28 Aralık 2011 Çarşamba

çıngıl bels

Yeniyıl kararlarınızı aldınız mı?

Bu sene tövbe karar filan yok bende. Ne şu kiloya düşücem, ne şuraya gidicem, ne daha sakin olucam, ne o ne bu. Bu sene rüzgar nerden eserse öyle davranıcağım.

Bakalım Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.

Umarım keyifli, sağlıklı, paralı ama lütfen huzurlu unutulmaz bir yıl olur.

Hepimize ama öncelikle de bana mutlu yıllar J

Bilgen,delisiolanhergünağlar

6 Aralık 2011 Salı

Ciddi Olamazsınız

Ne çok insan tanıdım.

Küçüktük, ortaokul sıralarında itişip kakıştık. Biraz büyüdük, kimimiz gitar çalmayı öğrendi MFÖ şarkılarına eşlik ettik. Bir kişilik oturtmaya çalıştık kendimize. Gelecek kaygısı duyduk. Anlaşılamadığımızı düşündük. Tüm dünyadan nefret ettik. ÖSS paniği yaşadık, ÖYS kapısında okunmuş pirincimizi, çikolatamızı paylaştık. Kapağı üniversiteye attık. Artık özgürdük ama küçük şehrin insanıyız biz, İstanbul’da bile hep aynı caddede yürüdük.

Birimiz saçını uzattı, biri sakalını. Önceleri yakantop oynadığım çocuklar adam oldu, sağ oldu, sol oldu, aşık oldu. Bizim belimiz inceldi, onların sesi kalınlaştı. Endişelerimiz daha bir arttı. Değişik arkadaşlarımız oldu başka başka. Büyüdüğümüzü seyrettik birbirimizin. Başka insanların elini tutuşumuzu seyrettik. Dağılışımızı seyrettik. “bundan adam olmaz, sapıttı iyice” dedik kimileri için. Özgürdük, ruhumuz özgürdü, yaşamaya açtık, toyduk. Birbirimizi sarhoş gördük, kusarken gördük, rezil olurken gördük. Sabahlara kadar bangır bangır müzik eşliğinde kendimizden geçtik.

Saklambaç oynadığımız adamlarla king oynar olduk, okeyde tek taşa kaldık. Bu düzenin kölesi olmama kararı aldık, çarkların altında ezilmeyecektik, bizlerin birilerinin yanında çalışması Türkiye için kayıp olurdu.

Sonra bi kısmımız askere gitti biran evvel sisteme katılmak için, bir kısmımız evlendi, bir kısmımız devam etti okumaya, bir kısmımız işe girdi. Sabah sekiz akşam beş çalışır oldu. Maaşı denkleştirme sıkıntısı başladı yada artan maaşla b tipi likit fon alma derdi. Sohbetler hiç bitmedi, sadece içeriği değişti. Eskiden hocalardan yeni açılan barlardan bahsederken, artık yeni oluşturulan projeden yada şirketlerin yatırım kararlarından bahseder olduk. Yazları birbirimizin düğününde ne takacağımız telaşı başladı.

Sonra çocuklarımız oldu, kredi borçlarımız oldu, yatırım hesaplarımız oldu.

Eskiden Taksim’in ortasında bağıra bağıra şarkı söylediğim adamlar şimdiki gençlikle ilgili ahkam kesiyorlar. Haydi bu haftasonu kopalım dediğimizde hepimizin ortak görüşü sohbet edip, iki kadeh içeceğimiz müziğin kısık olduğu mekanlar oluyor.

Ey benim saklambaç oynadığım, MFÖ ile ağladığım, finallere çalışmak yerine okeye döndüğüm arkadaşlarım, büyüdük mü biz? Peki diyelim biz büyüdük, peki benim içimdeki bu 19 yaşındaki kız neden hala büyümüyor? Neden hala kendimi babasının küçük kızı sanıyorum? Saat dokuz buçukta yatırdığım çocuklarıma kola, şeker, cips vermemek için katı kurallar koyan bir anneyken, neden yorulduğumda hala babamın omzunda uyumak istiyorum?

Biz büyüdük mü cidden?

Bilgen,thebigboss

4 Kasım 2011 Cuma

BANA HER GÜN BAYRAM

Ne kadar büyümüş olursam olayım, ne kadar içimde bayram coşkusu olmazsa olmasın, Kurban Bayramı deyince damağımda sıcacık ekmek arasında duran yumuşacık kavurmanın tadı beliriyor, ne yapayım.

İşte bunlarda çocukluğumuzdan kalma güzel zamanların damağımızda bıraktığı leziz anılar.

Kalabalık bayram günlerinin çocuklarıyız biz.

Ya önceden bizi doyurur ya da bize mutfağa masa açardı annelerimiz.

