30 Aralık 2008 Salı

Nazar Etme Ne Olur, Hisset Senin de Olur

2008 yılına Allah biliyor ya hiç istekli girmemiştim. Gerçekten sıkıntılı ve dertli bir yıl oldu.

Geçen gün Rezzan Kiraz Atv Anahaber programında 2009 yılının çok iyi bir yıl olacağını söylediğinden midir nedir bilmem, garip bir arzu var 2009 yılının başlaması ile ilgili.

Aslında bir neden de, piyasadan para istediğinde, “yılbaşı üstü para yok” lafından da bıkmış olmam olabilir.

Artık neden ne olursa olsun, içimde bu yılın benim yılım olacağı ve her şeyin çooooook güzel olacağına dair süper hisler var.

Hepimize hayırlı bir yıl nasip etsin Allah.

Yeni yılımız kutlu olsun
Bol paralı olsun
Çocuklarımız uslu dursun
Hastalarımız şifa bulsun
Gönlümüzden geçenler bir bir olsun…

Bilgen,nazaretmeneolurhissetsenindeolur

29 Aralık 2008 Pazartesi

Herşeye Rağmen

Bu sabah uyandığımda, ağaçların üzerine bir yılbaşı süsü gibi serpilmiş kar tanelerini görünce, aklıma sevgili dostum geldi ve onu arayarak bu güzelliği paylaşmak istedim.

Sanırım sevgili dostumun ters bir günü idi. Telefonu kapattığımda “nası yani?” diyordum kendi kendime.

Canım sıkkın bir şekilde işyerime geldim. Arabayı park ettim ve birden lapa lapa kar yağmaya başladı.

Beyaz taneler ellerime, burnuma, saçlarıma konuyorlardı. Biliyorum Amerikan filmlerinin etkisi ama kendimi kar küresinin içindeki küçük melekler gibi hissederim ben böyle anlarda. Ellerimi açıp dönmek isterim yağan karın altında. (Bana her gün bayram demiştim di mi?)

Kim ne derse desin, kar insana huzur veriyor. İçindeki bütün sıkıntıların üzerine bir örtü çekiyor ve insanı mutlu ediyor.

Dünde mutluydum; insanoğlunun bütün uğraşlarına rağmen bugün de mutlu olacağım. Çünkü kar yağıyor.

Bilgen,dostlarsağolsun

MUTLUYUM

Bu sabaha çok keyifli başladım.

Gençliğimin ılık rüzgârlarını paylaştığım ama rüzgârın esintisi ile farklı yönlere savrulduğumuz sevgili dostum aradı beni.

Öylesine.

Sadece özledim diye.

Konuşmayalı 5 seneden fazla olmuştu. Ama daha ilk “alo” değişimizde onca yıl kayboldu. Sanki daha dün konuşmuştuk telefonla.

Aklıma eski günler geldi.

Ege sahilinde geçirdiğimiz yaz tatilleri. Kurduğumuz arkadaşlıklar, çocukça düşlerimiz, oyunlarımız, sınav kaygılarımız, platonik aşklarımız, bir hiç yüzünden küsmelerimiz, BMX bisikletlerimiz, ailelerimizden gizlice kiraladığımız motosikletler, geceleri bulunduğumuz yerin tek eğlence yeri olan “Afet Evleri Diskosu” na gidebilmek için kurduğumuz planlar, yalanlar…

Şimdi hepimiz feysbuktayız. O zamanlar benim omuzlarıma bile gelemeyen adamlar, kocaman olmuşlar, adam olmuşlar, bankacı, doktor, işletmeci olmuşlar. O zamanın cadı kızları ise, hanım olmuşlar, avukat olmuşlar, turizmci olmuşlar, anne olmuşlar.

Böylelikle onlu yaşlardan otuzlu yaşlara geçtik.

Ama ben bu sabah, Elif’in telefonu ile yeniden 14 oldum.

Mutlu oldum.

Bilgen,mutluolamayıseviyorum

26 Aralık 2008 Cuma

İYİ Kİ DOĞURMUŞUM

Dün basın tanıtımından eve geldiğimde, yüzümdeki makyajın verdiği ağırlıkla birlikte birkaç saat öncesinin adrenalin patlamasının verdiği yorgunluk hali ile posta kutusuna ilişti gözüm. Kırmızı bir zarf vardı kutuda.

Ben mektuba aşık biriyimdir. Birkaç sene öncesine kadar da, birkaç kişi ile bir fiil mektuplaşmışımdır. (Keşke hâlâ yapabilsem)

Kırmızı zarf, kızımdan geliyordu. Üzerinde postanenin damgası bulunan zarf kızımdan geliyordu.

Zarfı açmadan birkaç dakika elimde tuttum. Gözümün önünde bir gün Elif’in büyüdüğü, okumak için uzak bir yerlere gittiği belirdi ve annesine nostalji olsun diye mektup atmıştı sanki.

Elimdeki poşetleri bıraktım ve hemen zarfı açtım. Okulda yaptıkları yeni yıl kartı idi. Üzerinde kendi yaptığı ve benim ne olduğunu asla bilemeyeceğim bir sanatsal boya çalışması vardı. Geçen hafta eve izin kâğıdı gelmişti, eğitim amaçlı postane ziyareti yapacağız diye. Annem asla gezilere gitmeme izin vermediğinden benim içimde ukdedir, bu sebeple çocuklarımı tüm gezilere gönderme yemini etmişimdir ve izin vermiştim. Meğersem hem postaneyi ziyaret etmişler, hem de hazırladıkları kartları kendi elleri ile postalamışlar.

Kızım haftaya 3 yaşına basacak ve bana ilk kartını gönderdi bile.

Sevincimi ve gururumu, benim gibi kelimelerle dans eden birinin bile anlatması imkânsız.

İyi ki doğurmuşum…

İyi ki okula göndermişim…

İyi ki Elif benim kızım olmuş…

Bilgen,anneolmaktandolayıgururlu

12 Aralık 2008 Cuma

YAZIK OLDU

Yıllar önce Deniz Feneri gönüllüsü olmuştum.

Arife günü beni bir bey aradı ve bayramın üçüncü günü Deniz Feneri için kurban bağışlarını dağıtmaya yardım eder misiniz dedi.

Biliyorsunuz bana rahat batar, Murat’a da battı ve olur dedik.

Bayramın üçüncü günü, sabah dokuz itibari ile Murat adamlarla buluştu ve dağıtılmak üzere 28 adet 3 kg lık kurban bağışlarını aldı. Etlerle beraber dağıtılacak kişilerin adı ve adresleri de verildi.

Murat ile ancak öğlen buluştum ben. Buluştuğumuzda Murat’ta iyilik yapmanın verdiği mutluluk ile gördüğü manzaralar karşısında içine çöken hüzün karışımı bir yüz ifadesi vardı.

Akşam sekize kadar etleri dağıttık.

Dağıtılan her ette biraz daha içimiz dağlandı. Biz bu şehirde yaşıyoruz, eh elimizden geldiğince etrafımızı da kolluyoruz, ama ne bu insanları biliyoruz ne de yoksulluklarını görüyoruz. Adamlar nasıl bulmuşlar bu insanları? Murat’ın tabiri ile resmen nokta atışı yapılmış.

Her ev, “neden yardımlar kesildi?” diye sordu.

