çok olur. İsterim ki Allah sana hiç pişman olmayacağın bir hayatı yaşatsın. Gerçek aşkı, gerçek mutluluğu buldursun sana.

Sürekli itiraz etsen de, istediğini ağlayarak elde etmeye çalışsan da, her şeyden korksan da, bana duygu sömürüsü yaparak işini yaptırtmaya çalışsan da, iyi ki doğdun, iyi ki varsın, iyi ki benim evladımsın. Değil seni, saçının bir telini değişmem dünyadaki hiçbir şeye.

İyi ki doğurmuşum seni.

Bilgen,anneolduğumainanamıyorum

Not: Yarın son ramazan kolilerini alacağım.

13 Ağustos 2010 Cuma

Ne İlk Ne Son

Gözlerimin içine baktı. Garip bir hüzün vardı gözlerinde.

- Ne oldu? dedim
- Onun hayatındaki ne ilk sevdiği kadınım, ne ilk aşkıyım, ne ilk öptüğü insanım. Artık birilerinin hayatında bir şeylerin “ilk”i olamayacağımı fark ettim, dedi.

O an onun paranoyak olduğunu düşünmüş olsam da, daha sonra oturup düşündüğümde ne kadar da haklı dedim.

Yaşımız itibariyle edindiğimiz tecrübeler bizi daha kendimize güvenli, adımlarını emin atan ve ne istediğini bilen kadınlar yapsa da, hala içimizin bir yerlerinde yaşayan o küçük prenses nedense birilerinde iz bırakmamız gerektiğini bağırıyor bize.

Belki de bu şarap yaşlara daha yeni adım attığımızdan olsa gerek iz bırakmayı hep bir şeylerin “ilk”i olarak tarihe geçebilirsek yaparız sanıyoruz. Bu sebeple de eğer sebil sübyana aşık olmayacaksak da, üzülerek söylüyorum ki hayatımıza girecek olan birçok adamın ne ilk sevgilisi olacağız, ne ilk aşkı, ne ilk elini tuttuğu kız, ne ilk öptüğü hatta neredeyse bazılarının ilk karısı bile olamayacağız.

Birçok alanda ilk olamayacağımızı ve bununda bizim içimizde gizli bir karşılaştırma ve rekabet yaratıp habere adamı dideceğimiz düşünülmesine rağmen, beni düşündüren illa “ilk”ler mi unutulmazdır?

Birilerinin son aşkı olmak da keyifli olmaz mı? Ya da hayatındaki en çılgın kadın? Ya da ne bileyim en muhteşem kadın olmak da bizi adamın hafızasına kazımaz mı?

Hep “anın tadını çıkar, nasıl olsa kader ağlarını istediği şekilde örüyor” mantığında bir insan olarak bu konu üzerinde çok bile düşündüğümü düşünüyorum.

İster 25.sevgilisi olayım, ister 5.karısı, ben istemediğim müddetçe ne beni unutabilir ne de sıralamaya sokabilir.

Cumanız hayırlı, aklınız başınızda olsun.

Bilgen,narsist

Not: Yardım kolileri için para gönderenlere müjde, yarın kolileri alıp dağıtıyoruz. Henüz gönderemeyenler de bugün hadi şu pamuk ellerinizi cebinize bi atın bakalım.

Bilgen Uçar, Yapıkredi Ford Otosan Şb 24587052

10 Ağustos 2010 Salı

Kaldı 1 Gün

Havaların sıcaklığından mıdır, yoksa şöyle keyifli uzun bir tatil yapamadığımdan mıdır bir türlü sezonun kapanıp artık ramazanın geldiğini kabullenemiyor yüreğim. Belki de ramazanın uzun zamandır soğuk günlere denk gelmesinden, kim bilir.

Oysa hep ramazan dendi mi, burnuma pidenin kokusuna karışan tarhana çorbasının kokusu gelir ya da sıcak pide arasında yumuşamış kaşar ile onurlu ama yenmeye hazır sucuğun damağımda bıraktığı tat.

Bu sene orucu açarken canımız sıcak çorba yerine sanırım buz gibi bir bardak su çekecektir ama mevsim ne olursa olsun sıcak çorbanın yerini de hiçbir şey tutamaz.

Sizlere geçen sene, ev geçindirmek için tarhana ve kızartma yapıp satan kızımızdan bahsetmiştim ve Allah razı olsun birçoğunuzda hem tarhanasından aldı, hem kızartmasından. Ben diyetteydim kızartmasını yemedim ama tarhanası cidden güzeldi.

Bu senenin tarhanaları da hazırmış. Geçen sene alanlara duyurulur. Geçen sene almayanlar ise belki bu sene alır.

Ramazan için para gönderenlerden de Allah razı olsun. İlk parti dağıtımı bu hafta sonu yapacağız Allah’ın izniyle. Parasını henüz göndermeyenler gönderebilir. Yada erzak almadan yardım yapmak isteyenler vardır, tanıdığımız birileri var mı diye sorarsanız onu da söyleriz. Ben sizin kolinizi istemiyorum, kendim yaptım onu vericem, kime vereyim derseniz, onu da dağıtırız. Siz bir lokma sevap alın diye paralıyorum kendimi, daha ne yapayım.

Şimdiden tüm insanlık için hayırlı bir ramazan olsun inşallah.

İnanların kalbinde iman bol olsun, inanmayanların kalbine iman dolsun.

Tarhana almayı, bol koli dağıtmayı unutmayın.

Bilgen,iyilikyapdenizeat

6 Ağustos 2010 Cuma

Bu Dünya Bizim Memleket

Küçük şehrin küçük insanlarıydık biz.

Kendimiz gibi insanlarla, hepimize aynı düşüncelerin empoze edilmesi ile güven içinde büyüdük.

Hepimizin aile, sülale, mahalle kuralları aynı idi.

Belki kimse bize alenen “bizden olmayan kötü” demiyordu ama yanı başımızda yaşanan olaylara verilen tepkileri özümsüyorduk. Sonuçlar çıkarıyorduk. O küçük beyinlerimiz bu sonuçlardan yargılar oluşturuyordu.

Üniversitede Yahudi bir arkadaşım bize yemek ısmarlamak istediğini söylediğinde acaba haram olur mu diye kabul etmekte çekindiğimi hatırladıkça utanırım hala kendimden ya da ev arkadaşımın Ermeni arkadaşı bize kalmaya geldiğinde kıza ne kadar soğuk davrandığımı unutamam.

İngiltere’de ise her başım sıkıştığında ilk yardımıma Yunanlılar koştuğunda şaşırmıştım bir de. Tanıdığım birçok sünniden çok daha muhafazakâr bir Alevi’den ahlak dersi aldığımda utanmıştım.

İşte böyle benden farklı insanlar beni şaşırta şaşırta herkesi sevmeyi ve eğer kalbin güzelse karşındakinin ne milletinin, ne ümmetinin, ne de siyasi görüşünün hiçbir önemi olmadığını öğrettiler.

Beni “İNSANCIL” yaptıkları, karşımdakini kalıplaştırmadan sadece insan olarak sevmeyi öğrettikleri için benden farklı inançları olan tüm dostlarıma çok teşekkür ediyorum.

İyi ki hayatımı renklendirdiniz.

Cumanız mübarek olsun.

Ramazan yardımlarını unutmayın

Bilgen,sadeceinsan

Not: Ama nedendir bilmem hâlâ Fransızları ve Karslıları sevmiyorum :)))

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Ne Verirsen Elinle O Gelir Seninle

Sevgili dostlarım,

Biraz geciktik, ucundan yakaladık ama bu sene yedinci kez düzenleyeceğimiz ramazan yardımımızı nihayet oluşturduk.

Ramazanlar nefsimizi terbiye etme, açın halinden anlama zamanlarıdır. Sen sıcak pidenin arasına sucuğu çifter çifter koyarken acaba bunu bulamayan var mı diye düşünme ayıdır. “bu sefer az yiyeceğim” diye sofraya oturup, sonra şişmiş mide ile kendini kanepeye attığında “Açlıkla terbiye etme Yarabbi. Açlık zor şey” deme ayıdır.