El öpmeyi bilen, bayramlıklarının kirleten, kirlettiği için dayak yiyen çocuklarız biz.

Hayvan haklarını bilmezdik ama hayvana da eziyet etmezdik. Kurban Bayramı barbarlıktır, diyen yabancı basını okuyacak dil bilgimiz yoktu ama fakirin fukaranın et yemesi için bahçedeki kınalı koyunun kendini feda ettiğini bilirdik. Belki çok hassas çocuklar değildik ya da çok mantıklı çocuklardık çünkü doğanın bu dengesini anlardık.

Şuan bile, ekmek arası kavurmayı yedikten sonra baklavaya geçmenin, sonrada ağırlık bastı deyip, yarım saat kestirmenin hayalindeyim.

Kim neye inanır,kim ne düşünür bilmem ama bol kavurmalı, gığır gığır baklavalı sevdiklerinizin yanında olduğu mutlu bir bayram diliyorum.

Bilgen,çokkiloaldım

Not: Yola çıkanlar dikkatli olun. Tek parça gidip tek parça gelin. (SİGORTALARINIZI YAPTIRMAYI İHMAL ETMEYİN)

24 Ekim 2011 Pazartesi

...

Yurtdışındaydım.

Altı üstü bir hafta yoktum memlekette.

Yemin etmiştim ne telefon kullanacağım, ne internete bakacağım diye. Sadece bebelerimi aradım. Hepsi bu.

Altı üstü bi hafta ya.

Bir geldim,

26 şehit

Van’da deprem

Hamiyet Teyzem vefat etmiş

Benzine zam

Doğalgaza zam

Elektriğe zam

Alkole zam

Altı üstü bir hafta ya.

Ben böyle mi bıraktım size memleketi? Böyle mi emanete sahip çıktınız? Demek bir aylığına filan gitsem memleketi bulamayacağım yerinde. Ben hiçbiyere gidemeyecek miyim dostlarım sahip çıkar memlekete diye?

Çok kırgınım size çok.

Bir hafta yaaa, altı üstü bir hafta.

Bilgen,çokkırgın

30 Eylül 2011 Cuma

Yağ Yağ Yağmur

Ne kadar dinç kalkarsan kalk, hava böyle puslu olduğunda insanın üstünde bir ağırlık oluyor. Yataktan kalkmayı bırak, daha bir gömülesi geliyor insanın o sıcak yatağa. Yorganın altından kafanı hiç çıkarmadan, yarı uykulu, yağmurun sesini dinlemek istiyor insan. O gün ne yapacaksa kaytarmak istiyor. Depresyonda olmak istiyor. Depresyonda kalmak istiyor.

Ya da ne bileyim sıcak bir kupa çay olsa, soğumuş ellerin o sıcak kupayı tutup ısınırken, sen de camdan yağan yağmuru ve kaçışan insanları seyretsen. Hiç evden çıkman gerekmese. Yün çorapların ve uzun kollu pijamalarını hiç çıkarmadan üstünden kendini bir o koltuğa bir bu koltuğa atsan. Evde yemek olmasına rağmen dışarıdan pizza söylesen. Bol karbonhidratlı, pijamalı, boş bir gün olsa.

Çalışmasak böyle günlerde, uyusak.

Hadi bakalım hadi, bu kadar hayal yeter. Şimdi koca bir fincan kahve ile ayılmanın, işe gitmek zorunda olduğumuzun farkına varmanın ve çalışmak ibadettir diye düşünüp mübarek cumaya bol sevapla girmenin vaktidir.

Havalarda soğumaya başladı artık. Bu hafta sonu yazlık-kışlık yapmanın vaktidir. Artık menülere çorba eklemenin, yemek sonrası illa hafif de olsa bir tatlı yemenin zamanı geldi.

Çorba deyince, daha önce bahsettiğim ablamızı hatırlar mısınız, tarhana yapıyordu ev geçindirmek için? Dün pişirdim yine, tarhanası süper olmuş bu sene. Temiz, lezzetli ev tarhanası. Eğer almak isterseniz bana yazmanız yeterli, hemen gönderir. Reçelde yapmış ve taze fındıkta varmış. Ev makarnası da yapacakmış isteyeniniz olur mu? Ben geçen seneki makarnasına bayılmıştım, Ahmet de sağ olsun büyük bir azimle bütün stoklarımızı yoğurtlu yoğurtlu yedi.

Soframız bereketli,

Cebimiz paralı,

İçimiz huzurlu,

Sağlıklı, güzel bir kış olsun inşallah.

Hayırlı cumalar,

Bilgen,uyumakistiyorum

9 Eylül 2011 Cuma

Dersini Almış da Ediyor Ezber

Zaman ne çabuk geçiyor.