Her bu soru karşısında içim acıdı. Böyle güzel bir amaçla kurulmuş ve bu kadar güzel çalışan bir derneğe bu yapılmamalıydı. Bu kadar iyi niyet ve bu kadar güzel duygular bir arada iken kirletilmemeliydi.

Benim söylememe gerek yok ama Allah yiyene cennet yüzü göstermesin. Onlar da öbür tarafta bu insanların beklediği gibi bir bardak su beklesinler.

Bilgen,çokkızgınım

Not: Normalde beddua etmem, ama düşünün ne kadar sinirlenmişim.

26 Kasım 2008 Çarşamba

Teşekkürler

Ben dedim ama gitmeyelim diye.

Eşten dosttan duydum, evli hatunlar için değilmiş o film diye.

Çok ağlatıyormuş, kocana dua ettirtiyormuş diye…

Ya üzgün bir günümdeydim ya da aşk acısını hatırlayınca çoştum.

Ne çok ağladım Yarabbi…

Önce Çağan’a, sonra da kuzenime teşekkür ediyorum, acıtarak da olsa kalbimin yerini hatırlattırdıkları için.

Bilgen,aşkbukadaracıtıyormuydu

24 Kasım 2008 Pazartesi

Örrtmenim Canım Benim

Ben ilkokul öğretmenimi hiç sevmezdim.

Ara sıra görürüm ve hâlâ da sevmem.

Belki o sebepledir ki öğretmenler günü bende hiçbir his uyandırmaz.

Oysa her sabah Elif’i okuluna bıraktığımda, öğretmenine koşarak gittiğini görüyorum. Ona sımsıkı sarılıyor ve bana el sallıyor. Okula o sabah ağlayarak gittiyse bile, Gülşah Hanım’ı görünce hemen ona koşuyor, başını onun boynuna gömüyor ve ona ağlama sebebi ile ilgili uydurduğu hikâyeleri anlatarak uzaklaşıyorlar yanımdan.

Babamın da böyle bir edebiyat öğretmeni vardır. Daha geçen yıl bile kendilerini evimize davet etmiştik. İstanbul’da oturmalarına rağmen, babam kendisini ziyarete gider.

Düşünüyorum da geçmişimde beni bu kadar derinden etkileyecek bir öğretmenimin olmaması sanırım benim makûs kaderim.

Ama benim dışımda birçok insanda derin izler bırakmış olan bu meslek gurubu karşısında saygı ile eğiliyor, ellerinizden öpüyorum.

Bilgen,tekrakibimgülşahöğretmen

20 Kasım 2008 Perşembe

Hala Küfretmiyorum...

Ne zaman feysbuka girsem, illa biri ya bir resim, ya bir etkinlik eklemiş oluyor.

Kendime bakıyorum ne zamandır ne bir etkinlik yapmışım, ne albüm oluşturacak bir seyahate katılmışım, ne biri evlenmiş, ne biri ölmüş, ne biri doğmuş.

Offf offf bu aralar ne kadar sıkıcı hayatım yaaaaaa.

Dün kuzenimle buluştuk. Lafta sinemaya gidelim dedik. Amanıııınnnn, gişelerin önünde bir kuyruk, kuyruğun yaş ortalaması 18. Filmin saatine kadar sıra gelmedi ya. Neymiş genç Türkselli günüymüş. Ahhh ahh, biz olduk kurumsal, işteselli.

Biz de yaşımızın verdiği olgunlukla, gittik gaveee içtik. J

Bir şeyler yapalım dedik durduk ama yapacak bir şey de bulamadık.

Bileniniz var mı, İzmit’te akşamları ne yapılır?

Bilgen,bugüncanımçoksıkkıngetirinbütünçikolataları

Aytül Akal

Aslında İzmit’i bende sevmiyorum.

Ama insanlar sürekli söylendiklerinde bana (ki ne İzmit’i ben kurdum ne de belediye başkanı filanım) çocukları götürecek yer yok, eğlenecek yer yok filan diye otomatikman savunmaya geçiyorum.

Benim gibi insanlar bir şikâyet duyduklarında hemen onu ortadan kaldırmaya çalışır. Bakınız benim yaptıklarım J

Kuzenim de böyle. Veliler etkinlik yok İzmit’te gibi cümleler kurunca hemen bir etkinlik oluşturmuş ve Aytül Akal’ı kitaplarını imzalasın diye İzmit’e davet etmiş.

Aytül Akal, kim mi? Çocuğu olanlar bilir J

Etkinliğe her yaş çocuk dahil.

Alın evladınızı cumartesi günü gidin Yunus Alışveriş Merkezi’ne (Dolphine Center). Yavrucak da yazar görsün, sohbet etsin, etraftaki çocuklarla kaynaşsın.

Ne demişler,

Karanlığa küfredeceğine, bir mum yak.

Bilgen,bugünçokenerjiyim

19 Kasım 2008 Çarşamba

Hiç Çalışasım Yoookk

Geçen hafta dükkâna bir arkadaşım geldi ve çıkışa kadar kaldı. Çıkışta ben dükkânı kitlerken ona döndüm dedim ki,

- Her ne kadar kriz, maddi sıkıntı var ve ben şuan sabit ücretli olmak istiyor olsam da, insanın kendi dükkanın kapısını kitleyip, duasını okumak kadar keyifli bir şey yok.

Ve dün de kafeye, bir gurup arkadaşım geldi. Hoş bizim öğlenlerimiz zaten dost ziyareti gibi oluyor, çünkü müşterimiz artık müdavimlerimiz olduğundan, arkadaş olduk onlarla. Canları sıkkın olduğunda dertleşiyoruz, birbirimize yemek tarifleri veriyoruz; keyifli geçiyor yani öğlenler.

Dün dostlar da gelince epey bir oyalandım kafede. Zaman nasıl geçti bilemedim valla, tabii poliklinikteki işler de aksadı.

Bugün de pek çalışasım yok benim. Kafedeki kaloriferin yanındaki masaya oturup, gelenleri seyretmek istiyorum.

Dostlarla sohbet havasındayım bugün, elimde ince belli çay bardağım ile, belki masanın üzerinde yalancı profiterolden bir tabak, iki yudum çay arasında bir çatal atmak için.

Yok yok hiç çalışasım yok benim bugün, hadi gelin, iki çatal yaprak sarma atarız ağzımıza…

Bilgen,sanadeğilyemeğegelirizdiyenlereiştemenü


BUGÜN NE YESEM
SICACIIIKK ÇORBALAR
Yayla Çorbası ………. 3 YTL
Domates Çorbası ………. 3YTL

ANA YEMEK
Etli Yaprak Sarma ….. … . 6 YTL
Tavuk Sarma ……….6 YTL
Izgara Köfte …………… 6 YTL

AÇIK BÜFE ZEYTİNYAĞLI:
Zy Sarma, Tazefasulye Salatası,
Barbunya, ZY. Pırasa,
Yoğurtlu Ispanak Kavurma
Karnabahar Kızartması
Zeytinyağlılar (tabak) …….….. 5 YTL
Zeytinyağlılar (kilo) …….….. 10 YTL
ZY. Sarma (kilo) .…….. 12 YTL

TATLILAR:
Yalancı Profiterol …………3 YTL

17 Kasım 2008 Pazartesi

Devren Kiralık

Her genç bayan gibi benimde hayalimdi. Gerçekleştirdim…

Tabii hayalimin diğer parçalarında, zengin bir koca vardı ve ben kocaman tektaşım parmağımda, fönlü saçlarım ve hafif makyajımla kasaya yakın bir yerde oturup, mekanım belli olsun diye kafemde vakit öldürüyordum.

