23 Şubat 2012 Perşembe

ERKEK DEDİĞİN

Erkek adam dediğin, diye başlayan cümleler vardır hani. Ağlamaz, küpe takmaz, gülmez, oynamaz diye uzar gider. Tabi bu kadar ruhsuz olmalarını istemiyoruz ama erkek adam dediğinde erkekliğini bilsin be kardeşim.

Günümüz erkeklerine bakıyorum da cidden aramızda bir fark kalmadı artık. Bizle beraber dizi izliyorlar, falcıya gidiyorlar, kaşlarını aldırıyorlar ve hatta romantik filmlerde bizden önce ağlıyorlar. Biliyorum sende insansın, duyguların, acıların, sevinçlerin, sıkıntıların var ama benimle beraber gözyaşı dökmene ne gerek var? Sen bir dur yerinde ağırlığınla, ben bir sığınayım senin gölgene. Çekineyim sana bir şey anlatırken, kızar mısın diye endişe edeyim.

Elbette bana saygı duy, beni ezme, dövme, sindirme, haklarımı bil, çerçeveni çiz. Ama benim gibi sende saç bakım ürünlerinden bahsetme. Benim önemsediğim birçok şeyi sen önemseme ama bana değer verdiğin için sesini çıkarma. Sesini çıkarma diyorum bak, gül geç, saç bakım ürünleri hakkındaki bilgilerini paylaşma.

Ütü filan yapmayı bilme, yemek bilgin ise yumurta kırmak olsun. Alışverişten sıkıl. Karı gibi oynama karşımda bir müzik çaldığında. Prensiplerin olsun, huysuzlukların olsun. Ben senin yüzünden anlıyım bir şeye sıkıldığını. Nedir diye sorduğumda komşu kadın gibi uzun uzun anlatma. Özet geç, detay verme. Sıkıntımızı elbet paylaşacağız ama kız arkadaşlarımla konuşuyormuşum hissi yaratma.

Bunun parayla pulla, kadının ekonomik özgürlüğü ile alakası yok.

Sen adamlığını bil, bak ben nasıl kadınlığımı bilirim o zaman.

Bilgen,gerçekfeminist

3 Şubat 2012 Cuma

Annnemm Annemmm

Ahmet’in elini sımsıkı tuttum.

Yollar kar buz ve benim geçmişim ise kaygan zeminde düşme rekoru ile dolu olunca nasıl itina ediyorum yavrumun yanında düşmeyeyim diye.

Şu yan sokaktaki berbere gideceğiz, oğluşumun saçlarını kestirmek için. Yolu yarıladığımda, ördek gibi yürümekten bacaklarım gerilmiş, bütün kalın kazak, hırka ve paltolarımı fakire fıkaraya verdiğim için ise onların duaları ile ısınmış bir halde söylenip duruyorum kendi kendime, “ne gerek vardı bu soğukta çocuğun saçlarını kestiriyorum” diye.

Karşıdan çocuklu kadınlar geliyor. Yani ben, yanlarında sadece gözünün bir kısmı gözüken o giysi yumağı içindeki varlıkları çocuk olarak düşünüyorum. Allah Allah diyorum, zavallıcıkların kafası kapalı, ağızları atkı ile kapalı, nasıl nefes alıyor ki bu yavrular. Ayrıca yolu da zor görüyorlar.

Sonra bir kadın daha geliyor, çocuğu gene giysi yumağı.

Bir kadın daha geçiyor, onunda yavrusu sarıp sarmalanmış.

Kadınlara bakıyorum, paltoları, atkıları, eldivenleri var

Kendime bakıyorum üzerimde sadece bir mont.

Kadınlar bir de yanımdan geçerken acıyarak bakıyorlar bana ve Ahmet’e. Zaten zor yürüyorum Allah Allah.

Dar bir kaldırımda, kadının biriyle durup yol verdik birbirimize. Önce onun oğlan geçti, sonra benim ki, kadın yüzüme baktı, “bi atkı sarsaydın bari çocuğa” dedi. Hışımla geçti yanımdan.

Ahmet’e baktım. Üstünde sadece bir mont var. Birde son anda akıl edip çocuğun kafasına montun kapüşonunu geçirmişim. Dışarıdan bakınca insanların neden Ahmet’e acıyarak baktığını anladım. Yanakları kızarmış, dudaklar zaten doğuştan kırmızı, iyice büzüştürmüş.

- Annem üşüyor musun? Dedim

- Hayır, dedi.

İçim rahatladı. Daha bir sıkı tuttuk ellerimizi. Siz istediğiniz kadar kapanın, biz böyle mutluyuz dedim içimden.

Allah’tan hasta olmadı.

Ya hasta olsaydı?????

Bilgen,anagibiyarolmaz

Ve bu arada cümleten HAYIRLI KANDİLLERRRR