Üç aylardı, ramazandı, bayramdı derken şimdi de okullar açılacak. Neşeli bir telaş, bütçede koca bir delik, gözleri ışıl ışıl parlayan bebeler. Ama kırtasiye malzemeleri yok mu, çıldırtıyor beni. Kullanacağımı bilsem hepsinden beşer onar alacağım.

Ama alamayanlar da var.

Hatta cicili bicili kırtasiye yaşını geçmiş, artık üniversiteli olmuş ama imkanların yetmediği, dershaneye bile gitmeden üniversiteyi kazanmış, okul birincisi olarak ailelerini gururlandırmış çocuklar var. Kimi aile servetini döker okusun diye, çocuk bir adım gitmez, kimi aile var okutamayacak üniversiteyi kazanamasın diye dua eder. Zaten kim demiş ki dünya adil diye!

İşte bu yüzden sevgili dostlarım, eğer okumaya çalışan öğrencilere bi lokma katkım olsun derseniz hesap numaram aşağıda. Şuan yardım bekleyen 3 adet üniversite öğrencisi ile 2 tane lise öğrencisi var.

Eee ne demişler, ne verirsen elinde o gelir seninle

Hayırlı cumalar

Bilgen,çoksıkıldım

Bilgen Uçar Yapı Kredi Bankası, Ford Otosan Şb 24587052 hesap no

25 Ağustos 2011 Perşembe

Süper Anne, Brad, Tropik Ada

İnsanlar kendi başaramadıklarını, başkaları başardığında, takdir etmek yerine ya bahane bulurlar ya da kötülerler.

Sabırlı, çabuk sinirlenmeyen ve dediğini yaptırabilen bir anne olduğum için, etrafımdakiler beni takdir etmek yerine sürekli başka cümleler sarf edip duruyorlar. Onlardan takdir filan beklediğim olmadığından, şimdi hepinize SÜPER anne nasıl olduğumun sırrını örnek ile açıklayacağım.

İşten gelmişsiniz. Ayaklarınız şişmiş, beliniz ağrıyor, başınız çatlamak üzere. Tek istediğiniz 5 dakika hiç ses duymadan, ışık görmeden yatmak. Sadece 5 dakika.

İçeri sessizce girip, kimse beni fark etmeden yatak odasına süzülebilir miyim diye ayak ucunda sessizce yürürken, arkanızda duyduğunuz bir ses ile irkiliyorsunuz; “anne, napıyorrrrrsun?”

İşte düşmana yakalandınız. Artık kaçış yok, direnmeğe gerek yok. Teslim olmak kesinlikle en acısız yöntem. Teslim olmanın en başarılı yolu sevgi gösterisidir.

- Çok özledim sizi tatlım da odalarda sizi arıyordum. Demek buradasın ve benden saklanıyorsun ha, gel buraya bakayım, bi kocaman sarıl bana.

Bu sarılma sonrasında sevgiye susamış diğer evladınızda sizi fark eder ve artık kaçışınız yoktur.

“tepemden inmiyorlar” lafı mecazi bir laf değildir. Tamamen gerçek, fiziksel bir ızdırabı anlatan bir cümledir. Saçınız acır, omzunuz acır, beliniz acır. Sinirleriniz yavaş yavaş gerilmeye başlar. Artık hareketleriniz gerginleşmeye, sevgi içeriğini kaybetmeye başlamıştır.

- Kurabiye yapalım mı annecim? Önerisi tepenizden inecekleri düşünüldüğünde çok cazip gelir. Hoş gözünüzde hep, çocukların halıda sessizce oynadığı, sizinde kanepede oturup tv seyrettiğiniz, o dergi reklamı sahnesi vardır. (Kanepe ne renk canlanıyor gözünüzde?)

Mutfağa geçersiniz. Artık ayaklarınız üzerine basılamayacak haldedir. Beliniz ise, bir bezi bile kaldıramayacak kadar ağrıyordur. Başınızın içinde oluşan fırtınalardan bahsetmiyorum bile.

Büyük kabı tezgaha koyarsınız, içine çocuklardan kurtararak biraz un, yağ, yumurta kırarsınız. Tabi o sırada kızınız yumurtayı ben kırıcam diye çekiştirdiğinden yumurtanın yarısını dışarı kırarsınız. Ama olsun, evladınız o sizin. Kurabiye yumuşak olsun diye bir kaşık yoğurdu bir türlü koyamazsınız koca kaba, çünkü oğlunuz ben koyucam diye elinizi kendine çekerken, kızınız da elinizi diğer yana çektiğinden yoğurt dökülmüştür tezgaha. Ama ne önemi var evlatlarınız onlar. Yaratıcı ruhları gelişmekte, el becerileri gelişmekte, kendilerine güvenleri artmakta, anneleri ile paylaşım içinde olduklarından aranızdaki bağ güçlenmekte. Peki her şey bu kadar olumluysa şu boynunuzda sertleşen kas neyin nesi? Peki bu başınıza birden giren ve diğerlerini bastıran ağrı ne? Peki neden dişlerinizi sıkıyorsunuz?