Neyi hayal ederek kurduysam, hepsi gerçek oldu kafemde. Müşteri kitlem gerçekten çok elit bir tabaka oldu. Neredeyse dükkâna kravatsız veya fönsüz girilmek yasak zannedilecek. Yemeklerimizden herkes çok memnun. Müdavimlerimiz var.

Anlayacağınız işler yolunda.

Ancak artık ben çok yoruldum.

Poliklinik, ilaçlama, İSG, kafe, Amway ve bakıcı işleri derken, tabiri caizse 5000 parçaya bölündüm. Artık yetişemiyorum. Belli işlere odaklanmak istiyorum. (Ve tabii çocuklarımı görmek istiyorum)

Bu sebepledir ki, kafeyi devretmek veya işlerin başında duracak bir ortak arıyorum.

İlgilenenlerin bilgisine…

Bilgen,yoğurdumayaladımkaymağınısizyiyin

15 Kasım 2008 Cumartesi

NERDE O ESKİ MÜHENDİSLER…

Dün akşam, “Devrim Arabaları” filmine gittim, bir salon dolusu makine mühendisi ile.

Filmin kadrosu mükemmeldi.
Giysiler, aksesuarlar, detaylar mükemmeldi.
Konu mükemmeldi.
Filme duyulan hayranlık mükemmeldi.

Ancak bir salon dolusu mühendisle gidilince filme, film biraz seyirci alışverişli oldu.

Benim gibi işletmeciler, filmde çıkan sahneleri film formatında seyrederken, çıkan sahnedeki piston kolunun bilmem kaç basınca nasıl dayandığı ve döküm yapan ustanın kullandığı kromun ölçüsü ile ilgili yorumlu seyretti mühendis arkadaşlarım.

Ama en güzeli, bir avuç Türk mühendisi 4 ayda bir araba yapmak için gece gündüz uğraşırken, onları alt etmeye çalışan bürokratın, arabanın yürümemesi karşısında yüzünde oluşan pis sırıtışa, arka sıralarda oturan bir mühendis ablamın dayanamayarak, “Sırıtma, sırıtma!!!” diye kızması oldu.(Ki, ben elimde olsa o adama ben tekme tokat girişecektim. Şiddete hâlâ karşı değilim)

Film bittiğinde mühendis arkadaşları bende alkışladım ve bir kez daha Türk olduğum için ve geçmişinde bu gibi temiz ve süper adamlar olduğu için gurur duydum.

Filmden çıktığımızda Murat’ın yüzündeki o gururla karışık mutluluğu görünce kıskandım açıkçası, neden biz işletmecilerle ilgili böyle bir şey yok diye ve kıskançlık cümlemi de ekledim;

NERDE O ESKİ MÜHENDİSLER…

Bilgen,evetkıskandımyalandeğil

6 Kasım 2008 Perşembe

Medeniyet Hastalıkları

Ben aslında şiddete karşı değilim. Hiçbir zaman da karşı olmadım.

Tabi bahsettiğim durup dururken uygulanan şiddet değil.

Ama bazı yaratıklar var ki, insanı o kadar zorluyorlar ki, şeytan diyor, çak şunun suratının ortasına. Hatta mümkünse önce burnuna bir kafa indir. Ardından o kıvranırken de tekmele. Hatta sinirini hâlâ geçmediyse o yerde kıvranırken üstünde zıpla.

Gel gör ki yapamıyoruz.

Neden?

Çünkü medeniyiz.

Medeni olup beni deli edene tekme tokat girişemediğim için de, otomatikman tansiyonum çıkıyor, elim ayağım titriyor, sinir sistemin altüst oluyor.

Demek ki neymiş, dayak cennetten çıkmaymış ve medeniyet insanı tansiyon hastası yapıyormuş.

Bilgen,çocukdövmeyekesinliklekarşıyım

4 Kasım 2008 Salı

Çok Eğleneceğiizzz

Arkadaşlar,
Krizdi, piyasaların berbatlığı derken artık iyicene bunaldım valla, bir gece olsun dağıtmaya ihtiyacım var. Sesim kısılana kadar canlı müziğe eşlik etmek, biten tabağımı mutfağa götürmek zorunda olmadan yemek yemek ve gırtlağım kuruduğunda dolu bardağımı yudumlamak istiyorum. Bir gece de olsun hiçbir şey düşünmeden dostlarla keyifli bir akşam geçirmek istiyorum.

Tam ben bu istekler içinde ne yapmalı diye düşünürken babam15 Kasım 2008 Cumartesi gecesi, İzmit Yelken Kulübünde Kışa Merhaba Gecesi olduğunu söyledi.. Sınırsız içki, sınırsız yiyecek ve canlı müzik olacak.

Yelken Kulübü’nün yenilenen salonunda, beyaz duvarlarda sesimi çınlatmak, kristal ışıklar altında tıkınmak ve yeni parkelerin üzerinde biraz dans etmek iyi gelecek.

Buyurun hep beraber gidelim. (Biliyorum bir çoğunuz şehir dışında, mesela Ankara’daki kuzenlerim. Sizin için üzüldüm, biz o gece Allah’ın izniyle çok eğleneceğiz.)

Katılmak isteyen arkadaşlarım 0 262 331 27 90 ‘dan Ersin Abi’ye rezervasyon isteklerini bildirebilir.

Dur fiyatını da yazayım; sınırsız içki + sınırsız yemek + canlı müzik = 50 YTL

Heyoooo, çok eğleneceğiz..

Bilgen,başkanınkızıveçoksıkıldı

Ey Uyku Gel Al Beni, Ben Hazırım...

Şu birkaç gündür hava ne kadar güzel değil mi?

Ama kış uykusuna yatmaya hazırlanan bedenlerimiz, bu güzel havada, kırlarda koşmak veya aşık olmak yerine, hamakta sallanarak veya pencere açık uyuyarak değerlendiriyor bu günleri.

Oysa mart veya nisan olsa böyle mi olur? İnsanın içinde bir kıpırtı başlar. Hep kalbinde bir şey yapmalıyım hissi ile dolanır durursun. Çünkü vücudun artık kış uykusundan çıkmıştır. Enerji doludur. Atlayasın, hoplayasın gelir. Çocukları alıp dağa kıra götüresin, ya da arkadaşlarla şööle maç yapıp ardından mangal yapasın gelir. Mangaldan sonra biraz kestirirsin ve yine enerji dolu olursun. (Aaa pardon bu anlattıklarım erkekler için geçerli. Biz o sırada mangal sonrası pislikleri temizleyip, bulaşıkları toparlıyor oluyoruz. Ardından bir de çay koymak lazım tabi.)

Ama bugünlerdeki güzel havalar ise ne size maç yapma isteği uyandırıyor ne de kırda koşmak. Sadece uzanmak istiyor insan, huzurlu bir şekilde bir hamakta sallanıp bulutları izlemek ve yavaş yavaş dinlendirici bir uykuya dalmak.

