27 Temmuz 2009 Pazartesi

Uzanmıştım Kumsala

Gece yarısını geçiyordu yorgunluğumu biraz olsun atıp, bavulun başına çöktüğümde.

Kırmızı bavulla bir müddet bakıştıktan sonra, artık tatilin bitişinin kabullenerek, canını acıtmadan açtım fermuarı.

Kirlileri ayırdım. En dipte havlularım vardı. Havluları çıkardım. Hâlâ deniz, kum ve güneş yağı kokuyordu.

Derin derin kokladım havluları. Gözlerimi kapadım ve kumsalı hayal ettim. Güneşin beni nasıl ısıttığını, fonda çalan “eşarbını yan bağlama” türküsünü, dalgaların sesini, ılık denizi, yamaçtaki o güzel evleri hayal ettim. Gece tenimizi yalayan ılık rüzgârı, denize vuran ışıkların dansına eşlik eden ayın pırıltısını seyrederek yenen akşam yemeklerini, 18 lik gençler gibi bir diskoya gidip de oynayamayışımızı ve nasıl da huzurlu olduğumu hayal ettim.

Havluları makineye attım, makinenin kapağını kapattım ve tüm o hayalleri benden alacak olan deterjan ve yumuşatıcıyı koydum. Makineyi çalıştırdım.

Makine havluları döndürerek yıkadı.

Tatil bitti.

Bilgen,son6gün

21 Temmuz 2009 Salı

Mazeretim Var, Asabiyim Ben

Bize çanta hazırlamayı kim öğretti?

Kim öğretti her şeyi buradan al, eşek kadar olsun bavulun ve onu ite ite taşı ve gittiğin yerde Migros veya Karfur gördüğünde küfret diye. Neden anlamıyor şu zavallı beynim artık küreselleşmiş bir dünyada yaşıyoruz ve her şey aynı fiyata oralarda da var.

Hatta dün gece bavulu hazırlarken “yolluk” bir şeylerde pişirsem mi diye düşündüm.

E be kadın, nerede yiyeceksin yolluğu?

Buradan İstanbul’a giderken 1 saatlik otobüs yolculuğunda mı yoksa bir saat sürecek uçak yolculuğunda mı? Hostes “bir şey alır mısınız” diye sorduğunda, “yok ben dün gece pişirdim” deyip, poğaçalarımı mı çıkaracağım?

Neden aşamıyoruz kardeşim bize öğretilenleri?

İlla annemiz/babamız gibi mi olmalıyız?

Her şeyi bıraktım, yarın uçağa bineceğim dün gece gözümü kırpmadım ya uçağı kaçırırsak diye, ya yetişemezsek? Bu stres neden sevgili Bilgen? Kaçırırsan kaçırırsın, ne var bunda diyorum kendi kendime. Ama gel gör ki uçağı kaçıracağım fikri aklıma geldikçe de tuvaletim geliyor. Takriben bu gece de gözüme uyku girmeyecek, yarın sabahtan itibaren de tuvaletten çıkamayacağım. İnanın şu stresi yaşayacağıma binip kendi arabama 12 saat yol gitmeye razıyım.

Bu kadar söyleniyor ve strese giriyor olmama rağmen aslında tatile çıkmaya çalışıyorum. 2 gün önceden stres başladı. 2 gün anca dinlenirim, son kalan 2 günde de dönüş yolu stresine girerim.

Hem deliyim, hem yorgun.

Bilgen, theaslan

17 Temmuz 2009 Cuma

Özenti İşte...

Çok özeniyorum ev hanımlarına.

Hele altlarında kocalarının aldıkları deve gibi ciplere binen, 36 bedende, havuz yada solaryum yanığı tenli olup öğle yemeklerinde arkadaşlarıyla buluşup sohbet edebilenlere.

Gözlerine sürdükleri hafif far ve daima frenç manikürlü kafam kadar tek taşlı parmaklarında bilmem ne mağazasının şık ama pahalı alışveriş torbasını sallaya sallaya yürüyüp, aslında istedikleri o bilmem ne marka tişörtün kendileri için olan bedenini getirtmek amacı ile mağaza müdürünü nasıl haşladıklarını arkadaşlarına anlatışlarına özeniyorum.

Bazen bende konuştuğum tek konular bunlar olsun istiyorum. “Aradığım mayonun kırmızısı yok, siyahını alayım mı?” diye kocamın önemli bir toplantısını bölebileyim, adam telefonda kızınca da, akşama kadar kafamda kurayım ve akşam adamcağız eve geldiğinde surat asıp, canına okuyayım istiyorum.

