29 Haziran 2009 Pazartesi

TaaaTiiiLLLL

Nasıl tatile gidesim var anlatamam.

Ama tatil konusunda biraz kararsızım.

Mesela, güneye inip, deniz kenarında kalın bir kitabın sayfalarında dans ederken, kızgın güneş altında lahmacun olma şansı var. Hem ruhum, hem bedenim hem de gözlerim dinlenir bu tatilde.

Sabahtan giderim plaja. Benim vücut 3 dönüm olduğu için yağlanmam zaten yarım saat sürer. Sonra kurulurum şezlonga en gölgesinden. Ilık güney rüzgarı yosun, kum ve güneş yağı kokusunu getirirken burnuma, “ohh” derim “işte tatildeyim”.

En kalın kitaplarımı tatil için saklarım ben. Çünkü yapacak başka da bir şey olmuyor ki. Kalın kitabımın sayfaları arasına gömülmüşken, 18-25 yaş gurubu ablalar dikkatimi çeker. Kitabı göğsüme yaslar, nasıl bu kadar güzel vücutları olduğunu anlayamadığım ablaları seyrederim uzun uzun. Ablaların etrafındaki adamlara bakarım, beklentilere bakarım. Sonra elimdeki kitaba dönerim ve onlardan çok daha akıllıyım, diye kandırırım kendimi.

Ya da bir kültür turu olabilir. Mesela GAP veya ENDÜLÜS. Bilemiyorum.

Bir gurup tanımadığım insan ile aynı uçağa biner, sonra aynı otobüste hareket eder, en sonunda da aynı otelde kalırız. Ertesi günü kaynaşmış olurum kesin insanlarla ve içlerinden birileri kesin hiperaktif olur. Rehberle beraber bizleri sürekler durur oradan oraya. Oysa o kadar da dolaşmak istemiyorumdur ben. Şimdi şurada oturup bir kahve içsek de fena olmaz değil mi? Ama olmaz, illa o arkadaş görülecek bir sürü yer olduğunu düşünüp sizi sürükler. Birkaç gün sonrada gurupta “peşinden gidenler” ve “karşı çıkanlar” olmak üzere iki gurup oluşur. Hiçbir zaman lahmacun olamayacağınız bir seçenek olduğundan kafan dinlenmiş ama bedenin iki kat yorgun olarak geri dönersin.

Yok ben ne istediğimi buldum;

Atlıcan arabana, belki yalnız belki bi kuzen veya kanka ile. Yorulduğun ilde veya ülkede duracaksın. Plan yok. Program yok. Belki bir günde 5 şehir ezeceksin, belki de bir şehirde 3 gün kalacaksın. Lahmacun olmak istiyorsan lahmacun olacaksın, hiperaktif olmak istiyorsan hiperaktif olacaksın. Hem dinleneceksin, hem dinginleşeceksin, hem de aşacaksın.

Ama her şeyden önce para lazım.

Demek ki daha çooooook çalışacaksın.

Bilgen,heyözgürlük

27 Haziran 2009 Cumartesi

Yıldızlı Gecelerde

Sağ olsun telefonumun şarjı akşamı zor ediyor.

Dün akşamda şarjım bitti. Şarj aleti annemlerde kalmış. Son birkaç “alo”dan sonra “bip” ve telefon kapandı.

Büyük bir çaresizlik içinde evi talan ettim acaba yedek bir telefon var mıdır diye? Nokia5110 na bile razıydım ama yoktu.

Terasa çıktım. Şezlonguma uzandım ve yıldızları seyretmeye başladım.

Korkunç bir yalnızlık çöktü içime. Çaresizlik elimi kolumu bağladı.

Cebimin şarjı yok.

Ev telefonum yok.

İnternet var ama dizüstü bilgisayarım işte.

İletişim çağında yaşıyorum ama tüm dünya ile iletişimim kopmuş durumda.

Birden fark ettim ki başımın üstünde ışıl ışıl parlayan yıldızlar var. Onları seyretmeye koyuldum. Ben daha önce nasıl fark edemedim bu yıldızları diye düşündüm. Karşıda parlayan karşı yakanın ışıklarına baktım. Sarılı beyazlı ışıkların sudaki yansımalarının oluşturduğu dansı seyrettim. Ilık rüzgârın tenimde bıraktığı ürpertiyi hissettim iliklerime kadar.