Dört tane el, cıvık hamurdan kurabiye hamuru yapmaya çalışırken, arada bir dikkatleri dağılıp cıvık cıvık ellerini üstüne çıktıkları sandalyeye sürmelerine aldırış etmemeye çalışıyorsun. Ama boynun artık iyice sertleşiyor, nefes alışların zorlaşıyor. İşte o sırada, şuan bile hangisi olduğunu hatırlayamadığım evlatlarımdan biri unu alıp, hamura ek yapmak istiyor, diğeri ise kendi tarafına çekiştiriyor. Sen donup kalıyorsun ve o beyaz toz bulutunu görmeden önce ağzından

- evladım, yapmayın gibi senin bile duyamadığın bir cümle çıkıyor ve sonra her yer bembeyaz.

İşte bu andan sonra birçok anne sinir krizi geçiriyor haklı olarak. Bense sakinliğimi koruyabiliyorum. Şimdide size sakinliğimi nasıl koruduğumu açıklıyorum.

Her yer bembeyaz olduğunda, bende ekran birden kararıyor. Birden tropik bir adada buluyorum kendimi. 50 kilodayım, bronz tenliyim, saçlarım dalga dalga belime kadar(belimde nasıl ince), pembe iri dudaklarım, şimdi ki yeşil gözlerim var. Sol elimde kocaman bir tektaş var. Beyaz kumlardan, ışıl ışıl parlayan denize doğru bakıyorum. Denizden bir adam çıkıyor. Bana doğru ilerliyor. Güneş ışıltıları kaybolduğunda bu adamı bir yerden çıkaracağım ama nerden Yarabbi, bizim sokakta mı çalışıyor acaba, yoksa Dolphine’de filan mı gördüm? Adam yanıma geliyor iyice,

- Tatlım, neden denize gelmiyorsun, diyor

- Brad, diyebiliyorum sadece, Brad Pitt

- Noldu tatlım, diyor, yüzün bembeyaz olmuş, bir şey mi oldu?

- Evet, diyorum.

Sımsıkı sarılıyor bana,

- Her ne olduysa tatlım, ben yanındayım ve birlikte çözemeyeceğimiz bir sorun yok, diyor. Anlat bakalım ne oldu, çocuklara mı bir şey oldu?

Brad çocuklarımdan bahsettiği an, yeniden mutfağıma dönüyorum. Brad’le tropik bir adada kurduğum hayalimin bile içine girebildiklerine göre demek ki bu iki küçük canavarı çok seviyorum ben ve demek ki Brad’le tropik bir adada bir hayat yaşayacakken, Allah bana iki küçük çocukla İzmit’te bir hayat verdiğine göre demek ki bu daha hayırlı diyorum.

Kendime yeniden geldiğimde, mutfak beyaz, çocuklar korku dolu gözlerle bana bakıyor oluyorlar.

- evet çocuklar, şimdi yaptığınız işi bırakın ve ellerinizi yıkayıp odanıza çıkın. Annenizi dinlemediğiniz için etrafı mahvettiniz ve benim şimdi mutfağı toplamam lazım. Oysa söz dinleseydiniz, hala birlikte kurabiye yapıyor olacaktık. Oysa şimdi ben temizlik yapacağım sizde odanızda ben olmadan oturacaksınız. Birlikte zaman geçiremeyeceğiz. Keşke böyle olmasaydı, diyorum.

İkisi de ağlamaya başlıyor, özür diliyorlar ve mutfaktan çıkıyorlar. Sense bir yandan mutfağı temizleyip bir yandan da tropik adayı düşlüyorsun ve aklına takılıyor, acaba Ahmet Brad’in beyaz keten gömleğine vişne suyu dökse Brad napar?

Bilgen,çocuklarımolmadanasla

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Bi Kanadımız Eksik

Ben çalışkan insanı severim. Çalışmaktan yerinmeyen, utanmayan, gocunmayan insanı severim. Kaç yıldır piyasanın içindeyim ve Türkiye’de işsizlik var diyene de gülüp geçerim.

İşte o yüzden de çalışkan insana, dilenmeyen insana, çabalayan insana yardım etmeyi severim. Dul kalıp da ağlanmak yerine, hayatın neresinden yakalayıp çocuklarıma bakmalıyım diyen kadına, çocuk okutmak için çabalayan eşine destek olan kadına, bakacak kimsesi olmayan yaşlıya ama diyorum ya dilenmeyen insana yardım etmeyi severim.