Ey hava, seni kendi ellerimizle mahvedip dengeni şaşırtmış olabiliriz ve sen kendini baharda sanabilirsin ama Yaradan’ın verdiği vücudumuzu daha bozamadığımızdan, o doğal dengesinde ve kış uykusu istiyor. Lütfen bu yalancı sıcaklarla oyalama beni de, huzurlu bir şekilde uyuyayım.

Bilgen,sadeceuyumakistiyorum

17 Ekim 2008 Cuma

Şişmanım Ama Keyfim Yerinde

Cuma günleri sabah kahvaltımı hafif yapıyorum. Ara öğünümde ise meyve yiyorum ki öğlene midem dolu olmasın.

Saat 12 gibi Bizce’ye geçiyorum. Mutfağa girip bakıyorum. Elanur, kendi elleri ile açtığı çiğböreği kızartıyor oluyor. Hatta benim için özel olarak çiğböreğin kenarlarını kızartıp saklıyor. Diğer bir tencere de ise annem mantıları haşlıyor, bir gözde ise tereyağ , pul biber ve salça kaynıyor.

Keyifle bir masaya oturuyorum, hemen servis açıyorlar bana. Kocaman bembeyaz tabaklarımın içinde nazlı gelinler gibi duruyor bol mantı tanelerim. Üzerlerinde duvak gibi hafif sarımsaklı yoğurdum var. Ve üzerine konan iki kaşık sos ile tamamlanmış mantım geliyor. Hııımm, yumuşacık,sıcak ve acaip lezzetli.

Mantı beni öğlen epey doyurduğu için, çiğböreğimi hemen yiyemiyorum. Tatlım Eloş, annemden gizli benim için saklıyor dolapta ve annem 15:00 civarında eve gittiğinde, Bizce’ye süzülüyorum yine.

Hemen masama geliyor, benim için kızartılmış, sıcacık puf puf çiğböreğim…

Kim ne derse desin, ben cumaları çok seviyorum…

Haydi buyurun gelin bu öğlen beraber keyif yapalımJ

Bilgen,şişmanamakeyifli

16 Ekim 2008 Perşembe

Üçüncü Tür

Bir gurup dertli erkek dostumuz, araba fuarı ile ilgili yazıma cevaben, kadın milletinin de saatlerce alışverişe zaman harcadıklarını ama bunca harcadıkları zamana karşı sadece 1 etek alarak günü sonlandırdıklarını yazmışlar. Madem almıcaklar, neden onlarda zaman geçiriyor demişler.

Benim hatun kısmısı adına cevap vermem pek uygun değil, çünkü ben sanırım üçüncü bir tür olarak onlar tarafından da dışlandım.

Eğer yanımda annem veya annem türünde nefes aldığı zamanın %50 sini alışverişte geçiren biri yoksa, yaptığım alışveriş en fazla yarım saat sürer. Hele kıyafet alışverişlerim daha kısadır. Zaten bildiğim bir mağaza vardır. Hep ona giderim. Kafamda alacağım şey vardır. Mesela siyah pantolon. Değişik birkaç siyah pantolonun bedenime uygun olanını alırım, denerim. Şansım varsa ve hepsi olduysa ve bir de param varsa hepsini alırım. Param yoksa kafama en yatanı alırım. Ama eğer hiçbiri olmuyorsa asla başka şey almam. Örneğin siyah pantolon yerine kahverengi pantolon veya görmüşken alayım bari deyip bir başka ürün. Alacağımı da alınca vitrin bakmam, dolaşmam, vakit harcamam. Çünkü alışveriş bana göre tam anlamıyla vakit kaybıdır. O yüzden de almayacaksam, bakmam.

İşte bu yüzden üzgünüm. Ne hatun kısmısını anlayabiliyorum ne erkek kısmısını…

Bilgen,üçüncütür

14 Ekim 2008 Salı

Araba Fuarı ve Erkek Milleti

Tanıdığım birçok erkek bu aralar ya araba fuarına gidiyor, ya da biletini aldı gidecek.

Bu tanıdığım aklı başında adamların hiçbiri, “cepte para yok ki napcam gidip? Orada aval aval gezinicem, belki de hiçbir zaman alamayacağım arabaların resimlerini çekiceğim. Alamadıktan sonra,boş şeyler bunlar.” demiyor.

Bir sene biraderim beni de kandırdı ve beraber gittik. Aman Yarabbi nasıl bir kalabalıktır o. Görseniz arabalar bedavaya veriliyor da, gidip önden sıra kapılıyor sanırsın. Arabaların bedava verilmesini bırak, bazı arabaların standına çit çekmişler, resmen “heey haddini bil, bu arabaya yakından bile bakamazsın” diyorlar. Ama çitin önünü görsen, bir gurup arkadaş kafalarını çitten içeri uzatmış, arabanın ateş kırmızısı dış rengine 20 cm daha yakından bakmanın tadını çıkarıyor.

O zamanda anlam verememiştim, şimdi de anlam veremiyorum. Alamayacağım bir şeye, bakmak için bu kadar eziyet nedendir?

Üniversitenin ilk yıllarındayım, kuzenlerimden biri İstanbul’a gelmiş, buluştuk. “Hayırdır abi, neden geldin?” dedim. Adam gayet doğal bir sesle, “Araba fuarına geldim. Kendime Mercedes ısmarladım. Ben onyedinci sıradaymışım,6 ay sonra teslim edecekler” dedi.(Tabi o alacağı çift kişilik spor Mercedesi ismi ile söyledi ama ben hatırlayamıyorum) Ahh, ahh, benim pek paraya nazarım deymez ama yanımda bir arkadaşım vardı, sanırım onun nazarı deydi; sevgili abimin arabası Türkiye sınırlarına girmeden daha yengem ikinci çocuğuna hamile olduğunu beyan etti. Ee bizim abimizin de spor araba sevdası, güzel bir aile arabası ile son buldu.

Ee ne derler,nazar etme ne olur çalış senin de olur!!

Bilgen,tekkıskançlığımancelikaculi

8 Ekim 2008 Çarşamba

Eğitim Şart

Üniversiteye başladığım ilk yıldı. İçinde bulunduğum arkadaş gurubundan hafta sonu buluşma kararı çıktı. Pazar günü şu yerde şu saatte diye sözleşildi. Ben şok oldum. Pazar günü dışarı çıkılmazdı ki benim geldiğim şehirde. En fazla ailecek bir yerlere gidilirdi. Arkadaşlarla Pazar günü buluşmak ancak rüyamızda göreceğimiz bir sahneydi. Neyse ki bu huzursuzluğumu birkaç Pazar dışarı çıktıktan sonra attımJ

Şuan yaşadığım hayata bakıyorum, ne kadar gelişmiş fikirlerim, yaşam tarzım, bakış açılarım.

En basiti feyzbuk sayesinde bulduğum ilkokul arkadaşlarım, evli 2 çocuklu ve çalışan kadın halimi gördüklerinde, “eş ve çocuklar hep istediğin şeylerdi. Ama çalışacağını hiç ummazdık” diyor.