Hâlbuki ben neredeyse her akşam bu terasta oturup, denizi ve yıldızları seyredip rahatladığımı düşünürüm. Oysa ya telefonum çalardı ya da benim muhakkak birileri ile görüşme yapmam gerekirdi.

İlk defa dün akşam, ılık rüzgârlı terasımda, fıstık yeşili şezlonguma uzanıp, yıldızları seyrettim, hayal ettim, ümit ettim, gülümsedim.

Bilgen,ömrümcehepadımadım

24 Haziran 2009 Çarşamba

Kandil Kandil

Ben yarın İstanbul’dayım.

Tartılacağım.

O sebeple yarın ki mübarek üç ayların başlangıcı olan Regaip Kandilinizi kutlayamayabilirim diye şu yorgun halimle hemen mail atayım dedim.

Mübarek üç aylar hayırlara vesile olsun,
Kandilimiz ise kutlu olsun.

Bilgen,AMİİİNNNN

23 Haziran 2009 Salı

Hayat Bilgisi

Hatırlar mısınız ilkokuldayken “Hayat Bilgisi” dersi vardı. Bu derste bize mevsimleri, haftaları ve insanların dönemsel davranışlarını öğretirlerdi.

Neler anlatılıyordu o derslerde nerler!! Patlıcan, domates yaz sebzesi, karnabahar,lahana kış sebzesidir. Annelerimiz kışa hazırlık olarak reçel kaynatır, turşu kurar, tarhana yaparlar.

Derse bak ya, benim gibi feminist bir insan için ne kadar sıkıntılı bir ders. Anne tarhana yapar, baba televizyon izler. Bari de ki anne tarhana yapar, baba odun kırar J

Hoş artık ne reçel kaynatılıyor ne de turşu kuruluyor. Bizim kuşat evde kaldığı belli dönemlerde can sıkıntısından belki 2 kilo portakaldan reçel yapıp, sabah kahvaltılarında altın sarısı reçelleri ile övünerek afiyetle yemişlikleri vardır. Bende bir ara sütlerin kaymağını biriktirip tereyağı yapıyordum. Heves işte, çabuk geçiyor.

Ama kış geldiğinde de et suyuna yapılmış, mis gibi domates kokan tarhana çorbası gibisi de yoktur. Birkaç yıl öncesine kadar babaannem yapıyordu ve biz de ondan otlanıyorduk. Artık babaannemde yeni yüzyıla uydu ve kendi yapmak yerine, temizliğini bildiği evinde yapıp satanlardan alıyor.

Eğer sizde almak isterseniz kış için tarhana yapmaya başlamışlar. Siparişe göre yapıyorlar.

Eee yazdan kışa hazırlık yapmazsanız, sonra soğuk kış gecelerinde ağustos böceği gibi sıcacık çorba içen karıncaya melül melül bakarsınız.

Bilgen,çokuykumvar

20 Haziran 2009 Cumartesi

OLMAZ MI?

3 ay olmuş onu görüp kalbi çarpmaya başlayalı.

Kaçamak bakışlar, imalı laflar, belli belirsiz kurlar ile kalbi bir yanmış bir sönmüş.

En sonunda duygularını itiraf etmişler birbirlerine.

Gözlerinin içi parlıyor.

Hani aşık insanların etraflarına yaydıkları, neredeyse elleyebileceğiniz bir tılsımları vardır, o tılsım alıp götürür seni de onun mutluluğuna. Onun anlattığı hikayeleri dinlerken bende gittim onun mutluluğuna. Midesinde uçan kelebekleri gördüm, ellerinin durup dururken terlemesini gördüm, bir önceki buluşmanın beynindeki tekrarını gördüm.

Hele onu anlatmaya başladığındaki sevinci, yüzündeki mutluluğu beni de mutlu etti. Onu bulup tebrik edesim geldi bir insanı bu kadar mutlu ettiği için.

“Bak şu saat oldu aramadı hâlâ” dedi.
“Allah Allah adamın işi vardır. 15 yaşında mısınız siz de sürekli telefonlaşacaksınız.” Dedim biraz önceki anlamsız sızlanmasına kızarak.
“Ama 15 de hissediyorum” dedi

Ben bir şey anlatırken daldı gitti birden. Yüzünden bir bulut geçti. Sonra yüzüme en masum bakışı ile bakıp “Kokusunu özledim” dedi.