Bizim de amacımız fakiri fukarayı bari bu mübarek günlerde aç bırakmamak, yüzünü biraz olsun güldürebilmek. Bu amaç ile bu sene yedincisini düzenleyeceğimiz ramazan yardımımız için kolilerimizi oluşturduk.

Diyorum ya amaç yardım yapmak. Çevremizdekilere el uzatmak. Bu tarz şeyler yardım olmadan destek olmadan olmuyor maalesef. Desteklerinizi para olarak verebilirsiniz, kendi kutunuzu oluşturursunuz onu dağıtabiliriz, yardıma ihtiyacı olan çevrenizdeki insanları bildirebilirsiniz, bizi hiç karıştırmazsınız kendiniz alır kendiniz verirsiniz. Yeter ki bir yardım hareketi olsun. Ramazanın ruhuna yaraşır bir dayanışma olsun. Bir kutuya paran yetmez yettiği kadarını verirsin, belki elinin altında 10 fakir aile vardır da onların isimlerini verirsin. Ama hadi bir şeyler yapalım. Biraz kımıldayalım.

Allah hiçbirimizi dara düşürmesin, ele muhtaç etmesin, yardım gelecek mi diye kapılardan baktırmasın.

Ramazanımız bereketli olsun.

Bilgen&Nilay

1 ADET KOLİ 35 TL’DİR.
Koli içeriği:
1 KG
PİRİNÇ
1 KG
NOHUT
1 KG
KIRMIZI MERCİMEK
1 KG
YEŞİL MERCİMEK
1 KG
FASULYE
0,5 KG
BULGUR
0,5 KG
ÇAY
2 LT
SIVIYAĞ
2 PK
MAKARNA
1 PK
SALÇA
1 PK
TUZ
1 PK
SAKIZLI MUHALLEBİ
1 PK
ÇORBA
0,5 KG
ZEYTİN
100 GR
KAHVE
1 PK
REÇEL
1 PK
İRMİK
1 PK
KÜP ŞEKER
1PK
MUHALLEBİ
1 PK
KEMALPAŞA

KABARTMA TOZU

VANELİN

HESAP NUMARALARIMIZ:

Bilgen Uçar, Yapı Kredi Ford Otosan Şb hesap no: 24587052 (zaten hepinizde var J )Nilay Akçelik Yapı Kredi Ford Otosan Şb hesap no: 21650187

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Hayırlısııı

Güzel Allah’ım, inanışıma göre bu gece amel defterime bakacaksın, durumumu değerlendireceksin, belki bir kısmını affedeceksin, bir kısmını katlayacaksın ve bir yıl daha ömür verip vermeyeceğine karar vereceksin.

Bu sene elbette pek çok günaha imza attım. Ama bakıyorum da, hiçbiri bir başkasına zarar verici, yakıcı, yıkıcı şeyler değil. Ne ettimse kendime ettim.

Yanlışlarımı düzeltmek için elimden geleni yaptım, yapamadıklarım içinse sana el açtım.

Her şeyin doğrusunu, iyisini ve hayırlısını sen bilirsin. O yüzden hakkımda hayırlı olan ne ise onu ver.

Tek ricam var, ne bana ne de bir başkasına evlat acısı gösterme.

Kandilim mübarek olsun.

Bilgen,afffyarabbii

Not: Sizin de kandiliniz mübarek olsun. Allah sizi affedenler listesine koysun

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Kelebeğin Kanatları

Elbette hepimizin kıyamadığı birileri vardır. Aman ona bir şey olmasın diye kendimizi ateşlere atacağımız birileri vardır. İşte bu uğruna kendini ateşe atanlar var ya, çok sinir oluyorum onlara.

Bazen cidden bırakmak gerekiyor. Bırakacaksın kişi verdiği kararların sonuçlarına katlanacak. Canı yanması gerekiyorsa yanacak, bir şeyler kaybetmesi gerekiyorsa kaybedecek, kanayacaksa yaraları kanayacak. Ama ara sıra bırakacaksın be kardeşim.

Mesela kelebekler, eğer kozasını yardım etmek amaçlı sen yırtarsan, kelebeğin kanatları güçlenmediği için çıktığında uçamaz. Zavallı kelebek kozayı yırtmak için çabalarken güçlenir kanatları ve işte o zaman özgürce uçabilir.

Ve ne derler bilirsiniz, seni öldürmeyen acı güçlendirir.

Hadi artık insanları rahat bırakalım.

Nasıl olsa yarasını sarmak için biz buradayız.

Bilgen,bıktımvalla

8 Temmuz 2010 Perşembe

Müjdeler Olsun

Mübareğin gelmesine de kaldı bir ay.

Müjdecileri haberini yolluyor.

Ee o zaman ne diyoruz,

Dua edecek vaktiniz olsun,
Ettiğiniz dualar kabul olsun,
Kandiliniz mübarek olsun

Bilgen,amiiiinnnn

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Mutlu Son (ha ha ha ha)

Bana artık “ne zaman evleneceksin?” diye sormayın.

Bu cümleyi duyduğum zaman bütün kanım donuyor. Duyu organlarım bir müddet işlemiyor. Soruyu sorana boş boş bakıyorum. “Neden benim kötülüğümü istiyor bu karşımdaki?” diye düşünüyorum. Acaba zamanında bir şey mi yaptım ona?

Birkaç laf ebeliği ile konuyu değiştiriyorum. Etrafımdaki insanların yaşları orta yaşa ulaştığından olsa gerek çoğu evli. Doğal olarak konu bir müddet sonra eşleri ile olan sıkıntılarına geliyor. Kadınsa kocasının öküzlüğünden şikâyetçi, erkekse kesin aldatıyor ya da karısından bıkmış durumda. Dert yanması bitince, gözlerimin içine bakıp

“Aslında en iyisini sen yaptın” demiyorlar mı pek bir keyfim yerine geliyor. Ardından öldürücü cümleyi söylüyorlar,
“Şimdi iyi de, yaşlanınca ne yapacaksın?”

İşte bu, bunca insanın ızdırap dolu evliliklerini sürdürmelerinin sebebi bu, yaşlanınca kime tutunacağız korkusu. Ah be güzelim, yanındaki kişinin elini sevgi ile tutmadıktan sonra, “Bu da yaşlandıkça aksileşiyor, çekilmiyor artık” demek yerine “yaşlandıkça çocuklaştı benim aşkım ama Allah onu yanımdan eksik etmesin” demiyorsan yanında o olacağına bitki olsun, kedi olsun daha iyi değil mi?

Bilemiyorum valla. Ben halimden memnunum. Normalde de bir hatayı iki kere yapmam, ama olurda bir gün evlendiğimi duyarsanız emin olun ki ya delicesine aşığım, gözüm hiçbir şeyi görmüyor (ki bu yaştan sonra zor) ya da adamın çooooooooooooooooooooooooooooooooook parası var : ))))))(ki bu da benim tarzım değil)

Bilgen,şendul

21 Haziran 2010 Pazartesi

Birşey Yapmalı

Bu hafta ruhen çok yorulduğumdan olsa gerek, Pazar günü elim kolum kalkmıyordu.

Yapmam gereken birçok işi bitirdikten sonra, salondaki köşeme kuruldum. Uzun zamandır yapmadığım için nasıl açıldığını bile unuttuğum televizyonumu açtım ve boş gözlerle ekranda oynayan resimlere baktım.

Oynayan resimler birden anlam kazanmaya başladı. Türk bayrağına sarılı birçok tabutun çeşitli illere dağıtılışını gösteriyordu. Feryat eden anneleri, dik durmaya çalışan babaları, koluna girilmiş kardeşleri gösteriyordu.

Kanalı değiştirmek istedim. Ama yapamadım. Kalbim artık vurdumduymaz davranmaktan yorulmuştu. Kendi evladımı düşündüm. Kardeşimi düşündüm. Kuzenlerimi düşündüm. Askere uğurladığım arkadaşlarımı düşündüm.