Ortaokul arkadaşlarım “Sen çocukları sevmezdin. Hayret nasıl çocuk yaptın? Demek çalışıyorsun da” diyor

Lisedekiler ise, “Senin başarılı bir iş kadını olacağını biliyorduk. Evlilik de çok yakışmış. Ama sen çocukları sevmezdin diye hatırlıyorduk?” diyorlar

Üniversitedekiler ise, “Evlilik ve sen, asla bir arada düşünemeyeceğimiz iki kavram. Çocuğunda mı oldu? Şaka yapıyorsun değil mi?” diyorlar

Demek ki neymiş, adamın okumuşu kadı; kadının okumuşu cadı oluyormuş.

Bilgen,maziiçimdeyara

http://www.thesutlunuriye.blogspot.com/

26 Eylül 2008 Cuma

Çok Uykum Var

Uzun uzun düşündüm bugünle ilgili ne yazayım diye.

Ama dün gece çocuklar hastaydı ve sadece 3 saat uyuyabildiğim için maalesef ellerim klavyede dans edemiyor. Yüreğim bu gece gibi önemli bir gece için bir şeyler söyleyemiyor.

Annem de arkadaşlarına söyle, bayram için baklava, tatlı, börek veya zeytinyağlı siparişi vereceklerse bugünden söylesinler dedi. Elleri undan bembeyaz olmuş anneme baktım önce, sonra hamur masasında açılmış olan baklava (olduğunu tahmin ettiğim) yufkalarına baktım.
“Baklavanın kilosunu 12’den satıyorsunuz, bari cevizi ile tereyağını az koyun” dedim. Annem bana ters ters baktı ve “karışma işimize” dedi. Ama o kadar uykum vardı ki, tepki veremedim. Bu konuyu onunla battığımda konuşacağım.

Evet sevgili dostlarım, ibadet dolu Kadir Gecesi ve bol siparişli bayram arifesi diliyorum kendi adıma.

Sizin adınıza da, Allah kabul etsin…J

Bilgen,amin

Not: Ben şimdi e-mailimi kapatıp, eve gidip yatacağım. Sipariş vermek isterseniz kafeyi arayın, annem (ki biz ona kendi aramız Lütfiye de diyoruz) orada. 0 262 331 86 77

22 Eylül 2008 Pazartesi

Bana Herkes Hayran Mı?

Cuma günü, hesap kitap işlerinden iyicene bunalmış bir vaziyette, başımı ellerimin arasına almış masamda öylece oturuyordum.

Telefonun çaldığını duydum. İletişim kaynağımız Gülşah Hanım, telefonu “Güven Sağlık ben Gülşah” diye açtı. Sonra bir müddet kıkırdayarak sohbet etti. Ardından telefonu bana aktardı ve aktarırken de “bir hayranınızmış” dedi.

Gülşah kıkırdıyarak konuştuğundan bir arkadaşım arıyor herhalde diye, bende aynı kıkırdamalı ses tonu ile “efendim?” dedim.

Karşımda hiç tanımadığım birinin sesi, “Bilgen Hanım, bugün internette bir iş için araştırma yaparken bloğunuza rastladım ve kendimi tüm yazılarınızı okumaktan alamadım. Şöyle iyisiniz, böyle akıcısınız, aman çok duru ve iç eleştiri dolu yazılar” falan falan.

Benim hayatımdaki ilk hayranımdı. Ne diyeceğimi, ne cevap vereceğimi bilemeden kekeledim durdum. Birden aklıma bunun bir şaka olacağı geldi. Kliniğin numarasını nereden bulacaktı ki?

“Telefonumu nereden buldunuz?” dedim.

Bizce için gönderdiğim iftar menülerinin sonundaki telefondan kafeyi aramış. Kafedekiler kliniğin numarasını vermiş.

Arayanın gerçek hayran olduğunu öğrenince nasıl mutlu oldum anlatamam. Benim yazılarımı okuyan yabancılar var. Benimle hiç tanışmamış, beni hiç görmemiş, hiç dertleşmemiş birileri var. Dostluklarımızdan bütünleşmiş yazılarımı değil de, sadece yazılarımı seven birileri var…

Süper bir duyguymuş.

Tavsiye ederim.

Bilgen,amabendehayranolunmayacakbirideğilimkicanım

SON DURUM RAPORUDUR

Günaydııııın,

Puslu bir hava ile başladık bu haftaya. Ama olsun, puslu olan sadece havamız olsun.

İleride Deniz Feneri gibi olmamak için, başlattığım kampanyanın artık raporunu vermenin vakti geldi.

Kampanya 1) Ramazan Paketi

Ramazan başlamadan gönderdiğiniz paralarla yaklaşık 70 koli aldım. Kolileri Karfur’dan alacağımızı söylemiştim ama kolilerin 50 tanesini Karfur’dan aldım. Diğerlerini Tansaş’tan aldım.(Çünkü Tansaş’ın kolisi daha güzeldi. Aldığım 50 Karfur kolisi için özür dilerim)

Koliler yaklaşık 50 aileye dağıtıldı. Allah kabul etsin.

Kampanya 2) Her Ayın Beşi, Gönder 5 YTL’yi

Bu ay, bu kampanyamızda 200 YTL toplandı.

Bu paranın 120 YTL si daha önce bahsettiğim aileye yardım olarak ulaştırıldı.

Geri kalan kısmı ile 20 aileye gıda yardımı yapıldı.

Ohh, durum bildirir raporumu sundum. İçim rahat…

Allah hepinizin niyetini kabul etsin.

Bilgen

18 Eylül 2008 Perşembe

Fanila Şart

Kimi zaman anneliğimi sorguluyorum.

Elif’i okula sabahları ben bırakıyorum. Bu sabahta her sabah olduğu gibi hazırlanma savaşını büyük bir zaferle kazandım ve onu okuluna götürdüm.

Etrafıma bir baktım, veliler çocuklarına yağmurluk ve hatta mont giydirmiş; altlarına da kapalı ayakkabı kondurmuşlar. Bende Elif’e baktım…

Aklıma hiç uzun kollu bir şey giydirmek gelmedi açıkçası. Ee uzun kollu bir şey giydirmeyi akıl edemeyen adam yağmurluk veya mont giydirmeyi akıl eder mi?

Ama bugün hava yağmurlu, çocuk yerde oynarken belki üşür diye pantolon giydirdim. İçine de fanila giydirse miydim?

Off offf, çocukları göçebe Türkmenler gibi yalın ayak büyütüyorum valla. Hayır, bir şey değil, bu yıllar sonra “anne sen beni okula kısa kollu t-shirtle gönderdin” diye hesap da sorar.

Aslında içine fanila giydirmek lazımdı.

Bilgen,ağlarsaanamağlargerisiyalanağlar

16 Eylül 2008 Salı

Mustafa

Ben pek filmlerde ağlamam. Ağlayana da şaşırarak bakarım.
Çok enderdir ağladığım filmler. Biri Sarı Zeybek’tir…

Biri de sanırım bu olacak…
29 Ekimi heyecanla beklemek yetim.

Bilgen,…
http://www.mustafa.com.tr/

3 Eylül 2008 Çarşamba

Rezervasyon Yaptırın:))

Bana diyorlar ki ramazan menünüz var mı? Napcaksın ramazan menüsünü? Tüm gün oruç tutmuşsun zaten, canın ne istiyorsa ye.