Bu tarz kadınlar var etrafımda. Kimisi dul kalmış, para değil temizlik işi istiyor ki eve ekmek götürebileyim diyor. Kimisi tarhana yapmış, onu satayım da ekmek parası çıksın diyor, kimi makarna kesmiş, silor yapmış çocuğumun harç parası çıksın diyor. Kimi yetim, kimi okumaya çalışıyor. Yardım etmek istedikten sonra edecek kişi çok.

Fitre, zekat ve oruç kefaretlerinizi gönderebilirsiniz.

Mis gibi, temiz, lezzetli ev tarhanamızdan alabilirsiniz. (Ben kefilim hem çok temizler, hem de çok lezzetli)

Hıımm yada elde kesilmiş, nefis makarna veya silorumuzdan alıp hem karnınızı doğurursunuz, hem de bir aileye destek olmuş olursunuz.

Ya da bayram geliyor evinizi ofisinizi temizletirsiniz.

Gördünüz mü iyilik yapmak ne kolay.

Allah hepimizin mekanını cennet etsin.

Bilgen,herkescennetegitmekisteramakimseölmekistemez

Not: 8.Ne Verirsen Elinle O Gelir Seninle Ramazan Yardım Kampanya mızın ikinci dağıtımlarını yaptık. Yardım edenlerden Allah razı olsun. Hakkınızı helal edin.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

İşte Geldi Mübarek

Derler ki bugün kurtlarla kuşlar bile oruç tutarmış.

Oruç ki, hem bedenimizi, hem ruhumuzu, hem nefsimizi, hem dilimizi, hem aklımızı terbiye etme ibadetidir. Kötü düşünmeme, kötü söylememe, kötü eylemde bulunmama, açın halinden anlama, nefse yokluğu öğretme ibadetidir.

Allah niyetine girene tam manası ile tutmayı; yapamayana bir gün yapabilmeyi nasip etsin.

Sağlığımız elverişli,

Kazancımız bereketli,

İbadetimiz tam

Ramazanımız mübarek olsun.

Bilgen,amin

26 Temmuz 2011 Salı

Ne Verirsen Elinle O Gelir Seninle

8. Geleneksel Ne Verirsen Elinle O Gelir Seninle Ramazan Yardımı Kampanyamız için Karfur’un 29,90’lık Ramazan Kolisi’ni seçtik.

Eskiler kuralları bilir, yeniler için yazayım,

Bu bir yardım kampanyasıdır. Amacımız insanların şu mübarek ay vesilesi ile birbirlerine yardım etmelerini sağlamaktır. Yardımın birçok çeşidi var.

1) Para gönderme: İçinizden ne kadar geliyorsa para gönderirsiniz. Belki içinizden gelen bir koli almaya bile yetmeyecektir, önemli değil. Birikince göl olur, olmazsa biz o göl olsun diye su ekleriz J

2) Erzak gönderme: Nakit yok. Ama koli yada erzak aldınız, bize durumu bildirin, ya biz gelir alırız yada iletebileceğiniz adresi söyleriz

3) Haberdar etme: Çevrenizde yardıma muhtaç birileri var. Bize ulaşın, yardım edelim.

4) Ne lazım: Beni yada Nilay’ı arayıp, yapılabilecek bir şey var mı?, diye sorun. Muhakkak aracınıza ya da koli taşımak için kaslı kollarınıza ya da pohpohlanmaya ihtiyacımız vardır.

Haydi bakalım, pamuk eller cebe.

Bilgen ASLAN - Nilay AKÇELİK

0532 746 93 02 - 0555 309 70 01

Banka Hesap No:

Bilgen Uçar Yapıkredi Ford Otosan Şubesi 24587052

Nilay Akçelik Yapıkredi Ford Otosan Şubesi 21650187

15 Temmuz 2011 Cuma

Amin

Bugün 500 tane mesaj, mail ıvır zıvır gelir kandille ilgili.

Hepsi göğe yüksel, sular aksın, kuş çıksın, Peygamber Efendimiz yanında olsun vs vs vs gibi kafiyeli birçok güzel sözü bir araya getirir.

Aslında bu da bir emek belki ama ne bileyim senin sözlerin değil ki. Belki de o yüzden içime sinmiyor yada ben buldum bunuyorum, şımarığım, kadınım işte kapris yapıyorum.