İçim yandı. Bu ilk değildi evet ve bu gidişle son da olmayacaktı ama artık benim kalbim bu yaşananları sıradan bir olay gibi hafızama kazımaktan yorulmuştu.

Allah’a, Allah’ın çizdiği kadere, doğduğun saatten itibaren öleceğin saniyenin belli olduğuna inanırım. “Ömürleri o kadarmış” diyebilirim ölüm acılarında. Ama ölüm böyle olmamalı diye bağırdı yüreğim.

Ağlamaya başladım.

Bir şey yapmalı, dedim kendi kendime. Bir şey yapmalı artık.

Askerlik dediğin şey, anne şefkatiyle büyümüş tek hücreli erkek milletine, annesi olmadan yaşamanın ne zor olduğunu gösterme yeri olmalı. Erkeksin ya, hani ilk çağdan gelme koruma ve avlanma güdülerin var ya, hani olur da bir gün koruman gereken bir evin, bir kadının, çoluğun çocuğun olursa nasıl koruyacağını anlatma yeri olmalı. Ama askerlik bu olmamalı.

Bir şey yapmalı. Cidden bir şey yapmalı.

Hadi…

Bilgen,vatansanacanımfeda

17 Haziran 2010 Perşembe

Bir İyi, Bir Kötü

Dün Allah’ın gücüne gitmesin ama berbat bir gündü.

Önce bir dost ile yenen öğle yemeğinde aşkın ne kadar büyük bir yalan olduğunu öğrendim.

Öğle sıcağında 118 kiloluk bedenimle İzmit’in bir ucuna kadar gidip, hesabımızdaki paranın Kartal şubesinden çekilebileceğini öğrendim.

İşe döndüm, kesin gözü ile baktığım teklifin kabul edilmediğini öğrendim.

Neyse ki gün bitti. Çocuklarım beni oyalar diye düşünüp eve koştum. Onları da alıp Kipa’ya geçtim. Onlar Kipa’da top havuzunda oynarken bende hemen havuzun yanına sandalye çekip, yarım saatliğine de olsa bugünden uzaklaşmak için kitabımın sayfalarına gömüldüm.

Aradan 10-15 dakika geçmişti ki yanımdaki kadın beni dürttü ve “Hanım hanım kitap okuyacağına çocuklarınla ilgilen” dedi.

Kadının bu tavrı deli etti beni. Havuzun kenarında oturuyorum, kulağım onların kahkahalarında, bir gözüm sürekli üstlerinde. Ne saçmalıyor bu kadın diye düşünürken, abla o yayvan ağzıyla açıklama yaptı.

“Aha şu kırmızılı senin oğlan değil mi? Bak sıçmış. O boklu pantolonu ile havuzda dolanıyor”

Kadını öldürmek istememe rağmen kadın doğruyu söylüyordu. Ahmet’in bezinden dışkısı şortuna geçmişti ve tamamıyla hijyen kurallarına aykırı bir şekilde geziniyordu. İşin kötü tarafı yanımda ne bez ne de yedek bir kıyafet vardı.

Utanç içinde çocukları havuzdan kaptığım gibi Kipa’ya girdik. Ahmet’e bez, ıslak mendil ve şort alıp tuvalete doğru koşmaya başladık. O sırada Elif koşmaktan vazgeçip bacaklarını çaprazladı ve “Anne çişim geldi, koşamam” dedi.

Bir elimde alışveriş torbası, bir elimde bok kokan oğlum, 1metre ötemde çişi gelmiş kızım, zaten yorgunum, canım sıkkın, ayaklarım şiş.

Yine ruhum yükseldi ve yukarıdan kendime baktım. “bitsin artık bugün Allah’ım, ne olur” dedim.

Ruhum yeniden bedenime indi. Alışveriş torbalarının olduğu kolumun altına Elif’i aldım. Tuvalete koşarken Elif’in omzunu duvara vurduk. Ağlamaya başladı. O ağlıyor diye Ahmet de ağlamaya başladı.

Velhasıl, Elif tuvaletini yaptı. Ahmet’in altı değişti. Yeniden oyuncaklara geri döndüler. Ben bitkin, onlar mutluydu.

Bugünse mübarek gün.

Güzel Allah’ım, herkesin gönlündekini biliyorsun. Ya gönlümüzdekini hayırlı kıl, ya da hayırlı olanı gönlümüze razı eyle.

Rızanı ve elini üstümüzden çekme.

Hayırlı kandiller.

Bilgen,bazentakediyor

4 Haziran 2010 Cuma

Hayal Kurmak Güzel, Gerçekler Daha Güzel

Bir çocuğum daha olsun istiyorum.

Adı bile hazır “Ali Baran”.

Hııımm kız olursa mı, kız olmayacak ama illa olursa diye “Behice ……”. Kız olmayacağından o kadar eminim ki ikinci ismini bulamıyorum bile.

Kocaman karnım olsun istiyorum, sallana sallana yürüyeyim. Sıcaktan şikâyet edeyim, reklâmlarda ağlayayım, geceleri uyuyamayayım. Sanki dünya benim etrafımda dönüyor sanayım ve benimle ilgilenilmediğinde bozulayım.

Evde yeniden bebek kokusu olsun istiyorum. O minnacık şeyi omzuma alıp sıcaklığını duyarak ninniler söyleyeyim istiyorum. Mevlüdünü okutayım, altınlarını sayayım, diş buğdayı yapayım istiyorum.

Elif, Ahmet ve Ali kucağımda olsun ve onlara sımsıkı sarılayım ve “işte, mutluluk bu” diyeyim. 10 dakika sonra sıkılıp “Anne, alsana şunlardan birini kucağımdan. Aaaa daraldım ama, çıktınız hepiniz üstüme” diye bağırayım. Hepsi kucağımdan gittiğinde ise hepsini yeniden çok özleyeyim. Sonra da delirdiğimi düşünüp ağlayayım istiyorum.

Tabi Ali Baran için maalesef bir adam lazım. Adı “koca” olan, hayatıma yeni bir şey katamayacak, aksine varlığı ile omuzlarımda ek bir yük olacak, beni delirtecek, sinir edecek, hamileliğimi, loğusa zamanımı veya herhangi bir özel zamanı ağlayarak geçirmeme sebep olacak, evin içinde dolanıp huzurumu bozacak, sanki ben 13 yaşındaymışım gibi her yaptığıma karışacak, çocukların yükünü taşımama yardım etmek yerine bir de kendi sorumluluğunu benim üstüme yükleyecek, bir adam lazım.

Yok kalsın, ben hayatımı çok seviyorum. Babam evlenmeden çocuk sahibi olmama izin verene kadar da Ali Baran sadece hayallerde kalacak. (Duyan da babamın böle bi konuda ikna olabilirliği varmış sanır. Kendimi vurdurtmadan bu yazıyı bitireyim)

Hayırlı cumalar,

Bilgen,kızınıdövmeyendizinidöver

1 Haziran 2010 Salı

Ohhhh Yandannn

Allah biliyor ya, her mevsim dönüşümleri benim için eziyettir.

Geçen sene olan pantolonlar olmaz, kazak ya da t-shirtler dar gelir. Nasıl bir yaratıksam ben, her sene muhakkak eklerim narin kilolarımın üzerine birkaç tane daha.

Gene bir mevsim dönümündeyiz.

Dolabın kapağını açtım. 2 senedir kalçamı tef gibi saran, hatta geçen sene hiç içine giremediğim krem rengi pantolon bana bakıyordu. Ben de ona baktım. Bir müddet bakıştıktan sonra aldım pantolonu. Derin bir nefes aldım ve giydim. Aaaaaa oldu. Hem de bol oldu.

Bunun üzerine, “olmayanlar” diye ayırdığım kutuyu açtım. Aman Allah’ım 2 sene önce aldığım ve hâlâ etiketi üzerinde duran elbisem de oldu. Sonra siyah şortum oldu. İnanamıyorum pembe eteğim de oldu.

