28 Ekim 2009 Çarşamba

Allah'ım Bana Akıl Ver

Bir oyun vardı bilgisayarda. Ticaret yaparak para kazanıyorsun. Oyunda nasıl iyiyim anlatamam. Milyon dolar cirom var, gelir gider düzenimi ayarlamışım, çalışanlarım memnun. Tamam dedim kendi kendime artık özel sektöre adım atmanın zamanı geldi.

Sonra Sims (günlük hayatı yönettiğin bir bilgisayar oyunu) çıktı. Ben Sims’in hastayım ve sabahlara kadar oynuyorum.

Sims’ten hevesimi aldığımda anladım ki benden mükemmel bir anne olur.

Ve işte bu oyunun ardından Elif dünyaya geldi.

Daha sonra restoran işletmeciliği ile ilgili bilgisayar oyunlarına merak saldım. Diner Dash1 – 2 – 3 hepsini bitirdim. Cake Mania’da rekor kırdım. Tamam dedim bu restoran işi tam bana göre. İşi de öğrenmişim. Tek eksiğim bir işletme kurmak

Ve Bizce’yi açtık.

Yeni bir oyun bulmuşum, Ranch Rush. Oyunda sebze ekiyorsun, hayvan besliyorsun, satıyorsun. Yani bir nevi çiftlik işletiyorsun. Sabahlara kadar oynuyorum oyunu bitirmek için. Oyun bitince başka bir çiftlik oyununa sardırmışım, Farm Frenzy. Gene böyle sabahlıyorum, Murat uykulu gözlerle bana baktı bir gece. “Ne oynuyorsun?” dedi. “Bir tür çiftlik oyunu” dedim. Gözleri büyüdü, “Yok artık Bilgen, bir de çiftlik kurmana izin vermicem” dedi.

Kendisine epey kızdım. Ne yani altı üstü bir oyun oynuyorum, gidip çiftlik kuracak halim yok ya.

Geçen gün eskiden hayvancılık yapmış bir arkadaşa, hayvancılıkla ilgili sorular soruyordum ki, birden durdum. Aklıma Murat’ın lafı geldi. Soru sormaya başlamışsam aklımda projeleniyor demektir. Yakında “Hanımın Çiftliği” ni açtım dersem sakın şaşırmayın.

Bilgen,benbilekendimdenveyapabileceklerimdenkorkuyorum

26 Ekim 2009 Pazartesi

Büyük Temizlik

Bir bayanın üzgün, kızgın, kırgın, depresif yani normal duygular içinde olmadığını anlamanın birçok yolu vardır. (Zaten siz bu yollardan anlamıyorsanız da o size kesinlikle anlatır)

Bu yollardan ilki saçlardaki ani ve büyük değişimdir. Abla “kuaföre gidip uçlarında azıcık aldıracağım” diye terk eder olay mahallini. Döndüğünde ise siyah saçlar kısacık kesilip sarı olmuştur, yada güneş gibi parlayan o canım saçlarında kızıl ışıklar dans eder.

İkinci yöntem ise temizlik yapmaktır. Ama öyle elinde toz bezi ile yapılandan değil, dolapların içindeki vidaların yuvalarının bile temizlendiği türden bir temizlik.

Ben normalde biraz deli olduğumdan, her kuaföre gidip manikür yaptıracağım dediğimde bile ya kestiririm saçımı yada boyatırım değişik bir renge. O yüzden ilk seçenek bana pek uymamakta. Yani iki de bir saçımı değiştirdiğimde bana sormayın sorun ne diye.

Ama dün, kızlarla oturuyorduk ve dedim ki, “haydi kalkın bir evi temizleyelim”. Tanıştığımız günden beri benden bu tarz bir cümle duymamış olan, hatta evi temizlemek istediklerini beyan ettiklerinde “amaaan boşverin ya, yapacak daha önemli bir şeyiniz yok mu sizin” diyen benden bu teklif çıkınca, ister istemez Nino “Kim üzdü seni bu kadar caniiim?” dedi.