Bu gece Yaradan bir sonraki Berat Kandili’ne kadar yaşayacakları belirleyecek. İyi tarafına denk gelirse günahlarımızı affedecek ya da kul hakkı dışındaki günahlarda belli indirimler uygulayacak. (Not: kılınmayan namazlar borçtur. Onlar için indirim uygulaması yok. Gidenlerden duyduğum kadarıyla burada yumuşak secdede kılmadıklarını, orada kızgın taş üstünde kılıyormuşsun)

Bir sene daha yaşamayı nasip eder mi bilmem ama bu maili alıyorsanız sizinle bir şekilde tanışmışız ve hayatımın bir yerinde olmanızdan rahatsız değilim demektir. Bu da demek oluyor ki sizi de cennette görmek isterim, ben cehenneme daha yakın olmama rağmen.

Allah beraat edenlerden olmayı nasip etsin.

Hayırlı kandiller,

Bilgen,amin

12 Temmuz 2011 Salı

Kaderimin Oyunu

Dün ders çalışmaktan yorulmuş, boş gözlerle televizyona bakıyordum. Başbakan konuşuyordu. Uzun uzun başbakana baktım.

Bu nasıl bir alınyazısı diye düşündüm. Bir ülkenin başındasın. Tek başına kaç dönemdir iktidarsın. Yani ne bileyim padişahın biraz daha medenileştirilmişi bir nevi.

Acaba insan ileride bu kadar büyük bir kariyere ulaşacağını hissediyor mudur yada ne bileyim kesin küçükken annesi falcıya gitmiştir de acaba falcılar “senin oğlan ileri de çok yükselecek” gibi bir şeyler söylemiş midir?

Bu nasıl bir talihtir ki de bunca insanın içinde birine vuruyor? Yani birine vuruyor olması değil sıkıntım, vuran kişi bunu hissediyor mu?

Mesela ben de hep prenses olacağımı filan hissediyorum, hadi günümüze uyarlayayım, başbakan olacağımı hissediyorum. Peki neden bu halk kapımın önüne gelip, “hadi bilgen, seni istiyoruz” demiyor. İlla benden mi bekliyorlar? İlla benim önümdeki kariyer için yıllarca sürecek ince hesaplar mı yapmam lazım? Neden doğuştan gelmiyor bazı büyük özellikler, neden hep çabalamak ve uğraşmak gerekiyor? Bir şey de şöyle havadan gelse de, “ooo süper oldu” desem.

Ama yok olmuyor işte. İlla çabalayacaksın. Kimse kapıma dayanıp, “biz seni istiyoruz, bizi sen yönet” demiyor. (Tövbe bak günaha girdim, bütün personelim beni ister)

O zaman çalışmaya devam. Hadi bakalım, ailenizin sigortacısı geldi, konut, dask,kasko,trafik,yangın,sağlık poliçeleriniz itina ile düzenlenir.

Bilgen,babasınınprensesi

3 Haziran 2011 Cuma

Bağımlıyım, Bağımlısın, Bağımlı

Bazı şeyler hastalıktır, bağımlılıktır, vazgeçilemez.

Vazgeçmek için enikonu tedavi olman lazım. Önce fizyolojik etkilerini sıfırlayıp ardından psikolojik destek alman gerekir. Bir şahsın karşısına geçip, vazgeçilmezine karşı ne kadar zayıf olduğunu anlatman, belki biraz ağlaman ve sanki karşındaki şahıs iki laf edecek ve bu bağımlılık bitecekmişcesine ona umutla bakman gerekir.

Yada yenildiğini kabul edip, sana verdiği bütün zararlara rağmen, esiri olmaya devam etmen gerekir.

Ben denedim.

Hipnoza bile gittim vazgeçmek için.

Ama her bağımlılık tedavisinde olduğu gibi, yanlışlıkla bile olsa birazcık denediğinde başa dönersin ya, başa döndüm.

Aslında biraz direndim. Ama olmadı işte.

Kendime geldiğimde bir elimde kaşık, diğer elimde Nutella kavanozu ve damağımda Nutella’nın beni bulutların üzerine çıkaran dayanılmaz çikolata tadı vardı.

Merhaba, benim adım Bilgen. Ben bir Nutella bağımlısıyım.

Hayırlı cumalar,

Bilgen,seviyorumkahretsin

31 Mayıs 2011 Salı

Hadi Artık

31 Mayıs.
Ilık rüzgâr, sıcaktan bunalan bizleri azıcık olsun rahatlatmalı değil mi?
Erken rezervasyon yaptıranlar keyifli günün gelmesini beklerken, daha yaptırmamış olanlar da ise tatil için bir yerlere bakınma gereksinimi duymalı, değil mi?
Üstümüze bir şey almadan balkonda oturabilmeli akşamları, değil mi?
Apartmanlardan yükselen buram buram kızartma kokusu da olmasa ne mayısı bitirdiğimize inanacağım ne de yazın geldiğine. Kemiklerim ısınmadı ki daha da önüme konan mis gibi kızartmanın üzerine yoğurdu döküp yeme isteği duymuyorum. Hatta patlıcanın, kabağın, biberin zamanı gelmedi de turfandaymış gibi hissettiğimden, ağzımda dağılan sebzenin, yoğurdun ve domates sosunun tadını alamıyorum.
Offf,hadi artık havalar ısınsın, canım doya doya kızartma yemek, karpuz peynir ikilisinden keyif almak ve tatil için heveslenmek istiyorum.
Bilgen,hadiartık