Hıım, tabi bir de sürekli hayatın ne kadar monoton olduğundan şikâyet edeyim. Artık çok sıkıldığımdan ve bir arkadaşımın önerisi ile seansına bilemem ne kadar verip bir psikoloğa gideyim. Psikologda bana, artık başkaları için değil, kendin için yaşa demeli ve birden gözümde bir ışık yanmalı. Kendimi bunca yıl nasıl heba ettiğimi anlamalıyım, nasıl yıprandığımı fark etmeliyim. Offf süper güzel bir hayat yaaaa!!!

Ahh ablacım ahhh, ne paranın nasıl kazanıldığını bilmediğine, ne de rahat hayatına kızmıyorum da, şu cipin koltuğunu iyicene dikleştirip, direksiyona iki elle yapışıp 5 saat de park edemiyorsun ya, işte o an bütün şalterlerim atıyor.

Bilgen,babamsağolsun

14 Temmuz 2009 Salı

SABIR YARABBİİİ

Ne olursa olsun insanın şansı olacak biraz. Azıcık ya.

Ben tırnaklarımla kazımaya razıyım ama ben kazırken Allah biraz o toprağın içine altın serpecek, madene yakınlaştıracak şansı verecek. Kısmetin olacak be kardeşim.

Sen eşek gibi çalış uğraş ama olmasın. Gene de hamd et. “ Vardır Allah’ın bir bildiği” de, sabret; sonra çıksın lavuğun biri elini kolunu sallasın ve işi yapsın.

Hoş geldin gerçek dünyaya, hoş geldin adaletsiz dünyaya.

Sonra sinirden boynu da ağrır adamın, tansiyonu da çıkar, personeli de haşlar.

Ama hep ne diyoruz, vardır Allah’ın bir bildiği. Vardır bu işte de bir hayır. Allah’ın hikmetinden sual olunmaz, isyan bize yakışmaz.

Bilgen,bugünhiçbulaşmayınsinirliyim

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Ahh Prenses Ahh

Romantiğimdir.

Sürprizleri, şiirleri, sevgiliyle el ele yürünen gün batımlarını severim.

Aslında beklentisiz sevmeyi severim. Koşulsuz sevgiye inanırım. Bu sebepledir ki, yıldönümlerini sevmem.

İster istemez, garip bir beklenti içine giriyor insan. Acaba nasıl bir sürpriz yapacak diye veya ne alacak diye veya ne almayacak diye. İş ticarileşiyor, çirkinleşiyor, beklentiler karşılanıyor veya karşılanmıyor; sonuç ne olursa olsun bir beklenti oluşuyor.

Oysa aşkta beklenti oluşmamalı. Güzel bir sürpriz “bugün Cuma” diye de yapılmalı veya küçük bir hediye “gözlerinin başımı ilk döndüğü günün hatırı için” diye verilmeli.

Önemli olan düşünüldüğünü bilmek, emek harcandığını, uğraşıldığını bilmek. Yoksa ne kadar kolay git kuyumcudan mücevheri al, bir demette gül al, hııım bir de lüks bir restorantta yer ayırt, süper di mi? Bu kadar şaşağı taçlandıracak bir hikaye olmalı, bir şiir bir uğraş olmalı. Gecenin sonunda yüzün asıldığında ise “hiçbir şeyden mutlu olmayan kadın” olur çıkarsın.

Oysa bir parkta, denizi ve yıldızları seyrederken belki hiç çıkamayacağınız Avrupa tatilinin hayalini kurmak, belki de asla sahip olamayacağınız o büyük eve senin ne kadar yakıştığının anlatılması yani “geleceğimde ve hayallerimde sen varsın” mesajı bütün lüks restorantlardan, elini tutan elinin sıcaklığı tüm mücevherlerden, yerden senin için eğilerek koparılmış boynu bükük papatya ise tüm güllerden çok daha değerlidir.

Ahh Bilgen ahh, sen Pamuk Prenses edası ile etrafta dolanıp, mücevhere sevgilinin elini, lüks restorana hayalleri tercih edersen daha çok hayıflanırsın neden kozamdan ipek böceği çıkmıyor diye.

Bilgen,thaslan

10 Temmuz 2009 Cuma

Şeytan Diyor ki...

“Zamanla sivri köşelerin törpülenir” demişti çok sevdiğim bir ablam.