Top patlasın, hemen sıcak pide arası kaşarı ve sucuğu koyup bir elinde hazır et. Öbür elinde hurma, “Allah’ım senin rızkınla oruç tuttum.” Diye başlayan duanı bitir ve hurmanın ardından yut sucuk kaşarlı pideyi.
Sen su ile oyalanırken, masaya ev yapımı çorban gelsin mis gibi, sıcacık. Ne malzemeden çalınmış, ne de içine dünkü çorba katılmış.
Çorban bitsin, hafif bir şişkinlik oluşsun midende. Şişkinliğini bastırmak için al eline açık büfe tabağını bakın bakalım zeytinyağlı sarma mı yersin, barbunya mı, şakşuka mı veya taze fasulye mi, kızarmış havuç mu? Artık Allah ne verdiyse annem ile halam ne yapmayı becerebildilerse, doldur tabağına, gel otur masana. Soğuk zeytinyağlıların boğazından geçerken günün sıcak yemeği gelsin masana. (İlk gün orman kebabı vardı, dün İzmir köfte, bugün et sote, yarın ne olur Allah bilir)
Yemeğin yanında soğuk soğuk halamın kendi elleri ile yaptığı limonatadan mı alırsın veya gevur icadı koladan mı?
Ehh yemek bitti. Ağzımızın tadı yerinde. Hemen bir çay almalı, arkamıza yaslanmalı. Ohh Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin, bugünümüzü aratmasın valla.
İkinci bardak çayın yanında Elanur’un baklavasında mı alırsınız yoksa Hala’mın ekmek kadayıfından mı veya hafif olsun derseniz annem güllaç yaptı.

Bu keyfin toplam maliyeti 20 YTL.

Daha az yersen daha az öde, daha fazla yersen daha fazla öde (yuuh daha ne yiyeceğiz!!)

Kendinizi öyle menülerle filan sınırlamayın. Yemek işi keyif işidir.

Bilgen,keyiflenekeyifleneolduk130

Not: Bu maili okuyunca heveslenip sakın bu akşam gelmeyin, yerim yok.
Rezervasyon no:331 86 77

1 Eylül 2008 Pazartesi

HOŞGELDİİİ

Mübarek ay başladı işte.

Sabah işe geldiğimde, o vızır vızır caddede bile bir sessizlik, bir dinginlik vardı. Allah sizi inandırsın minibüs şoförleri bile kornaya basmıyordu.

İnsanların yüzüne açlıktan mıdır, ibadetin aşkından mıdır bilinmez bir nur yerleşmiş. Herkes sakin, herkes yavaş hareket ediyor. Diyorum ya herkes de bir dinginlik…

Ama ilerleyen saatlerde durum böyle olmayacak. Özellikle erkek milletinde saat 15:00 civarı şekerin de düşmesiyle bir sinir başlayacak. Çatacak, kavga çıkaracak yer arayacaklar.

Bu hep böyledir zaten. Kalabalık iftar sofralarının hazırlıklarını biz yaparız. Bütün gün mutfakta yemek yapmanın yanında, en güzelinden sofrayı da hazırlarız. Oysa işten geldiğinden beri televizyonun karşısında oturmuş bu dünyadan değilmiş gibi yapan veya hemen uyumak için odaya kaçan erkek milletinde nasıl bir sinir olur şaşarım.

Neyse erkeklere çok yüklenmeyeyim daha ilk günden.

Hepiniz benim kalabalık iftar sofralarını sevdiğimi bilirsiniz. (her ne kadar hazırlama ve toplama eziyeti bana kalsa da) Bu sene inşallah bu keyifli iftar sofrası keyfini Bizce’de yaşayacağım. Dostlarım, akrabalarım ve müşterilerimle keyifli iftarlar olacak inşallah.

Hepinizi beklerim,
Hepimiz orada olacağız.

Bilgen,sıcakpidearasısucuksüpeeeroluyor

15 Ağustos 2008 Cuma

Mübarek Gün

Aslında yarın paşa oğlum Ahmet Berat’ın ve o gün doğup da adı Berat olmuş tüm bebeklerin hicri doğum günü.

Affedilmemiz için tüm kapıların açılacağı, tüm iyiliklerin ve ibadetlerin 1000 kat yazılacağı mübarek gün yarın.

Derler ki Berat gecesi, Yaradan önümüzdeki 1 yıl içinde öleceklerin ve doğacakların listesini verirmiş meleklere. Birçok iyi ve kötü belirlenirmiş bu gecede.

Siz neye ne kadar inanırsınız bilemiyorum ama umarım hepimiz iyiler kısmında oluruz ve umarım Yaradan bu sene de es geçer bizi.

Hayırlı kandiller

Bilgen,iyidoğdunahmeeetttt

12 Ağustos 2008 Salı

Pis Kıskanç

Kıskanç bir insan değilimdir. Ancak şu hayatta 3 şeyi kıskanırım

1) Angelina Jolie
2) Gece sorunsuz uyuyan ve uyanmayan çocuğu olan insanları
3) İlk aşkıyla evlenenleri

Aslında sıralamayı yanlış yaptım. İlk aşkıyla evlenenleri en çok kıskanıyorum. Onlar bir peri masalında yaşıyorlar. Prens ile Prenses birbirlerine aşık olur ve mutlu son ile biter masal. Onlar gökten düşen üç elmadan habersizdir. Oysa diğer insanların başına gökten 3 elma düşüyor. İnsanların aşkları bitiyor. Acı çekiyorlar. Bir daha asla sevemeyeceklerini, o olmadan yaşayamayacaklarını sanıyorlar. Buna inanıyorlar. Sonra karlar eriyor, bahar geliyor ve yeni bir aşk yeniden insanın kalbini hareketlendiriyor. Kelebekler yeniden uçuşuyor midelerinde. İnanamıyorlar. Bir kez daha ha? Bu ne büyük lütuf!!!

Ve eğer kısmet değilse bu da bitiyor. Yeniden yaşanan aşk acısı. Dünyanın sonunun geldiğini düşünmeler, hiç bitmeyecek sandığın gözyaşları. Sonra yeniden gönlüne bahar geliyor ve yeniden aşık oluyorsun. Bakıyorsun ki, bu hep oluyor. Artık gidişatı biliyorsun. Heves ne zaman geçer, aşk ne zaman biter. Daha olgun oluyorsun. Aşk her zaman kalbini çarptırıyor ama filmin sonunu biliyorsun.

Oysa ilk aşkıyla evlenenler için bu yukarıda bahsettiklerimin hiçbiri geçerli değil. Onlar kalplerini ilk çarptırmış olan insanla hayatlarını devam ettiriyorlar. Başka biriyle bu duyguların yaşanabileceğini bilmedikleri için, ona bu duyguları yaşatana daha bir sıkı sarılıyorlar. Sen onlara aşkın bitebileceğinden bahsettiğinde duyduklarına inanamaz şekilde şaşırıyorlar. Günümüzün büyük sorunu “aşkların yapaylığı” onların hiç anlayamadığı bir gerçek. Onlar saf, temiz ve berrak. Aynı olması gereken gibi.

Ve Prens ile Prenses rüya gibi bir düğünle evlenir, sonsuza dek mutlu yaşarlar.
Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.

Bilgen,şuangelina’nınsuratınaçokpisçakasımvar

9 Ağustos 2008 Cumartesi

Ben Yemek Yerken...

Bir akşam yemeğinde Bağdat’ın bombalanışını seyrettim.