İçim cız etti.

Bu anların bitecek olması ne kadar acı. Onun gözlerindeki mutluluğun yerini değişik sıkıntıların bulutları kaplayacak. Artık elleri titremeyecek onu düşündüğünde. Belki hep sevecek ama bu coşku olmayacak işte.

Peki bitmeme ihtimali var mı?

Tamam ilk günlerin dozajında olmasın da biraz daha azalsın ama bitmesin.

Bunun olma ihtimali var mı?

Bilgen,özledim

18 Haziran 2009 Perşembe

DİYETTE MİYİM,OLMAZZZ OLAMAZZZ 4

Üzerimde bir gece öncesinin uykusuzluğu ile klimaların soğuttuğu hastanede tedirgin şekilde bekliyorum. Sekreter kızcağız tedirginliğimi anlamış olacak ki göz ucu ile bana bakıp gülümsüyor.

15 gün oldu.

Ağzıma Ülker’in sütlü kare çikolatasını atmayalı, bir bahane ile mutfağa inip bir kaşık Nutella’na boğazımdan kayarken “hııım” diye keyif sesleri çıkarmayalı, beyaz ekmeği ellemeyeli, bol şekerli Türk kahvesi höpürdetmeyeli 15 gün oldu.

Birazdan içeri girip tartılacağım, yağım ne kadar gitmiş, kilo ne olmuş, belim ne kadar incelmiş göreceğim.

Ama aslında pek de önemi yok. Çünkü bu sabah pantolonumu giydim, fermuarı çekmek için uğraştım durdum ama fermuar çekilmiyor, “eyvah bozuldu galiba” diye düşünürken, aaa bi baktım meğer fermuar çekik. “Hay Allah uyku sersemi pantolonu fermuarı kapalıyken giymişim” dedim ve güldüm. Sonra idrak ettim. Ben bu pantolonu aldığımda fermuarını zor çekiyordum. Heeeyyy yaşasıııınnnn zayıflamışıııımmmmmmm!!!!

Zerrin Hanım suratında kocaman gülümseme ile beni karşıladı. Hemen tarttı.

2.5 kilo vermişim. 15 gün ve 2.5 kilo.

“Bilgen Hanım, adınızı “başarılılar listesine” yazıp panoya asabilir miyim?” dedi Zerrin Hanım

“İstersen bir de çiçek çiz yanına” diyesim geldi ama vazgeçtim. Fazla samimi olmayayım dedim, ne de olsa birazdan yeni liste için savaşacağız.

Bilgen,uykusuzamamutlu

Not: İyi savaştım ve haftada bir kere gofret yeme izni aldım.

17 Haziran 2009 Çarşamba

DİYETTE MİYİM,OLMAZZZ OLAMAZZZ 3

Belim tutuk.

2 gündür evdeyim ve digitürk kumandası ile yapışık yaşıyorum.

Bir de derler ki şu televizyon gereksiz diye. Oysa ben şu iki günde ne çok şey öğrendim.

Mesela; çikolatadan araba yapmayı, soslu somon balığı pişirmeyi, Sindirella’daki prensin aslında ayakkabı olmadan da gerçek aşkını bulabildiğini, Disney kanalının ne kadar faydalı olduğunu, 157 kilodan 80 kiloya düştüğünde vücudunun çuval gibi sarktığını.

Bu son yazdığım maddeyi ilk gün öğrendim ve 2 gündür aklımda kadını nasıl kestikleri, deriyi nasıl elektrikli cihaz ile kopardıkları ve sonra nasıl diktiklerini seyrettim. Nasıl ürktüğümü anlatamam. Yani zayıflamak zaten dert bir de zayıflama sonrası çekilecek eziyetler var. Off dedim, daraldım.

Sonra aklıma sevgili arkadaşım Serra geldi. Serra’nın bir güzellik salonu var ve orada bir cihazı var. Kızcağız ne zaman diyete başladım desem, “Bilgencim gel vella smooth’a gir de deri sarkması yaşamayalım” der durur.

Bugün koşarak Epilazer’e gittim ve randevumu aldım.

Bekle podyumlar ben geliyorum.