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Küçük Kırmızı Araba

Sabahın kör bir saatiydi ki, ben gözümü açmaya çalışmama rağmen bir türlü göremiyordum.
“Küçük arabam nerde?” dedi uzaklardan bir ses.
Bana göre ses o kadar uzaktan geliyordu ki cevap vermek bile anlamsızdı.
“Benim küçük kırmızı arabam nerde?” diyerek yakınlaştı ses.
Tek gözümü açtım. Yatakta yanımda oturmuş, sanki sabahın erken bir saati değil de günün ortasındaymışcasına çakmak çakmak olmuş gözleriyle, bu önemli sorunun cevabını bekliyordu benden.
Saate baktım 06:15.
Nasıl bir insan sabahın altısında küçük kırmızı arabasını arar ki?
“Ne arabasından bahsediyorsun Ahmet?” dedim ve Ahmet arabasının teknik özelliklerini anlatmaya başladı.
“Hani tekerlekleri var ya annnnnneee, kırmızı rengi, küçük arabam”
Dünyadaki bütün kırmızı arabalar onun olabilirdi o an, ben sadece uyumak istiyordum. Ama yataktan kalktım, elini tuttum, odasına gittim ve oyuncakların içinde kırmızı arabayı aradım. Beynim rolantide, nefes alışlarım uyku modunda, hareketlerim yavaş ve nihayet sarı sepetin en dibinde arabasını bulduğumuzda Ahmet’in yüzündeki sevinç anlatılamaz.
Nerdeyse her sabah yaşadığımız bu oyuncak arayışımızı neden anlattım?
a) Bana acıyın diye
b) Halimi görüp çocuğu olmayanlar çocuk yapmasınlar diye
c) Bir yardım kampanyasından bahsedicem, öncelikle çocuk için oyuncağın önemini anlayın diye
d) Hepsi
Bir gurup deniz tutkunu arkadaş lösemili çocuklar için oyuncak kampanyası başlattılar. Kampanya aslında 19 Mayısta başladı ama ben dünyalık işlerden kendimi kurtarıp sizlere bilgi maili atana kadar ayın kaçı oldu. Kampanya 19 Hazirana kadar sürecek.
İzmit bölgesi için oyuncakların toplanma adresi Güven Polikliniği yani babamın dükkanı. (Leyla Atakan Caddesi 8/a İzmit/Kocaeli – Trafik şubenin çaprazı)
Diğer illerdeki arkadaşlar içinde ekte diğer merkezlerin irtibat adresleri var.
Kampanya çok güzel, organizasyon yapan arkadaşlar çok çalışkan, bizlerinde katılımı ile süper sonuçlar çıkacak diye düşünüyorum.
Hadi bakalım, evinizde kullanılabilir oyuncağı olanlar onları getirsin, yoksa kalkıp 2-3 kuruş harcayıp oyuncak alın da bir katkıda bulunun.
Bilgen,neverirsenelinleogelirseninle

29 Nisan 2011 Cuma

Gitmek yada Gitmemek

Bir “gitmeli buralardan” melodisi var dilimde buaralar.
Gelemeyen bahardan mı, yoksa artık içinde bulunduğum hayattan sıkıldığımdan mı bilmem ama bir gidesim var anlatamam.
Çoluğu çocuğu toplayıp, deniz kenarında bir yerlere yerleşsem diyorum. Hani canım sıkıldığında denize girebileceğim bir sahil kasabası. Akşamüstleri balık ve yosun kokan, çocukları sokağa saldığımda acaba kaçırılacaklar mı diye düşünmeyeceğim bir yerlere. Mümkünse rüzgarında huzur esen, güneşi mutlulukla doğan bir yerlere gidesim var.
Öğlenleri salıncakta sallanırken, soğuk kolamla birlikte kitap okuyacağım; çocuklarımı bilgisayardan önce taşla toprakla tanıştıracağım bir yerler. Yeşili yeşil, insanı insan, rakısı buzlu bir yerler.
Ve gidememek…
Hayal etmek ama gidememek.
Ve hiçbir zaman gidemeyeceğini bilmek.
Neyse bozmayayım moralimi, olmazsa haftaya birkaç günlüğüne bir yerlere kaçarım, avunur yüreğim.
Ama çok gidesim var.
Bilgen,seyyaholdumşualemigezerim

23 Şubat 2011 Çarşamba

Ben de Kimim?