Velhasıl, fayansların tek tek tellenmesinden tutunda, parkelerin aralarının bile ince bezle silinmesine kadar her yeri pırıl pırıl yaptık. Temizliğin sonlarına geldiğimizde, dizlerimin üzerinde yerleri silerken bir gayret bezi ileri itebiliyordum ama geri çekmeğe gücüm kalmadığından 5 dakika dinleniyordum olduğum yerde.

Ve şimdi, hem kalbim ağrıyor, hem başım ağrıyor, hem kollarım ağrıyor, hem dizlerim ağrıyor.

Peki sorunlar çözüldü mü?

Bilgen,hayır

19 Ekim 2009 Pazartesi

Yok Ya, Ben Mükemmelim

Biraz önce sevgili/eş gibi hayatındaki erkeğin cep telefonunu karıştıran kadınlarla ilgili bir makale okudum.

Hatta makale diyordu ki, “Biliyorum şimdi milyonlarca kadın aynı anda bağırıyorlar:

“Ben kesinlikle sevgilimin cep telefonunu karıştırmam... Hiç öyle küçülmem...” gibi veciz sözler sıralamaktalar”

Evet aslında makaleyi yazan her kimse haklı. Sorsanız hiçbirimiz kurcalamayız.

Şimdi bende yapmam diyeceğim, kimse inanmayacak.

Ama garip bir şekilde yapmıyorum. Sadece cep telefonu da değil bu, günlükleri/mektupları okumam, maillerini karıştırmam, cüzdanına ya da çantasına bakmam. Kısaca kişinin özel hayatını kurcalamam.

Benim ilişki mantığıma göre, zaten bir erkek benim sevgilim ya da kocam olmuşsa, benim diğer yarım olmuş demektir. Diğer yarım olmuş bir insanla ben zaten her şeyi paylaşıyorumdur. O benim gözüme baktı mı anlıyordur sıkıntımı, ya da ben onun elini oynatışından susmam gereken yeri biliyorumdur. Bunların dışında anlatmak istemediği şeyler varsa da onun özelidir, aynı benim özelimin de olabileceği ve karıştırılmasından hoşlanmayacağım gibi.

Bir de yapacak olan adam, başına 24 saat gardiyan koysan yine yapar. Adam niyeti bozmamış olsun yeter ki.

Ayrıca ben çıkacak olan sonuçtan da korkarım. Düşünsene güzel, seviyeli bir ilişkin var. Bir gün şeytan dürtüyor ve cebini karıştırıyorsun. Ateşli bir mesaj görüyorsun. Napacaksın?

Karşısına geçip, kimden bu? desen, adam sen benim telefonumu nasıl karıştırırsın, sana hiç yakıştıramadım, gözümde değerin düştü, sen de diğerleri gibi özgüvensiz bir kadınsın, o bana yapılmış bir şakaydı, bak numarayı arayayım Kerem çıkacak telefona, bakalım o zaman nasıl rezil olacaksın, tarzı laflarla zeytinyağı gibi üste çıkıp seni rezil bile eder. Ya rezil olup ezik yaşayacaksın ya da onurlu bir kadın gibi çekip gideceksin.

Ya da abiye hiç sormadan kurcalamaya başlayacaksın. Sinirlerin bozulacak, her hareketi batacak, eski neşen kalmayacak, sürekli bir takip halinde olacaksın. Böyle yaşanır mı ya, deli misin sen?

Tabi bir de cebi kurcalarsın bir şey çıkmaz. Sevinerek ve gururla arkana yaslanırsın. Sonra şeytan dürter, ya bir şey vardı da sildiyse? Kemirir de kemirir seni. Salak mı bu adam mesajları veya rehberi düzeltmesin. Bir kere seninle birlikte olduğuna göre son derece zeki bir adam. Al bak gördün mü döndün işte başa.