Eee dile kolay 18 kilo verdim.

Allah iki haneli kilolara düşmeyi de nasip etsin.

Bilgen,nazaretmeneolurazyesenindeolur

18 Mayıs 2010 Salı

Tanrıdan Diledim 5

Bir dostum “dileğini dilerken ayrıntıları da söyle; yoksa boş bıraktığın ayrıntıyı Yaradan senin adına doldurur. Mesela ayaklarımı yerden kesecek, iyi huylu, kibar, romantik birini istiyorum dersin. Ama medeni halini veya milliyetini veya başka bir ayrıntıyı boş bırakırsan, elindeki ilk adamı yollar sana. Sende neden bu böyle diye bakarsın” demişti.

Ben de demek bu işler böyle gidiyor deyip, Tanrı’dan diledim. Yazdıkça yazasım da geliyor şusu olsun busu olsun diye.

Ama ne yalan söyleyeyim yazdığım hiçbir şeyin önemi yok. Ben onu gördüğümde kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmadıkça veya ilk zamanlar atıp zaman geçtikçe bu atışlar normale iniyorsa abi som altından taç olsa ne olur olmasa ne olur.

Salsa bilmese, dans edemese, kulağıma şarkılar söyleyemese ne olur. Ben ona aşıksam eğer, elini sallasa “ahh” derim “ne hoş bir hareket bu böyle” ve haplanmış tavşan gibi onu takip ederim.

Tek istediğim Allah ayaklarımı yerden kesecek, ve beni çok sevecek bir adam versin. Adamı seçerken de babamla annemin kriterlerini göz önüne alıp bana göndersin.

Bilgen,buyazıburdabitervebençekipgiderim

14 Mayıs 2010 Cuma

Tanrıdan Diledim 4

Erkek dediğin her ortama girecek.

Latin gecelerine aktığınızda bir iki figürle seni döndürmesini bileceği gibi, türkü bara gittiğinizde ise birkaç türkü mırıldanıp, şebabe (!) oynayabilecek. Ağır bir aile yemeğinde yanında gayet ciddi şekilde oturacağı gibi, birilerinin okumasına gittiğinizde ise vazifesini sonuna kadar yerine getirebilecek.

Her yere benimle gelsin demiyorum ama gelmesi şart olan yerlerde ise acaba napıcak diye gergin oturtmasın beni. Bilmeliyim ki o zaten her ortamı bilir, ortamına göre hareket eder, beni sıkmaz, kaş göz yapmaz, dürtmez ve ne olursa olsun eğlenceli bir yön bulur. Zaten birlikte değil miyiz, daha büyük eğlence var mı?

İlla her şeyi de bilmesi gerekmiyor ama her konuda da bir fikri olsun. Bir duymuşluğu, bir görmüşlüğü olsun. Okumayı, gezmeyi sevsin. Meraklı olsun ama mahalle karısı gibi değil. Bizimkisi araştırmacı bir merak olsun. Denesin, denemekten bıkmasın. Ben nasıl olsa onun hep arkasındayım.

Sabit fikirli de olmasın, dar kafalı da. Elbette prensipleri, doğruları, yanlışları olsun ama şu hayattaki her şeyin insanlar için olduğunu da kabul etsin. O öyle yaşamasın belki ama kendi gibi yaşamayanları da kınamasın. Hoşgörülü ve merhametli olsun ama hayır demeyi de bilsin ve herkes bilsin ki o hayır dedi mi bir daha evet dedirtemezsin.

Seninle salsa yapsın, şebabe (!) oynasın filan diyorum ama karı gibi kıvırtmasın. Sert dursun, dik dursun; bir tek sen bil aslında onun ne kadar yumuşak olabildiğini…

Bilgen,imkansızıistiyorum

Not: Şembabe mi Şemame mi, neydi şu oyunun adı???

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Tanrıdan Diledim 3

Erkek dediğin hediye vermesini bilecek.

Öyle illa yıldönümü, doğum günü ve buna benzer günleri takip etmeyecek.

Öğlesine çıktığınız bir öğle yemeğinde küçük bir paket uzatacak sana ya da sabah uyandığında yastığın altından çıkacak bir şey.

Muhakkak bir not eklemiş olacak hediyesinin yanına. “Gözlerin geldi aklıma” diyebilir, “beni hep mutlu ettin,teşekkürler” diyebilir, “aslında sana çok kızdım, bunu her gördüğünde bir daha beni kızdırmaman gerektiğini hatırla” diyebilir, ya da sadece bir şarkı veya şiir ekleyebilir. Ama muhakkak bir not eklenmiştir.

Asla sana alacağı hediye ile ilgili konuşmaz erkek dediğin. Zaten senin ağzını aramasını bilir. “Ben ne alacağımı bilemiyorum, al şu parayı kendine bir şeyler al” demez ya da “ikisinden birini alacağım, hangisini istersin” demez. Bilir ne alacağını, planlamıştır. Hediye kişiye özeldir ve emek vermiştir. Verdiği emeği bilmek bile seni mutlu eder, aldığı hediyeyi beğenmesen de.

İşte sen habire böyle şımartıldığın için sana göre her gün sevgililer günüdür. Arkadaşların heyecanla sevgililer gününde aldıkları hediyeleri anlatırken sen şaşıracaksın bu tek düzeliğin insanları nasıl da mutlu ettiğine ve sessiz bir minnet göndereceksin Yaradan’a onu sana verdi diye, ama kimseler duymadan.

Bilgen,şansımıçokzorluyorum

Tanrıdan Diledim 2

Erkek dediğin, öyle vıcık vıcık olmayacak.

Ağzında sürekli “seni seviyorum” lafı dönüp durmayacak ya da ne bileyim “aşkım”, “balım”, “balkabağım” gibi laflar çıkmayacak ağzını her açtığında.

“seni seviyorum” lafını öyle bir zamanda ve öyle bir şekilde söyleyecek ki, alyuvarlarına kadar hissedeceksin seni nasıl da çok sevdiğini ve o alyuvarlar damarlarında dolaştıkça da hatırlayacaksın seni sevdiğini. İşte bu sebeple de sürekli duymak için çırpınmayacaksın o cümleyi; o da söylememek için diretmeyecek zaten. Sadece yeri ve zamanı geldiğinde ve ikinizde hissettiğinde söyleyecek.

Sana hitabı, sana özel olmalı. Senin için bulunmuş bir isim, bir rumuz, bir lakap olmalı ve sen bilmelisin bu isim bir tek sana ait, bu hitabı bir tek sana yapıyor. Öyle her eski sevgiliye de zamanında söylenmiş olan genel laflar olmamalı. Ağzından o kelime çıktığında “acaba başka kimlere böyle hitap etti?” diye düşündürmemeli.

Evet herkesin bilmesinde mahsur yok bu hitabı ama bir tek sen bilmelisin bu ismin o dudaklardan bu kadar yumuşak, bu kadar sıcak nasıl çıktığını.

Kendi isminle seni çağırdığında da anlamalısın ki bir şeyler ters gidiyor. Ya kızmıştır, ya kırılmıştır. Adını duyduğunda endişelenmelisin kötü bir şey var diye, pır pır etmeli kalbin, telaşa düşmelisin. Nasıl düzeltmeli diye kıvranmalısın.

Herkesin seni çağırdığı şu adın var ya, bir tek ondan duyduğunda acı vermeli…

Bilgen,amin

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Tanrıdan Diledim 1

Erkek dediğin, sohbet demlenmeye başladığında dost ortamında, şen kahkahalar arasındayken birden kulağına eğilip, içinde bulunduğu durumun verdiği keyfi anlatan ya bir şarkı mırıldanacak sana yada bir şiirin mısraların döktürecek.