Bir akşam yemeğinde Ankara’da patlayan bombanın acılarını seyrettim.

Bir akşam yemeği sonrası Güngören’in feryadını seyrettim.

Bu akşam yemeğinde ise G.Osetya’nın veya Gori’nin bombalanışını seyrediyorum. Ekranda insanların acıları büyüyor, benimse lokmalar boğazımdan akıp gidiyor.

Ne oluyor bana? Neden bir şey yapamıyorum? Bir Amerikan aksiyon filmi seyreder gibi seyrediyorum gerçek insanların gerçek acılarını. Neden?

Belki onlarda benim seyrettiklerimi seyrettiler bir akşam yemek yerken ve şükrettiler onların başına gelmediği için aynı benim gibi.

Bir kuzenim vardı, Afrikalı çocukları gördüğü için yemek yemeği protesto etmişti. Tüm akrabalar “hassas çocuk” dediler ve o günden beri ona asla bu tarz şeyler seyrettirmediler. Hep kanal değiştirildi o seyretmesin ve etkilenmesin diye.

Şimdi bende kanalı değiştiriyorum, Allah muhafaza seyrederim de insan olduğumu hatırlarım...

Bilgen...

8 Ağustos 2008 Cuma

KELEBEK

Yaşlandıkça tahammül edebildiğim şeyler azalmaya ve değişmeye başladı.

Dizilere bakıyorum. “Hamile olduğumu Ahmet’e söylemeyeceksiniz, bana yemin edin” dedi kız. Aman Allah’ım kesinlikle söylemiyorlar. Aşağılanıyorlar, dışlanıyorlar ama söylemiyorlar. Değer mi bunları çekmeye kardeşim, dünya dönüyor, sen yemininden dönmüşsün çok mu? Ayrıca nedir bu devlet sırrı mı? Hiç mi yaşadığınız yerde dedikodu yapılmıyor? Hiç mi fısıldaşılmıyor? Ayrıca ne demek Ahmet duymasın ya, Ahmet çocuğun babası değil mi? Bu çocuk ile ilgili beraber karar vermeniz gerekmiyor mu?

Peki ben neden bu aptallıkları seyrediyorum?

Çünkü ilk bölümlerinde aşk vardı. Birbirlerinin gözlerine içine sımsıcak bakışlar, ilk el tutuştaki heyecanlar, ilk öpüşmedeki uçuşan kelebekler vardı.

Eee Bilgen Hanım, kelebekler uçmuş işte, neden yine kelebek gelir diye bekliyorsun?

Bilgen,kelebeklernegüzel

4 Ağustos 2008 Pazartesi

...

Ölebileceği hiç aklıma gelmezdi.
Doğduğum günden beri yanımda ama tam yanımdaydı.
Kocasına annesinin ciğeri söktürttüren gelinin, Ayetel Kürsi’yi bilmeyen hizmetçinin, altıntopu olan fakir ile mutsuz zenginin hikâyelerini ondan öğrendim ben.
Kuzenler var ise oturma odasına serilen yer yatağına dizilmiş şekilde, kuzenler yok ise, onun koynunda yatarak; kendi uydurduğu masal kahramanı “Yarımgöt”ün maceralarını ondan dinledim ben.
Bizleri eğlendirmek için “farfelli farafarafelli” diye, saklanan cismi bulma oyunları oynardı bizimle. Emekli maaşına kola ve benzeri ürünler dayanmadığı için torunlar geldi mi, limonatanın içine karbonatı atar karıştırır, köpüren limonatamız bardaktan taşmasın diye deli gibi içme yarışı yaptırırdı bize.
Erkek arkadaşınızı anlatabildiğiniz, nazar olduğunuzda kendinizi okutturabildiğiniz, çocuğunuzu emanet edebildiğiniz, yaşamınızın her anında yanınızda olan çok iyi bir anneanne idi o.
Kimi zaman çok özlediğim, kimi zaman kızıp ölmez de beni öldürür dediğim en yaşlı arkadaşımdı o.
Ama öldü.
Anneanneler ölür müydü ya!!!
Bilgen...

1 Temmuz 2008 Salı

Nerden Nereye

Sene 1994.

Üniversitenin ilk günleri.

Bizler daha lise konumundan çıkamamışız*.

Ders “İktisada Giriş”. Değerli Prof dedi ki, herkes bir iş planlasın. Hayali olarak şirketi kurun, kaç kişi çalıştıracaksınız, ne kadar maaş, ne kadar gelir vs vs vs.

Ben tabi girişimci ruh olarak, işletmeyi kazandığımı öğrendiğim günden beri habire kafamda şirketler kuruyorum, bilgisayar oyunlarında sürekli kârdayım.

Projesini ilk anlatan olarak gururla ayağa kalktım ve dedim ki “Ben temizlik şirketi kuracağım.” O zaman sevgili kankalarım Halil ve Evren benimle dalga geçmişlerdi. Ben de tabi küçük şehirden İstanbul’a göçmüş saf bir kız çocuğu olarak çok bozulmuştum.

Bugün temzilik ekiplerini gönderdiğim takvimi düzenlerken aklıma geldi o günkü olay. Şaka maka temizlik şirketi işi de tamam. İşte bazen denk geliyor böyle Yaradan içimden geçeni kabul ediyor. Hayır, ne zaman kabul ettiğini bilsem ona göre dileyeceğim.

Yaradan’ın asıl istediklerinizi duyması dileğimle,
Bilgen,benaslındayazarolmakistiyorum

Lise konumundan çıkmamak: Okey, king, batak oynamak veya Taksim’de dolanmak yerine derse girmek.

24 Şubat 2008 Pazar

ADAM GİBİ KIŞLAR

Aslında yalan değil soğuğu özlüyorum. Adam gibi kış olmasını, üşümeyi, titremeyi, sıcak bir mekâna girince ki o rahatlama hissini…

Eskiden kışlar adam gibi kış olurdu. Soğuk olurdu. Eldivenin ne işe yaradığını, atkının neremizi koruduğunu anlardık. Paltonun en kalınını alır, çorabın yünlüsünü tercih ederdik. Çünkü üşürdük. Adam gibi üşürdük ve üşüyen vücudlarımız dua ederdi biran evvel yaz gelse diye.

Geçen sene adam gibi üşümedi bile vücudum da yaz geldiğinde şaşırdı ondan. Hatta hiç uçlardaki harareti yaşamadığımdan denize bile girmek istemedim nedense.

Bu sene de pek farklı değil. Birkaç gün üşüdük adam gibi, gerisi hep bahar havası.

İşin kötü tarafı, bu durum aşkları da etkiliyor.

Aşkın her mevsime yansıması farklıdır ve kışlar bu yansıma için çok güzel dönemleridir.

Zaten soğuktan dolayı bir sığınma güdüsündedir insan. Kanı donmuştur, ruhu donmuştur, elleri donmuştur. Aşkın gelişiyle başlayan kalpteki bu hareket ve heyecan donmuş olan ruhu, kanı ve elleri ısıtır. İnsana kutuplarda Antalya sıcaklığı yaşatır. İnsanlar sanarlar ki soğuktandır yanaklarının kırmızılığı, hâlbuki aşktandır, sıcaktandır, mutluluktandır.