Gerçekleşen olaylar karşısında verdiğim tepkilerden sonra insanların çıkıp da bana “Benim tanıdığım Bilgen böyle yapmazdı” demeleri beni çok şaşırtıyor. Ben ki 33 senedir kendimle beraberim, buna rağmen kendimi daha yeni yeni tanıyorken insanlar nasıl oluyor da beni benden çok daha iyi tanıyor ve hakkımda hüküm verebiliyorlar.

Karakterimde var olan veya aile gelenekleriyle empoze edilerek edinilmiş temel bazı özelliklerim var elbette ki bunlarla gurur duyarım ama bu temel özelliklerim dışında zamanla değişen de birçok fikrim var.

Tanıdığım yaşlı bir bayan, yirmili yaşlarımın başında takındığım katı tutuma bakarak bana, “bu yaşlarda bu kadar sert kararlar alman çok normal. Ama zaman senin sivri köşelerini hep törpüleyecek ve yaşlandığında bir pamuk topu olacaksın” demişti.

Zaman birçok tabumuzu yıkmak için ağır toplarını kullanıyor ama yıkamadığı daha çok duvarım var. Buna rağmen bile öğrettikleri benim duvarlarımı yıkmasa bile alçaltmama sebep olduğu aşikar değil mi?

En basiti artık insanları yargılamıyorum, benim gibi düşünmedikleri için öfkelenmiyorum, tercihlere hatta tercihleri yüzünden bana verdikleri acılara saygı duyuyorum. Empati yapmayı öğrendim artık. Olayların sadece bir açısı olmadığını, içinde kötülük beslese bile herkesin kendi açısından haklı olduğunu öğrendim. Hazmetmeyi öğrendim. Boşver demeyi öğrendim. Bir pire için yorgan yakmamayı, sinirlendiğimde gidip ağızlarını burunlarını kırmamayı öğrendim.

Ben ne yaparsam yapayım dünya dönüyor ve bende bu dönekliklerin içinde benim için yazılmış olan rolü oynuyorum. Hepsi bu.

Bilgen,haladimdikayakta

25 Ocak 2011 Salı

Yaşlanıyorum

Şaka maka 2 hafta kaldı.

Bu haftayı da atlatırım da, öbür hafta epey sıkıntılı olur benim için. İçim daralır, oflarım, kabullenemem bir yılın daha hayatımdan gidiyor olduğunu ama sonra o gün gelir.

Sabah hüzünle kalkarım yataktan. Sürünerek işe giderim. Kimseye selam sabah vermem. Kabullenemem yeni yaşımı. Sabah kahvemi içerim. O sırada günün ilk çiçeği gelir. Yüzüm biraz güler. Sonra facebooktan tebrikleri okurum. “İyi bari, öldüğümüzde cenazemiz kalabalık olacak” diye düşünürüm.

Sonra ikinci çiçek gelir. Keyfim biraz daha düzelir. Dostlar da aramaya başladığında iyicene keyiflenirim. Ohhh, derim iyi ki doğdum.
Ardından Nil Karaibrahimgil’in “İyi ki doğdum” şarkısını açarım. Bir enerji dolar içime.

İyi ki doğdum
Ne güzel bir kadın oldum
Erkekler hep peşimde
Ama aklım işimde
Sınırı zorluyorum

Artık akşama da nerde nasıl kutlarız bilmem.

Vay be, 14 gün kaldı.

Bilgen,yaşlanıyorum

22 Ocak 2011 Cumartesi

Büyüdüm

Yapmam gerekenler listesi var kafamda. Her sabah yenileniyor, yapılamayanlar duruyor üstüne yenileri ekleniyor. Ama liste hiç bitmiyor. Başını kopardığınız ejderha artık öldü derken birden boynundan iki adet baş çıkması gibi, listedekileri tamamladıkça yerine başkaları geliyor.
Bazı şıkları hiç bitiremiyorum. Uzadıkça uzuyor, sıkıntısı büyüdükçe büyüyor. Daralıyorum. Bazen bu liste hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor ya da bittiğinde acaba hayat mı bitecek?
Sanırım zorluklarla savaşabilen bir yapıp yok ki benim, listem uzadığı zaman kaçıp gidesim geliyor. Küçük bir sahil kasabasına yerleşip, bahçeden ektiklerimle geçinmek, akşamları çayım çekirdeğim ile televizyon karşısına geçip asla yaşayamayacağım hayatları anlatan dizileri seyretmek istiyorum.
Sahil kasabası özlemi duymaya başlamışsam eğer büyümüşümdür di mi?
Büyümek istemiyorum ki…
Bilgen,dana