Kimseler duymayacak. Sadece sen ve o. Gözlerinin içine bakacaksın alkolden mi bu mısraların kaynağı yoksa aşktan mı geliyor bu şarkılar diye ve kendini göreceksin o gözlerde. Işıl ışıl parlayacak sana baktığında. O ışıltı gözlerini kamaştıracak, alıp götürecek o gözlerdeki aşk seni, ayaklarını yerden kesecek. Bu dünyada tek sanacaksın kendini, eşsiz sanacaksın, antik çağdan kalma dokunulmaya kıyılamayan nadide bir sanat eseri sanacaksın.

Erkek dediğin erkekliğini bilecek, sen de kadınlığını. Bu bakışmanın sonunda şapur şupur bir öpücük gelmeyecek toplum içinde. Zaten o bakışlarda anlatılacak her şey. Belki teşekkür mahiyetinde bir eline dokunur, belki başını omzuna koyarsın ve dostların sohbetine geri dönersin.

Kimseler bilmez kalbin kaç binde atıyor, o gözler sana ne anlatıyor. Kimseler bilmez…

Bilgen,biryazıdizisibaşlıyor

6 Mayıs 2010 Perşembe

Bahar Geldi de Uykum Geldi

Nasıl bahar yorgunluğu var üstümde anlatamam.

Öğleden sonraları elim kolum kalkmıyor. 12 ye kadar ne çalıştıysam o. Zaten sürekli bir çimene yayılasım, ayaklarımı toprağa basasım, ağacın gölgeliğinde oturup denizi seyredesim var.

Suratımda bol ekşili kısır yemişimde, ağzında ekşisi, midemde ise şişkinliği varmış surat ifadesi ile dolaşıyorum. Neyin var diyorlar. Yok ki bişeyim, bahar yorgunluğu işte.

Mesela dün hıdrellez arifesiydi. Hani gül ağacının altının dileğini yazıp çizip koyarsın da Hızır Hazretleri o gece gelip dileğini kabul eder. Dileyecek çok şeyim olmasına rağmen üşendim aşağıya inmeye ve dilek dilemeğe. Onun yerine balkona çıktım, başımı aydınlık gökyüzüne kaldırdım, “Ey Allah’ım” dedim “Gönlümde olanı biliyorsun. Gönlümde olanı hayırlı kıl, ya da hakkımda hayırlı olanı gönlüme razı eyle”

Bahar yorgunuyum a dostlar, elimden tutup silkeleyecek varsa buyursun, yoksa ben uyuyacağım.

Bilgen,yorgun

14 Nisan 2010 Çarşamba

Sobee

Allah var hiç bana surat asmışlığını görmedim ama pek de güler yüzlü olduğunu söyleyemem onun. Bu sabah bir işimi halletmesi için yanına gittim. Dükkânın önünde bekliyorum. Karşıdan geliyor ama yürüyüşü bile bir başka. Beni görünce gülümsedi kocaman, boynuma sarıldı, öptü; “hoş geldin ablam” dedi.

Allah Allah, dedim içimden. Yani hani bana soğuk davranmaz ama hiç de sarıldığını görmemiştim. Karşıma geçti oturdu. Kıpır kıpır, gözlerinin içi gülüyor; hani bıraksam tüm dükkân birbirimize sarılıp dans edeceğiz yaydığı enerjiden dolayı.

Bu halleri bilirim ben.

a) Âşık olmuştur
b) Antidepresana başlamıştır
c) Sabah gelirken bir tek atmıştır.

“Neyin var senin?” dedim dayanamayarak.

“Âşık oldum.” Dedi.

Tabi ya, diğer iki şık olduğunda gözlerin parlar ama el ele tutuşup dans edesin gelmez tüm mahalle ile.

Eeee bahar geldi. Doğa uyandı. Biz uyanmayalım mı?

Hadi hadi herkes dışarı.

Aşkı bulan “sobe” desin.

Bilgen,hayatbayramolsa

2 Nisan 2010 Cuma

Ve İşte Baharrr

Ve işte Cuma geldi.

Hiçbir şey yapmayacak olsam bile hafta sonu olduğunu bilmek insana ayrı bir sevinç veriyor. Hele bir de hava bugünkü gibi güneşliyse…

Mart ayından sonra güneşli hafta sonlarında insanın içinde bir kıpırtı başlar. Kendini çayıra çimene atası, doğa ile kucaklaşası gelir. Eli hiç toprağa değmemiş insanlar da bile birden bahçeli ev hayali canlanır, çiçekçilerin önünden geçerken saksıdaki iki üç manolyaya kayar gözleri.

İşte biz buna bahar diyoruz. Maymun iştahlılarda 1 ay, daha ısrarcılarda mayıs sonuna kadar sürer bu. Daha sonra yavaş yavaş içinizdeki bu coşku azalır. Çayırda çimende koşmak yerine, serince bir yerde buz gibi kola, keyifli bir dergi ve hamak keyfi ararsınız. Kimse sizi ellemese de bütün gün uyusanız.

Bütün gün uyuyacak da olsanız, çayırda çimende koşacak da olsanız, umarım keyifli bir hafta sonu, bereketli bir Cuma geçirirsiniz.

Hayırlı cumalar

Bilgen,bahardaaşıkolmakgibisiyok

30 Mart 2010 Salı

Yanlış Bilinen Gerçekler

Affedersiniz ama lavuğun biri çıkmış zamanında demiş ki “şişman insanlar mutludur”

Nerden çıkardın bunu be adam!?

Ben 25 yıldır profesyonel olarak şişmanım. Mutlu muyum? Hayır.

O sizin mutluluk sandığınız şey hayata pozitif bakabilme ve biraz da vurdumduymazlık.

Aynada kendine baktığında sarkmış göbeğin ve hiçbir pantolona sığdıramadığın götün yerine, ellerinin veya gözlerinin güzelliğini görebilme yeteneği.

İlk zamanlar böyle olmuyor aslında. Kilo almaya başlıyorsun ve panikliyorsun. Her geçen gün aynada çirkinleşen haline bakıyorsun ve hemen önlem almanın derdine düşüyorsun. Önlem almak için çabalarken bakıyorsun ki, verdiğin kiloları 2 kat geri alıyorsun. Canın daha çok sıkılıyor. Hele bir de uzun zamandır görmediğin bazı patavatsız insan bozuntuları seni görüp “Aaaa ne kadar kilo almışsın” demiyor mu, ohhh gelsin seni mutlu eden çikolata veya o nefis sütlünuriye.

Bu savaş yıllarca sürüyor. Psikolojin bozuluyor. Artık aynaya bakmaktan nefret ediyorsun. Kilonla ilgili konuşan insanları duymuyorsun ve 2 günde verdiklerini yarım saatte 2 katı ile geri almaya devam ediyorsun.

Ve bir sabah aynaya baktığında artık umursamadığını fark ediyorsun. Göbeğin yerine vücudundaki başka güzel yerlere kayıyor bakışların. Fiziğin yerine beynini geliştiriyorsun. Hayata boş vermeyi öğreniyorsun ve böylelikle de insanlar seni neşe dolu ve sevimli bilip imreniyor. Oysa sen depresyonun dibindesin.

Ben bir şekilde çıkmayı başardım.

Bugünde tartılmaya gidiyorum.

Darısı diğerlerinin başına.

Bilgen,ödümkopuyor

26 Mart 2010 Cuma

Biber Kızartması

Ne zaman biber kızartmasının o cezp edici kokusu yayılsa bir apartmana birden sekiz yaşıma geri dönüyor ve anneannemlerin apartmanının dönen merdivenlerini çıkıyorum.

Hep bir kızartma kokusu olurdu o apartmanda. Eski bir Üsküdar apartmanının en üst katında otururlardı. Küçücük mutfakları “aydınlık” denilen karanlık bir boşluğa bakardı. Herkes hemen hemen aynı saatte yemek yapardı ve ara sıra o boşluktan bir ses yükselirdi, “Müfidanııımm”. Anneannem adını duyunca başını camdan uzatırdı, “buyur Gülşen”. Tam yemek yaparken ya tuz bitmiştir ya nane.