Fiziksel temaslar ise ayrı bir keyiftir üşüyen vücutlarda. Nedense birisi daima daha sıcaktır, hatta sımsıcaktır. İlk elele tutuşta sıcak elin soğuk ele değişi ve yayılan sıcaklık insana “tamam” dedirtir, “işte ruh ikizimi buldum. İşte beni tamamlayan eşe kavuştum.” Bu mükemmel bütünleşmenin etrafınızı sardığı bulutların üzerinde koşarsınız kış günlerinde sevdiğinize.

Yazın sevdiğinizin mis kokulu tenine dokunmanız çok kolaydır. Ya kolu açıktadır, ya omzu açıktadır, ya da en basiti elinde eldiven yoktur, içinde atlet yoktur. Ne zaman bir destek bir dayanak isteseniz dokunabilirsiniz bu kutsal tene.

Oysa kışın, tene ulaşmak zordur. Ona her dokunmak istediğinizde ya bir eldiven çıkmalıdır elden, ya da bir palto belki bir kazak. Bu çıkarışları ise sabırla beklemek zorundasınızdır, ya da dokunulamayacak olduğunu kabul edip daha bir heyecanla beklemeyi öğrenirsiniz onun size sunulacağı anın. Şımarık bir çocuk gibi sızlanır yüreğin sıcak bir el teması için ama geçmek bilmeyen saniyeler beklenmelidir, ruh beklemek ile terbiye edilmelidir.

İşte kış aşkları sabırla yoğrulduğu, kolay kolay ulaşılamadığı için daha kalıcıdır, daha derindir temelleri. Geçici tatillerin verdiği bronz tenin değil, size ait olan ve en kötü gününüzü gösteren gerçek ten renginizin aşkıdır o. Üşüyen burnunuzu boynuna gömdüğünüz sevdiğinizin kokusunun dayanılmazlığıdır o. Ellerinizi biraz olsun ısıtmak için çabalayan sevgi dolu adamın saf aşkıdır o.

Ama tabi bu bahsettiğim kışların adam gibi kış olduğu zamanlarda…
Kışınız ve aşkınız adam gibi olsun.
Bilgen, thesütlünuriye

30 Ocak 2008 Çarşamba

Yaşlanıyorum...

Keyifli bir şekilde kendimi yatağa atıp, ellerimi başımın altında bağlayarak, mutlulukla çarpan aşık yüreğimin sesiyle hayallere daldığım geceleri özledim. Ertesi gün işe gitmek için değil de, sevdiğimi rüyamda görebilirim ümidiyle gözlerimi erken umduğum geceleri.

Aklımdaki hesaplarda apartman aidatının, çocuk psikolojisinin, personel sorunlarının yerine; hafta sonu gidilecek konser için tek ayak üzerinde ne yalanlar uyduracağımın olduğu günleri özledim.

Belki sürekli bezgin ama en azından içimde hayatın bana daha sunmadıklarına dair hep bir umut taşıdığım, elime yakışan en güzel mücevherin tek taş değil de, sevdiğimin eli olduğu günleri özledim.

Evet itiraf ediyorum genç olmayı özledim. Beyoğlu’nda gezmeyi, Sahaflar’da kitap bakmayı, hafta sonlarında eve dönmeyi özledim.

Ama en çok içine para karışmamış hayallerimi özledim.

Bilgen, neden büyümesi gerektiğini anlayamayan, neredeyse otuzluk insan

12 Ocak 2008 Cumartesi

YANSIN TRUVA

Hayal edin; birlikte olduğunuz adam sizinle paylaştığı her günü bir şans kabul ediyor ve bu birlikteliğin tadını doyasıya çıkarıyor. Sizi her gün bir sürprizle şaşırtıyor. Günün pazartesi olması veya üç yüz elli ikinci gününüzün gelmesini bahaneler biliyor ve sizin ayaklarınızı yerden kesiyor.

Diyorum ya hayal edin…

Bu adam için sevgililer günü fırsat günüdür sizi mutlu etmek için. Biliyorsunuz ki o günün şerefine sizi büyük bir sürpriz bekliyor, heyecanlanıyorsunuz.

Şimdi gerçeğe dönelim.

Şimdi birlikte olduğunuz adamla birliktesiniz. Sevgili karşı cinsim daha şubat ayı bile gelmeden önce özel günlerin ne kadar ticarileştirildiğinden 3 kere bahsetti bile dost ortamında. Siz duymamazlıktan geldiniz.

Şubat ayının ilk haftasında ise üzerine basa basa sevgililer gününde çiçek fiyatlarının katlanmasının anlamsızlığından; insanın hayal gücünü körelten ticari kaygılı tüccarların oyunlarından 4 kere arkadaşlarınıza, 2 kere de reklâmları izlerken size söyledi. Ama siz kararlısınız, yılmayacaksınız. Siz de özellikle savaşların olduğu günümüzde, tüm dünyanın böyle bir sevgi gününde hemfikir olmasının ve o gün tüm dünyadaki insanların sevgilerinin gökyüzüne ulaşmasının ne kadar anlamlı olduğundan bahsederek, arkadaşın penaltılarını kurtarıyorsunuz.

Ee şimdi bu adamdan ne bekleyeceksin?

a) Sizin için yazılmış romantik bir şiir
b) Gül yaprakları ile kaplanmış jakuzide romantik anlar
c) Parfüm / mutfak robotu
d) Hiçbiri

Kesinlikle cevap D değildir. Eli boş gelirse dırdır yapacağınızdan veya surat asacağınızdan emindir. Bunlara katlanmak yerine para harcamayı göze alır.

Cevap C dir. Çünkü sizin kurtardığınız penaltılardan sonra, zavallının tek komutla çalışan beyni şu sinyali aldı “hediye al, kurtul”. Oysa siz ona “tüm dünyaya romantizm yağmuru sağanak şekilde yağarken, bu yağmurdan sadece bir damla” yani gözlerinizin içine bakılıp söylenecek gerçek bir “seni seviyorum” komutu yolladınız.

Şimdi o parfüm/mutfak robotu türü hediyeyi görüp surat astığınızda ise hiçbir şeyden memnun olmuyorsun olacak.

Ey güzel Allah’ım sevdiğinin hasretini mısralarında anlatan adamları sen yarattın,
Sevdiğine kavuşmak uğruna koca bir krallığı tehlikeye atan adamları da sen yarattın.
Madem bu türe bu incelikleri verebiliyorsun da, neden bizimkilerden saklıyorsun?

Umarım bu yıl sevgililer gününde, Allah, tüm erkeklerin kalbine Paris’in Helen’e olan aşkından düşürür de hepimizin uğruna bir Truva düşer.

9 Ocak 2008 Çarşamba

Keyifli Yıllar

Vay vay vay, bir yılı daha geride bırakıyoruz ha!??

2 çocuk…

3 haneli kilolar…

Ve 30 yaşıma basacağım bir yıl…

Ama bu sene kovaların yılı olacakmış. Çok şanslı olacakmışız, işlerimiz hep iyi gidecekmiş, mutluluktan uçacakmışız.

Göreceğim bakalım bu üç haneli kilo ile nereye uçacağım

Bu yeni gelen yılda inşallah Mars dı Plüton du ne açıya girecekse girer ve Allah hepimize acır da, keyifli bir yıl geçiririz.(Amin)

Eski patronumun dediği gibi, ki çok severim bu kalıbını,

prosperous and happy new year