Bilgen,süperimsüperimsüperim

14 Haziran 2009 Pazar

Bir Gösterinin Ardından

Fonda “vi vıl vi vıl rak yu” çalıyor.

Sahnede 4-5 yaş gurubu, kendileri için dizayn edilmiş sevimli rakçı kostümlerinin içinde kafalarını sallayarak dans ediyorlar.

Veliler de bir sessizlik. Hepsinin yaş ortalaması 30-35. Şarkı gençliklerinin en ateşli olduğu zamanlarının şarkısı. Bir yandan sağ dizlerine vurarak ve kafalarını hafif hafif sallayarak tempo tutuyorlar. Gözleri sahnede ama akıllarında bu şarkının hatıraları canlanıyor. “Hey be, neydik ne olduk. Yaşlandık. Eskiden bu şarkılarda biz oynarken, şimdi çocuklarımız oynuyor” diye düşünüyorlar belki kim bilir ve için için dua ediyorlar, çocukları da o yaşlara geldiğinde kendileri gibi çılgın olmasınlar diye.

Elif’in okul gösterisi vardı. 2 saat boyunca suratımda kocaman bir gülümseme ile seyrettim çocukları. Çok sevimliydiler, danslar mükemmeldi. Mesela 6 yaş gurubu çaça yaptı. Zamanında Murat ile bende merak sarıp kursa gitmiştik, biz aynı figürü 2 ayda öğrenemedik.

Benim kızım, prensesim, gülen yüzüm, yaşam sebebim de Balkan Müzükleri eşliğinde dans etti. Kostümü, şaşkınlığı, müzik hepsi mükemmeldi.

İyi ki doğurmuşum,
İyi ki Düşbahçesi’ne vermişim
İyi ki Halam bu okulu açmış

Bilgen,keşke5çocuğumdahaolsa

11 Haziran 2009 Perşembe

DİYETTE MİYİM, OLAMAZZ OLAMAZZZZ 1

Burger King’e aşığım.

Türkiye’ye ilk geldiği günden beri en büyük hayranıyımdır. Aşkımız önceliği çikınroyal seçeneği ile başladı. Daha sonraları vupır cezp etti beni. Bu aralar ki favorim sitikhauz menü.

Burger King, ilk salata eklediğinde menüsüne ne çok gülmüştüm. Kim Burger King’e gidip salata yer ki?

Peki bu önümdeki ne?

Bir kase yeşillik duruyor önümde. Şube müdürüm İsmail en masum gülümsemesi ile “bakın size üç çeşit salata sosu aldım. Hangisini isterseniz” dedi. İsmail’in gırtlağını sıktığım an canlandı gözümde birden. Üç çeşit sos almış. Allah’ım yaa, sabır güzel Allah’ım. Allah’ın otuna ne sos dökersen dök, Allah’ın otu işte!!!

Eyy güzel Allah’ım, beni birçok kereler yaptıklarınla, büyük lokma ye büyük söz söyleme diye terbiye etmedin mi? Neden Burger King salata yaptığında güldüm diye beni bu adamların salatalarına muhtaç ederek cezalandırıyorsun?

Amin
Amin
Amin

Bilgen,gazapüzümleri

Not: Ben salatayı yemeğe çalışırken salatama patates kızartması atarak beni taciz eden zat-ı muhterem, intikam günü gelecek. Haaa haaa haaaa