O sıradaki bütün apartmanların arka bahçeleri vardı. Kuzenlerim ve yan apartmandaki çocuklarla o arka bahçede oynardık akşam ezanına kadar. Arka bahçeleri apartmanların bodrumlarından geçerek gidilirdi ve çocukları bodrumda sıkıştıran sapıkların korkunç hikâyeleri ile bizi doldurduklarından asla tek başımıza geçemezdik bodrumdan.

Yakantop oynardık. Bir insan hep mi vurulur kardeşim!!! Ve hiç mi vuramaz. Nasıl bir yeteneksizlik abidesiyimdir ben?!. Bir de topu havaya atıp birinin adını söylerdin. Top yere düşmeden o kişi tutardı. Tutarsa hemen o da birinin adını söylerdi. Tutamazsa topu yakalayıncaya kadar herkes kaçardı ve sonra topu tutunca kaçanları mı vuruyordu, öllee bir şeyler vardı. Bak şimdi tam hatırlayamadım. Bir de topu tutunca “istop yerliyim” gibi bir şey diyorduk. Ben hiç topu tutamazdım, kaçanları da vuramazdım. Zaten şişkoydum da.

Ee be komşum, sabah sabah biber kokusunu bütün apartmana yaydın ve aldın beni çocukluğuma götürdün. Allah senin cumanı da hayırlı kılsın.

Keyfi bol, kahkahası şen hafta sonunuz olsun.

19 Mart 2010 Cuma

Meli... Malı...

Bu sabah, “bugün kesinlikle tatil olmalı” diye uyandım.

Saatin alarmını susturdum. Şimdi kalkmalı, yüzümü yıkamalı, pijamalarımı çıkarmadan daha akşamdan hazır ettiğim bavulumun içine sabah koyarım diye ayırdıklarımı da koymalı ve fermuarını kapatmalıydım.

Hiç midem rahatsız olmaz ama ne olur ne olmaz uçakta midemde bir sıkıntı oluşur diye, bir dilim kızarmış ekmek, biraz da peynir (aman efendim ne güzel yenir) ve bir bardak çay ile kahvaltımı tamamlamalıyım.

Ooo saat kaç olmuş, hemen giyinmeliyim. Birazdan almaya gelirler beni bekletmek olmaz.

Evet, bu sabah tatil için giyinmeliydim. Elif’in okul çantası yerine kırmızı bavulum olmalıydı elimde. Şuan oturduğum da ofisteki koltuğum değil, uçak koltuğu olmalıydı. Sıcacık bir yerlere gitmeliydim. Dilini bilmediğim, kültürünü bilmediğim, tarihini bilmediğim sıcacık bir yerler. Acele etmeden sindire sindire öğrenmeliydim her şeyini oraların. Deniz kenarındaki şezlongda uzanmışken, elimdeki turist bilgilendirme kitapçığına bakarak bir sonraki günü kararlaştırmalıydım. Güler yüzlü insanlar olmalıydı etrafımda. İyi hissetmeliydim kendimi. Çok iyi hissetmeliydim.

Neyse, bugün olmazsa biraz erken kaçar, sahile inerim. Denize bakarım. Hayal kurarım.

Hayırlı cumalar

Bilgen,çokmuzor

1 Mart 2010 Pazartesi

Bir Kadın Bir Erkek

Her akşam bir yanımda boncuğum, diğer yanımda kuzum anneannemden yarım yamalak aklımda kalan masallardan birini anlatıyorum.

Masalın daha kahramanlarını anlatmaya başlarken Ahmet uyuyor. Elif ise sürekli sorguluyor, “peki o zaman kız ne yapmış?”, “at neden gitmiş?”, “dev neden öyle söylemiş?”.

Bir konuda Elif’e “hayır yapamazsın” diyorsun. Elif elini beline koyup neden yapması gerektiği ile ilgili sizinle çata çat kavga ediyor. Oysa Ahmet’e “yapamazsın” dediğinde, ne cevap vereceğini bilemeyip elinde ne varsa fırlatıp, etrafta sözü geçireceği ilk kişiye koşuyor ağlayarak.

Elif atlara düşkün. Onların yelelerini tarıyor, tokalar takıyor. Aslında sadece atlar değil bütün hayvanları seviyor. Ahmet ise Elif’in atlarını ya da diğer hayvan figürlü oyuncaklarını alıp merdivenden atıyor ve sonra Elif’e gidip gayet üzgün bir şekilde “düştü” diyor.

Biz Elif’le kavga ediyoruz. Ahmet ise bizi seyrediyor. Ne zaman kavganın ona bulaşacağını anlasa hemen ortadan kayboluyor. Oysa ben ne zaman Ahmet’le kavga etsem Elif hemen gelip Ahmet’in arkasında duruyor.

Elif bebekleri dizip öğretmencilik oynuyor, Ahmet ise ya elini tabanca gibi yapıp bebekleri vuruyor ya da arabaları birbirine vurup “kasa” yaptırıyor.

O an anlıyorsunuz ki kadın ve erkek iki farklı yaratık. Ben onları her ne kadar eşit yetiştirmeye çalışsam da, ne kadar kadın erkek değil de insan olarak uyaran sunsam da, kabul etmeliyim ki Allah bizleri farklı yaratmış. Sanırım doğanın doğallığını kabul etmeliyim. Evet benim gibi bir feministten duyulmayacak bir laf ama maalesef EŞİT DEĞİLİZ.

Bilgen,kabuletartık

15 Şubat 2010 Pazartesi

Modern Anne Mi, Ben Almıyım

Genelde sabahları Elif Hanım’la ne giyeceği ile ilgili kavga ediyoruz. Diyelim ki, şans eseri doğru kıyafeti tutturabildiysem b sefer de hanımefendi yataktan sinirli kalktığını beyan edip yaptığım her şeye bağırıp çağırıyor.

Ben modern bir anne olduğum için, ağzının ortasına bir tane vurmak yerine, okulunda ve pedagoglar vasıtası ile bize öğretilen çocuklar duygularını dışa vurabilmeliler düşüncesini anımsayıp mutlu oluyorum zilli bana “sen benim fikirlerimi hiç dinlemiyorsun” diye söylendiğinde.

Ruhum bedenimden yükselip yukarıdan bana bakıyor ve bu yaşananlara nasıl tahammül edebildiğime şaşıyor açıkçası. Karşınızda dört yaşında bir kız çocuğu var ve bu kız çocuğunun kendi fikirleri, kendi kararları, ruh hali, doğruları, yanlışları ve zevkleri var ve bunları da size kabul ettirmek için savaşmaya hazır.

Sabah evde b bağırışlar ve çatışmalar yaşanırken, tam bir erkek çocuğu olan sevgili oğlum, kapının eşiğinden bize bakıyor gözleri fal taşı gibi açık olarak. İkimizden biri taraf tutması için tam Ahmet’e doğru dönüp baktığımız da ise elindeki arabayı duvara sürterek “aslında ben olayın ne olduğunu bilmiyorum, yeni geldim zaten, ayrıca arabamla oynuyordum ilgilenemedim” havasına girip yanımızdan uzaklaşıyor. Sessizce gidip merdivenlere oturuyor ve bizim hazırlanmamızı bekliyor.

İşte ben böyle düşüncelerini ve duygularını tüm açıklığı ile beyan etmekten korkmayan, tuttuğunu koparan, başaramayacağı hiçbir şey olmayan bir kız ve büyük ihtimalle de karısından korkacak bir erkek çocuğu yetiştiriyorum, taliplerine duyurulur.

Bilgen,imdat

4 Şubat 2010 Perşembe

Sevgililer Günü Kimin İçin?

Bir mesaj geldi telefonuma “Sn.Uçar, 14 Şubat sevgililer günü yemeği worldden. Kampanyaya dahil world işyerlerinde 395,05 TL daha harcayın. Kazanın”

Uzun uzun baktım mesaja, birde bana bu mesajın gelmesine sebeb olan elimdeki lahana, havuç ve muhtelif sebze dolu poşete baktım.