Şimdi bakıyorum da, gerçekten törpülenmişiz, yuvarlak olmamıza ramak kalmış.

Sakinleşmişim, durulmuşum, pamuk gibi olmuşum.

Şiddet uygulamıyorum, dellenmiyorum, intikam almıyorum.

Belki anlık sinirleniyorum ama sonra empati yapıyorum. Dur bir daha düşün, hemen dellenme diyorum. Karşımdakine bir şans daha veriyorum. Sabrediyorum. Sabrediyorum. Sabrediyorum.

Oysa içimde ne fırtınalar kopuyor. Tekme tokat giresim, avaz avaz bağırasım, lanet okuyasım, çekip silahı vurasım, tüm tabağı bardağı indiresim geliyor. Diyorum ya, anlık.

Ne de olsa, ne yaparsam yapayım, hayatın bir akışı var. Ben ne suları durdurabiliyorum, ne gideni engelleyebiliyorum, ne istediğim kadar para kazanabiliyorum, ne de olmak istediğim yerdeyim.

İnsanın sivrilikleri törpüleniyor, hayatın akışına alışıyor.

Hayırlı cumalar.
İyi hafta sonları.

Bilgen,bukızıyenidenbüyütmeliyim

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Hakkımızda Hayırlısı

Bazen boyun eğmek gerekiyor.

Boyun eğmek ve sükûnetle kabul etmek.

Evet insanın damarları yanıyor öfkeden, çaresizlikten.

Duvarları yıkmak istiyor insan. Eline ne geçerse kırıp dökmek, kendini yollara atmak, dünyayı durdurmak istiyor.

Ama ne dünya duruyor, ne duvarlar yıkılıyor. Sadece damarlarının yandığıyla kalıyorsun.

Gece güne dönüyor, Allah senin istediğini vermiyor. Üzülüyorsun, sabrediyorsun, şükrediyorsun. Sonra bir bakıyorsun, Allah sana daha iyisini vermiş. Şaşırıyorsun. İyi ki olmamış diyorsun.

İşte ben şu 31 yıllık hayatımda sadece bunu öğrendim.

Allah her şeyin hayırlısını bilir ve verir.

Bu yüzdendir ki, çok uzun zamandan beri “Allah’ım gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle, hakkımda hayırlı olanı gönlümü razı eyle” diye dua ediyorum.

Valla ben pek memnunum.

Tavsiye ederim.

Bilgen,theaslan

2 Temmuz 2009 Perşembe

O Zaman Şarkı Söylemek Lazım Avaz Avaz

Otoparkçı çocuk sanırım benim deli olduğumu düşünüyor.

Her sabah, saat 08:30 da yüksek sesle bir müzik ile otoparka giriyorum. Tempoya göre ya elim oynar ya başım oynar. Çocukcağız kapımı açar, ben “dur” derim, “bak şarkının burası ne kadar güzel” ve garibim eli kapıda şarkının güzel kısmının bitmesini bekliyor.

Arabadan indiğimde de, şarkıyı söyleye söyleye kliniğe geçerim. Kargocu adam, Yataştaki kızlar ve Citibank çalışanları alıştı bu şarkılı sabah selamlamasına da bazen kaldırımda yürüyen halk garip garip bakıyor.

Ne var bunda kardeşim, şarkı söylüyorum işte.

Keşke herkes içindekileri benim gibi şarkılara dökebilse.

Düşünüyorum da, uzun boylu kelli felli sigortacı Fadıl Abimiz, elinde evraklarla şarkılar söyleye söyleye dolaşsa ya da Citibank’ın müdürü paralı bir müşteri aldığında sokak lambasından destek alarak dansına başlasa. Hııım, hatta onun dansına bizde eşlik etsek. O önde, biz arkada; uygun adımlarla dansın coşkusuna katılsak. Dansımızın engellenmemesi içinde kamera bizi yukarıdan çekse.

Tabi siz dalyan gibi Fadıl Abi’yi, Citibank Bülent’i, hatta şuan tüm sokağın dansı sırasında gözüme ilişen çılgın sigortacım Feyyazcım ile ağır abi Bülent Bey’i tanımıyorsunuz. Ama bizim sokaktaki her esnafın keyifli anında kapılardan çıkıp dansa başlasak süper olmaz mı?

Zaten hepimiz toplum içinde yaşayan şizofrenler değil miyiz? J

Bilgen,theaslan