DİYETTE MİYİM, OLAMAZZ OLAMAZZZZ 1

Sabah uyandığımda, güneş odamın penceresinden yatağıma süzülürken güzel bir aydınlık akıp gidiyordu odada.
Çok keyifli uyandım. Neşem yerindeydi. Yatakta biraz gerindim. Dün yedim çin yemeği, üzerine bir dostum sohbeti ile lezzetlendirdiğim çizkek-kahve saati ve akşam yine çok eski bir dostum ile paylaştığım geçmişin güzellikleri yanında Num Num’dan kocaman bir hamburger ve bir sepet patates kızartmasının verdiği tokluğu hissediyordum.
Şarkılar söyleyerek kalktım, giyindim ve işe gittim. Sevgili asistanım her zamanki gülümseyen sesi ile, sandviçimin geldiğini söyledi.
Ama yiyemem ki…
Aman Allah’ım ben diyetteyim…
Masamın üzerinde kuzu gibi yatan sandviçime baktım. Derin bir nefes aldım. Kararlıyım, zayıflıcam, podyumlara geri döneceğim. Zerrin Hanım’ın verdiği zarfı çıkardım. 11:30 arasında yemem için bana “100 gr yaban mersini, 100 gr ceviz, 100 gr kuru dut ve 100 gr kara üzümü iyicene karıştırt, daha sonra 50 gr lık poşetlere koydurt. Her gün bu 50 gr yemelisin” tarifini vermişti ve sevgili dış işler asistanım Armağan’a tarifi verdim.
Klinikte ve kafedeki herkes, yanımda olduklarını anlatmak istercesine, diyetimle ilgili sorular sordular. Diyet listemi çoğaltıp buzdolabını üstüne astılar ki, hani gözlerinden kaçıp da ekstra bir şey yemeyeyim.
Hata mı ediyorum Allah’ım dedim, korkunç diyet günleri beni mi bekliyor!!!
Bilgen,oyyyoyy

9 Haziran 2009 Salı

Allah'ım Zayıflıyor Muyum Yoksa? (Yok Canım Daha Neler) Yazı Dizisi 4

“Ama” dedim, “Bugün Çin yemeği yiyebilirim değil mi?”

Yine bir anne sevecenliği ile gülümsedi. “Elbette” dedi

Elimde ölüm listesi ile yanından ayrıldım. Zaten tüm evrakları bir zarfa koymuştu. Zarfı arabanın bagajına attım.

Profesyonel olarak 20 yıldır şişmanım. Bu 20 yılın her gününde illa birileri kilolarla ilgili bir şeyler söyledi bana. 70 kiloyken de birkaç kilo fazlan var diyorlardı, 85 kilo iken de laf sokuyorlardı. Şimdi 136 kiloyum. İnsanlar hâlâ konuşuyorlar. Sürekli bana akıl veriyorlar. Yok cevizin perdesini kaynat iç, yok maydanoz ye, yok şu yok bu.

Kardeşim ben 136 kiloyum. Öyle cevizle maydanozla olmaz böyle şeyler, salak mısınız siz, diye bağırmak istiyorum bazen insanların yüzüne. Bazen insanlar bana baktıklarında gö..mü değil de gözlerimin rengini görsünler istiyorum. Benimle kilo ile ilgili değil, edebiyatla ilgili, sanatla ilgili, hayatla ilgili konuşsunlar istiyorum.

Zerrin Hanım “herkes her şeye karışır tatlım, o yüzden sakın kimseye diyet yaptığını söyleme” dedi. Ama ben şuan hepinize söylüyorum. Ben dahil herkesin içi rahat olsun, artık zayıflamaya karar verdim. Bu kararı ben verdim. Ben istiyorum. Birileri söyledi diye değil. Laf soktukları için değil. Bu sefer ben istiyorum ve Allah nasip ederse de başaracağım.

Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın.

Bilgen,içimacıyor

Allah'ım Zayıflıyor Muyum Yoksa? (Yok Canım Daha Neler) Yazı Dizisi 3

Zerrin Hanım, makûs kaderime razı oluşumu anlamış olmalı ki, birden sevgi dolu maskesini çıkardı ve bana listeyi vermeye başladı.

“Sabah 4 dilim ekmek ama beyaz ekmek olmayacak” dedi.
“Beyaz ekmek yiyim ama 2 dilim yiyim” dedim.

Birden bakışlarımız çarpıştı. Sandığı kadar da zavallı ve bilgisiz olmadığımı anladı. Verdiği her şeyde muhakkak pazarlık yapacağımı, hemen teslim olmayacağımı hissettirmek için masasına doğru eğildim. O bu eğilişimdeki direnci görünce, omuzlarını dikleştirdi. Gözleriyle bana “el mi yaman bey mi yaman” dedi.

Ben güçlü kadınlardan korkarım. Gücü gördüm mü bir adım geride durur, boyun eğerim ta ki zayıf noktalarını yakalayana kadar.

Sustum, geri adım attım, kabullendim. Elbet bir yerde bir açık verecekti ve o an geldiğinde ben de “şah mat” diyecektim.

Sabah-öğle-akşam ana öğünlerinde biraz mızırdandım.

Ara öğünlerde biraz daha tatmin edici davrandı.