Demek sevgililer günü geliyor ha?

Bunu fark edememiş olmamın ancak 2 sebebi olabilir.

Birinci sebep, öyle bir sevgilim var ki zaten her günümüz sevgililer günü gibi geçiyor. İlgi alaka, şımartılmak bizim için günlük işlemler. Bana hediye alması için özel bir güne ihtiyacı yok. Zaten ayaklarım yerden kesik geziyorum da, sevgililer günüymüş, yok o günmüş, yok bu günmüş hiçbirinin önemi yok. Bizim için önemli olan sadece birlikte geçirdiğimiz dakikalar.

İkinci sebep, bir sevgilim yok. Olmadığı için de bu günü çocuklarıma ithaf edip, “benim en büyük sevgilim çocuklarım” diye ortada salak salak geziyorum.

Sizce hangisi?

Bilgen,son4gün

29 Ocak 2010 Cuma

Fwd: FW: Gecmis 30 yılın 1000 sarkisi......

Öylesine bastım linke. Son 30 yılın 1000 hit şarkısıymış,pufff!!!

İlk şarkıyı sesi ayarlayamadım bile, sonraki şarkıda telefon çaldı, bir sonrakinde Nuran Teyze meyve getirdi masama, bir türlü dinleyemiyorum şarkıları.

Sonra “wind of change” çalmaya başladı. Birden gözümde 15 yaşındaki halim canlandı. Güzelçamlı sahili, ateşin etrafında oturmuş bir gurup genç. İçimiz kıpır kıpır. Hayallerimiz, ideallerimiz, aşklarımız var. Gülümsedim.

Suratımdaki o aptal gülümseme devam ederken “it’s my life” çalmaya başladı. Jöleli saçlarım, şalvar pantolonlarım, fıstık yeşili ve siyah kareli askım. Iğğğğğ.

Son 30 yılın şarkılarını dinlerken gözümde anılar canlanıyor dostlar. Anılarımdaki insanlardan şuan adam ve kadın diye bahsediyor, emeklilik primlerimiz ve çocukların hastalıklarından konuşuyoruz akşam eğlenmeye nereye gideceğimiz veya yeni çıkan şarkıyı dinleyip dinlemediğimiz yerine.

Şurada doğum günüme 10 gün kala, bana bu yapılmazdı. Oysa ben kendimi daha 15im diye kandırıyordum ne güzel. Ahh Lütfü Abi ahhh, yaktın beni Cuma Cuma.

Allah kahretsin bu şarkıyı da biliyorum!!!!!

Bilgen,hayırlıcumalar
---------- Yönlendirilmiş ileti ----------
Kimden: Taser, Lutfu Tarih: 29 Ocak 2010 08:56Konu: FW: Gecmis 30 yılın 1000 sarkisi......Kime:
MERAKLILARA ÇOK GÜZEL BİR ARŞİV.
Son 30 senenin en sevilen şarkıları, Tam 1000 şarkı. Kendi akışına bırakırsınız 1000 tanesini sıradan çalar.
http://www.welkestijl.nl



25 Ocak 2010 Pazartesi

Bu Yazıya Bi Başlık Bulamadım

O kadar yazdım yazdım, en sonunda kar yağdı.

Dün kalorifere dayandım, sıcak kalorifer bacaklarımı ısıtırken lapa lapa süzülen karı seyrettim. İçimi keyifli bir enerji kapladı. Bir kıpırdanasım geldi. Ahmet’i alıp kardan adam mı yapsam dedim. Gözümde Ahmet’i giydirmeye çalıştığım geldi. Atkısını taktırmayacak, ağlayacak, kendini yere atacak, babaannem içerden söylenecek “çocuğu bu soğukta çıkarma” diye. Hadi tüm engelleri aşıp çıkardım diyelim üşüyecek. Ya üşüdüm diye ağlayacak ya da içeri girmem diye ağlayacak. Oyy oyy.

Allah’tan aklı başında bir insanım ve bazı olayları yaşamadan öngörüm ile atlatabiliyorum. O sebeple camın önünde yağan karı seyretmeye devam ettim.

Geçen hafta sizden iki aile için kömür alınacak diye para istemiştim. Allah razı olsun umduğumdan çok toplandı. İki aileye de kömür alındı. O sırada kalan para ile öğrenci bir kıza yardım yapıldı. Ondan kalan para ile de dul bir bayana gıda alındı, çünkü kömürü valilikten temin edilmişti.

Hay Allah çok yardım edesim var ama bu fırsatı kaçırdım diyorsanız da, bugünde para yollayabilirsiniz, çünkü yaşlı bir teyze ve amca için yakacak ve gıda alacağız.

Hayırlı haftalar

Bilgen,falcıbuhaftansüpergeçicekdedi

Bilgen Uçar Yapıkredi Kocaeli Ford Otosan Şb 24587052 hesap no.

20 Ocak 2010 Çarşamba

İncecikten Bir Kar Yağar

Yıllar önce bir gazeteci “İstanbul’a kar yağmadan Türkiye’ye kış gelmez” demişti. Ne kadar doğru bir laf. Erzurum’da kar 2 metre olur, 5 saniye gösterir geçer, İstanbul’a iki damla kar düşer, dakikalarca popolarının üzerine düşen insanları, tıkanmış köprüyü ve kayan 2 arabayı tekrar tekrar gösterirler.

Ama her şeye rağmen insan yine de bekliyor kar yağmasını. Sabah uyandığında çatıları beyaz görmek istiyor. Karın verdiği dinginliği hissetmek istiyor çevreye baktığında. İçinde kar yağdığı için duyduğu o anlamsız çocuksu sevinci duymak istiyor. Kısaca kar yağsın istiyor insan işte.

Bizde bekliyoruz İstanbul’a kar yağdı, belki bizimde burnumuza iki parça kar düşer diye. Ellerimiz üşüyor, bacaklarımız donuyor ve tabiî ki aklıma fakir fukara geliyor. Diyorum, “Eyy Bilgen Hanım, sen evinde sıcacık oturuyorsun da kar yağsın istiyorsun. Odunu kömürü olmayan, damı akan, evi ısınmayanlar ne istiyor biliyor musun?”

Ve peş peşe iki mesaj geliyor telefonuma,
“Yenge, benim bi ricam var. Senin de çevren geniş. Çok mağdur bi arkadaş var, bir el atalımda 10 torba kömür alalım” diyor Ömer.

“Bilgen Abla, Allah senden ve arkadaşlarından razı olsun tarhanaları sattınız. Elimde biraz daha tarhana var, satabilirseniz yine burada çok fakir bir komşum var ona kömür alıcam” diyor Binnur.

İki damla yaş oturuyor gözüme. Binnur’un kocası asgari ücret alıyor, Binnur da tarhana, kızartma yapıp satıyor. Ömer desen onlardan belki biraz daha iyi durumdadır ama o kadar. Ona rağmen sürekli elleri etraflarının üzerinde, kime ne yapabiliriz, nerden ne buluruz diye uğraşıyorlar. Bense sıradaki şarkı benim olsun, modunda dolanıyorum etrafta.

Haydi, olmaz böyle. Kış geldi. Henüz tam bir sosyal devlet olamadığımızdan birbirimize destek olmalıyız. Gönlünüzden ne koparsa 3-5, kömür alınacak iki aileye.

Ya da Binnur’un tarhanasından alın, hem içiniz ısınır hem de yardım yapmış olursunuz.
(Hoş tarhana alınmasa bile ben toplanan parayı ikiye bölerim yine de)

Bilgen,sizlerlevarım

Yapıkredi Ford Otosan Şb. Bilgen Uçar hesabı Hesap no :24587052
IBAN: TR66 0006 7010 0000 0024 5870 52

19 Ocak 2010 Salı

Küçül de Cebime Gir

Kendimi bildim bileli giyinmek benim için eziyettir. Hatta bu yüzden okul yıllarını pek bir severdim, çünkü forma vardı. Ne giyeceğimiz belliydi; düşünmek yok, renk uyumu derdi yok, oldu olmadı sorunu yok.