Ama listede tatlı yoktu.

TATLI YOK.

Her şeyi kabullenebilirdim ama bunu asla.

“Tatlı yok bu listede” dedim.

Ben de güçlü bir kadın olduğumdan ve o da zeki bir kadın olduğundan, birkaç saniye sessizliğimiz sürdü. Derin nefes alışlarımız yeni bir savaşın başlayacağının habercisiydi. Ben geri adım atmama konusunda kararlıydım, o ise tatlı vermeme konusunda.

“100 gr diyet dondurma veriyorum akşamları” dedi, “2 porsiyonda meyve”
“Şaka yapıyorsunuz herhalde” diye önce ılık bir sesle başladım cümleme, “dondurma tatlı sayılmaz ki” diye soğuk bir sesle bitirdim.

Gözlerinde birkaç saniyeliğine eğer direnirse beni kaybedeceği endişesini gördüm. İşte zayıf an buydu ve ben buradan galip çıkarsam çıkarım yoksa yanarım dedim kendi kendime.

“Bu listeye uymamı beklemiyorsunuz değil mi, adam gibi tatlı verecekseniz verin. Yoksa ben kalkıp giderim” dedim.

Gözlerinde bir şimşek çaktı. “sana yar etmem o tatlıları” der gibi baktı bana.

“Tamam, öğle yemeğinden sonra bir kâse de diyet puding veriyorum”, tam itiraz edecektim ki, “beğenmezsen gidersin” bakışı attı.

Birkaç saniye düşündüm. Ya bu kadının dediklerini yapacağım ve kışa çizme giyebileceğim, yada gene cayacağım ve yaza artık mayo bile bulamayacağım kendime.

İlk defa ne kadar uzun zamandır çizme giymediğimi fark ettim…

TO BE CONTIUNED…
Bilgen,şişmanamagüzel

5 Haziran 2009 Cuma

Allah'ım Zayıflıyor Muyum Yoksa? (Yok Canım Daha Neler) Yazı Dizisi 2

Zerrin Hanım’ın odasına girdiğimde elimde olmadan bir pozitif elektrik hissettim. Ama etkilenmemek için duymazlıktan geldim.

Zerrin Hanım, bir anne sevecenliği ve bir genç kızın coşkusu ile bana ameliyat olmadan da biraz dayanarak zayıflayabileceğimi anlattı.
- Yaparız değil mi Bilgencim? Dedi.

Ben “diyet ve sabırla” zayıflama isteği içerisinde olmadığımdan karşımdaki kadının sevgi dolu yardım mesajını duymazlıktan gelmek için duvarlara filan baktım durdum ama bu kadında şeytan tüyü mü vardır nedir, içim ısındı. Konuşmasının ilerleyen aşamalarında kocaman bir gülümseme yüzüme, bir umut ışığı da kalbime doğdu.
- Tamam, dedim. Yapalım bu işi.

İkimizde sevinç içinde gülümsedik birbirimize.

Gözümün önünde birden 60 kilo ile bembeyaz bir elbise giyip, kırlarda koştuğum sahne geldi. Yüzümde o aptal gülümseme, başımda papatyalardan taç, ellerimi otlara değdire değdire koşuyorum.
Tamam, yapalım bu işi, dedim ve bekledim ki hemen başlayacağız. Bana 12 gün sonraya gün verdiler.

Tıp merkezinden çıktığımda “yaşasın” dedim kendi kendime “daha 12 gün özgürüüümm”.

Güzel günler çabuk geçer ya, bu 12 gün Japonya’da hızlı trenler gibi hızla akıp geçti. Halbuki benim daha yemeği arzu ettiğim kalorili ne çok yemek vardı.

12 gün sonra, Zerrin Hanım’ın odasında oturdum ve makus kaderime razı şekilde boynumu büküp oturdum…

TO BE CONTIUNED…

Bilgen,şişmanamagüzel

4 Haziran 2009 Perşembe

Allah'ım Zayıflıyor Muyum Yoksa? (Yok Canım Daha Neler) Yazı Dizisi 1

Baktım ki bendeki kilolar 3 haneleri artık ciddi zorlar oldu, bir şey yapmak lazım dedim kendi kendime. Zaten yılbaşı listemde de vardı bu sene zayıflamak, çare aramaya başladım.

Eskiden olsa hemen bir spor salonuna yazılır veya diyetisyene filan giderdim. Artık akıllandım. Spor salonlarının hikâye olduğunu, diyetisyenlerin ise sadece 3 ay gidilen ve söyledikleri asla yapılmayan kişiler olduğunu öğrendim tecrübelerimle.

Ee peki ne yapacağız? Ameliyat. Süper çözüm. Mideme ya bant takacaklar ya da dikecekler yicem yicem ama hep zayıf kalıcam.

İşte bu niyetle, Dr.Murat’ın karşısına oturdum. Yaş olarak belki benden biraz büyük, sevimli bir cerrah Murat. Önce beni bir saat kadar konuşturduktan sonra
- Ben ameliyat olmak istiyorum diyen herkesi ameliyat edemeyiz ki. Dedi.

Yok efendim ben ne tür bir şişmanmışım, ne tür besleniyormuşum, hangi diyetleri uygulamışımda kilo verememişim vs vs vs. Sabırla dinledim kendisini. Konuşmanın sonunda anladım ki bu tatlı genç doktor beni ameliyat etmeyecek. Boynumu büktüm ve
- Peki ne yapacağız, dedim.

Önce beslenme uzmanı ile çalışacakmışım birkaç ay. Beslenme uzmanının vereceği rapora göre ameliyat edip etmeyeceklerine karar vereceklermiş. Makûs kaderime razı geldim. 20 yıldır profesyonel olarak şişmanım, her yolu denedim. Ama işte bütün yollar Roma’ya çıkar misali, tüm yollarım illa “dengeli beslen” diyen diyetisyen/beslenme uzmanı arkadaşlara çıkıyor.

Kader ağlarını yavaşça ördü hayatımda ve Murat Bey beni Zerrin Hanım’la tanıştırdı…

TO BE CONTIUNED…

Bilgen,şişmanamagüzel

2 Haziran 2009 Salı

HALAYIN GİZLİ KURALLARI

Düğünleri çok seviyorum.

O curcunayı, koşuşturmayı, gerginliği, altın takma merasimini ama en çok halay-üçayak-horon gibi kol kola girilerek bir adım dans (!) etmeyi seviyorum.

Belki hiçbir zaman bir araya gelmeyecek bir sürü değişik özelliklerdeki insan el ele tutuşup veya kol kala girerek uygun adımlarla sağa doğru dönerekten hareket ediyorlar.

Önce yavaş yavaş başlıyor adımlar. İki tur dönüldüğünde katılımcı sayısı birden iki katına çıkıyor. İyicene sıkışıyor insanlar, daha bir sokuluyorlar birbirlerine. Kimse bir şey konuşmadan hatta birbirinin yüzüne bile bakmadan, hemen başka bir gurup büyük insan zincirinden sıyrılıp ortaya geçiyor ve kendi zincirlerini oluşturup oynamaya başlıyorlar. Sanki gizli bir kural varmış gibi, dış halkadan kimse içeridekine katılmıyor.

Müzik hızlanıyor. İç halkadakiler ki bunlar genellikle 16-30 yaş arası herkesin küçük bir açı ile öne attıkları adımlarını illa bir başka atraksiyon ekleyip daha geniş bir açı ile atan beyler, daha bir hızlanıyorlar. Daha da hızlandığında müzik, artık bu ortadaki beyler uçuyorlar.

Dış halkada ise durum daha keyifli. Önce şişko abla ve ağabeyler pes ediyor. Daha sonra topuklu ayakkabılılar, ardından tesettürlü ablalar ve yavaş yavaş ise yorulanlar ayrılıyor.

Ayrılmakta bir törenle oluyor. Kimse “ayy yoruldum” deyip, bırakıp çıkmaz. Çıkacağı zaman sağındaki ile solundakinin ellerini ortada birleştirir. Yerinin emin ellerde olup olmadığına bakar ve bırakır. Ama bu bahsettiğim tamamen güdüsel olarak 2 saniyede olur.

Düğünler güzeldir.

Telaşı güzeldir.

Gelin olmak güzeldir.

Hele benim organize ettiğim düğünler çok daha güzeldir.

Allah herkese en az bir kere (ki daha çok olmasında mahsur yok) gelinlik giymeyi nasip etsin.

Bilgen,doktordayımbeklemektensıkıldım