Yapı olarak da insanların ne giydiklerinden çok beyinlerinin ve kalplerinin nasıl çalıştığına önem veren o, paçoz guruptan olduğum içinde neden pijamalarımızla bakkala gidemediğimizi veya neden toplantılara eşofmanla giremediğimi de hiç anlamamaktayım.

Giyinmek veya moda takibi gibi konulara karşı olumsuzluğuma birde son zamanlarda gardırobumda yaşadığım sıkıntılar ekleniyor. Neye elimi atsam bol geliyor. Eskiden düğmesini zor iliklediğim pantolonlar şimdi küçülmekte olan ama hala kocaman kalçalarıma düşüyorlar. Pantolonun bacakları da bollaştığından, palyaço kıyafeti giymiş yavru fil durumunda dolanıyorum etrafta.

Elbette 2 beden küçüldüğüm için kendimi çok tebrik ediyorum. Hatta ilk bir beden küçük pantolonumu aldığımda, giyinme kabininde kendimi seyrederken benden 10 yıldır bu haberi bekleyen tüm eşi dostu aramıştım. Ama her ay gidip kendime biraz daha beden numarası küçülmüş pantolon almak da zor geliyor valla. J

Ayy küçül küçül nereye kadar? J

Bilgen,evetşımardım

15 Ocak 2010 Cuma

Ah Şu Vahşi İçgüdüler

Yaşamımızdaki birçok şey bize sunulan öğretilerdir tezine sonuna kadar inanmış bir insan olarak ben, 31 yıl sonra bu fikrimde ciddi değişiklikler yaşamaya başladım.

Eğer Afrika’da doğsaydım başka bir Bilgen, eğer Amerika’da doğsaydım başka bir Bilgen, hepsini bırakın Aslan ailesinin değil de başka bir ailenin kızı olarak doğsaydım bile bana verilecek gelenek görenek ve terbiye ile başka bir Bilgen olacaktım.

Ama iki çocuk büyütmeye çalıştığım şu otuzlu yaşlarımda anladım ki, nerede ve kimin çocuğu olarak doğarsam doğayım, bazı temel şeyler var ki onları bize en basitinde Allah veriyor sırf kadın olduğum için, ya da başka biri için baktığımda erkek olduğu için.

Kendi çocuklarımı da ne öğretirsen öyle olurlar mantığı ile büyütmek için çabaladığımdan, doğru bildiklerimi çocuklarıma sunup, yanlış bildiklerimden uzaklaştırıyorum. Ama ey hat, ne mümkün ki Allah’ın verdiği içgüdüleri yenebilmek.

Bunun en basit örneği ise evimdeki 0-4 yaş arası Elif ve Ahmet.

Asla çocuklara “kız çocuk şunu yapar, bunu yapmaz” veya “erkek çocuk şudur budur” demememize rağmen, Elif hiçbir zaman arabalarla, Ahmet de bebeklerle oynamadı. Elif yemek yapmak, toplamak toparlamak gibi kadınsı eylemleri oyunlarına dökerken ki hani rol model olarak beni görüyor desek Allah var ne yemek yapıyorum ne de temizlik, Ahmet arabalarla oynuyor veya etrafı dağıtmayı görev ediniyor.

Beni en çok üzen ise, evde veya anneanemizde veya babamızda asla silahla ilgili ne bir muhabbet ne bir görsel materyal sunulmuyorken, hatta çocuğa su tabancası bile alırken tabanca şeklinde değil de yunus ya da ona benzer hayvanlar şeklindekini alıyorken, bu bizim evdeki yaratık mandallardan dik açı yapıp, “dan dan” diye etrafındakilerine doğrultup hamle yapıyor.

Tamam anlıyorum, ilkel erkek olarak avlanma güdün var ama benimde annesel korkularım var be çocuğum.

Güzel Allah’ım, şu mübarek Cuma gününde, hepimizin evladını hayırlı kıl, tehlikeden, ilkel içgüdülerinden, hayırsız işlerden uzak tut.

Bilgen,amin

11 Ocak 2010 Pazartesi

Dost Dediğin Her Alemde Dost

Bende günümüz insanlarının yaptıkları birçok şeyi yapan bir concon olarak, tabi ki feysbuktaki o çiftlik oyununa kendimi kaptırdım. Ekiyorum, dikiyorum, para kazandıkça toprak ölçümü arttırıyorum. İneklerim, kuzularım, atlarım, tavuklarım, meyve ağaçlarım ve ekili alanım var.

İşin keyifli yanı ise sadece kendin oynamıyorsun, olabildiğince arkadaşlarını da dahil ediyorsun. Arkadaşın olan insanlardan komşun olmasını istiyorsun. Ne kadar çok komşun olursa o kadar çok puan alıyorsun.

Daha çok puan alabilmen için de komşularının ekinlerini gübrelemen veya komşularına işe yarayacağını düşündüğün hediyeler göndermen gerekiyor. Kısaca iyilik yap iyilik bul mantığı.

Bende hiç üşenmiyorum, her gün yirmi küsur sayıdaki komşumun arazisine girip, ürünlerine gübre serpiyorum, tavuklarını besliyorum ve hediye gönderiyorum. İşlemi yaptığınızda bir sayfa açılıyor ve “Aferin çok fedakarca davranıp arkadaşına yardım ettin. İstersen bu yaptığın iyiliği herkese duyur da insanlar senin ne kadar mükemmel biri olduğunu görsün” tarzı bir yazı çıkıyor. Bizde yapılan iyilik gizlidir; öyle insanların gözüne “bakın ben ne iyi insanım” diye sokulmaz, diye hemen “hayır”a basıyorum. Ne de olsa sağ elin yaptığı yardımı sol elden gizleyeceksin diye öğrettiler bize.

Asıl beni güldüren ise, arkadaş durumum. Kliniğimizin bulunduğu caddeyi daha önceki yazılarımda tanımlamıştım. Sigortacı ve trafik müşavirlerinin bulunduğu bir cadde. Doğal olarak da bu caddede tanıklarımın çoğu okumak yerine küçük yaşlarda hayata atılmış ve şimdi kendi mesleklerinde bir yerlere gelmiş ağır abiler. Birkaçı ile de, ki internet kullanabilen sınırlı kişiler, feyzbukta da arkadaşız; hatta çiftlik oyununda komşuyuz.

Geçen gün biri benim hem sanal hem gerçek komşum olan arkadaşım hakkında kötü şeyler söyleyince ben hemen onun ne kadar vefalı, yardımsever, dostlarını koruyan ve kollayan bir insan olduğundan bahsettim. Allah’tan karşımdaki kişi bu vefanın nerden geldiğini sormadı, yoksa zor olurdu hergün aksatmadan bahçemi gübreliyor demek.

Valla sanaldı gerçekti anlamam ben. Beni destekleyeni desteklerim. Özümde iyi bir insanım ben napıyım.

Bilgen,son28gün

6 Ocak 2010 Çarşamba

Özledim

Eskiden lapa lapa kar yağardı.

Sabah uyanırdım sıcak yatağımda. Ürpererek kalkardım ve camdan dışarı baktığımda, gecenin karanlığının yerini aydınlık bir hava ve bembeyaz karla kaplanmış yerler alırdı.

Eskiden ayva çok olursa çok kar yağacak demekti. Kavakların ucu sararırsa kış uzun olacak demekti.

Kalın kazaklarım, içi kürklü paltolarım vardı. Renkli eldivenlerimi her sene kaybeder, bereme göre yenisini alırdım ya da doğum günümde eldiven gelirdi hediye olarak.

Eskiden üşürdüm. Üşümekten hoşlanmaz bahar gelsin diye beklerdim.

Üşümeyi özledim, lapa lapa yağan karın burnuma konmasını özledim, sabahları arabanın buz tutmuş camını kazımayı özledim…

Offff

Bilgen,gerginim