O yüzden özel hayata, özel eşyalara saygılı olacaksın. Karşındaki kişiye, kişinin beyanlarına güveneceksin. Sen kalbini temiz tutacaksın ki abinin bir yanlışı varsa Allah senin karşına çıkarır zaten. Allah’a güven.

Hem bir de kendi açından bak. Sen ister misin, eski sevgilinden gelen mesajı onun görmesini?

Bilgen,eyaşknerdesin

15 Ekim 2009 Perşembe

Biraz Uzun Oldu, Zor Olmasın

Dün üzerinize afiyet yaygın olan grip-nezle karmasından nasibimi aldım ve tıkalı burnum ile evimin yolunu tuttum.

En son yastığa yan baktığımı hatırlıyorum. Güneş ışıl ışıl penceremden bana gülümsüyordu, battaniyem beni bebekler gibi sarmıştı ve uyku beni kollarına almıştı. Gözlerim uykunun bu yumuşak çağrısına dayanamayıp kendini teslim etti.

Uyandığımda hava kararmıştı. Tükenen enerji depolarımın üçte ikisi dolmuştu. Kendimi 15 yaşında hissetmeye başladım yeniden. Yataktan kalktım, biraz dolandım ve sonra eski yöntemleri uygulayarak vücudumdaki toksinleri atmaya karar verdim, yani terleyecektim.

En eski yöntem, bir Giripin içip, üstüne birkaç yorgan atıp kımıldamadan durmaktır. Bu benim gibi kıpırtılı bir insan için kabre girmekle eş değerde. O yüzden hemen es geçtim.

Diğer eski yöntem ise, halı saha maçı yapmaktır. Bu biraz zorlu bir yöntem olmasına rağmen aslında en etkilisidir. Maç sonrası sıcak bir duş yapıp yattığında ertesi sabaha zımba gibi kalkar insan. Ama bu yöntemi de uygulamayalı nerdeyse 10 sene olduğundan, bu da artık benim için geçerli değil.

Bildiğim ve en keyif aldığım yöntemi seçtim. Küveti sıcak su ile doldurdum. Teybe Tanju Okan’ın kasetini (dikkat edin kaset diyorum, yöntem o kadar eski) koydum. Ortamı daha da ısıtsın diye, mumlarımı yakıp banyonun muhtelif yerlerine yerleştirdm ve en sonunda sıcak suya gömüldüm. (şimdi bu yazdıklarımı okurken gözünüzde, kahverengi fayanslarla kaplı kocaman bir banyoda, köpüklü dikdörtgen küvet ve uzun sarı saçlı, nü bir abla canlandı mı? Benim canlandı ama maalesef gerçekler böyle değil J )

Neyse, toksinlerimi attım, terledim ve zımba gibi çıktım duştan. Bütün gün uyumuşum, toksinlerimi atmışım, e doğal olarak uykum kaçtı tabi. Geçtim televizyonun karşısına. “Unutulmaz” isimli dizinin ÖZEL versiyonu vardı, yani ilk bölümünden son bölümüne kadar bir düzenleme yapmışlar. Takıldım kaldım.

Dizide abi aslında büyük kızı seviyor, evlenmek istiyor. Ama o sırada küçük kız kardeş ile tesadüfen tanışıyor ve ona da aşık oluyor. Küçük kız kardeş ile bir hafta sonu kaçamağı da yapıyor ve kızcağız hamile kalıyor. O sırada büyük kız kardeşi de istemeye geliyorlar. Amanııın sormayın yani. Neyse velhasıl, abi küçük kız kardeşe aşık, büyüğünü istemiyor, ama küçük kız kardeş ablam üzülmesin diye aradan çekilmeye çalışıyor. O sırada ona deli gibi aşık başka biri var, onunla evleniyor. Çocuk o kadar aşık ki kızı bebeği ile kabul ediyor, hiç kızın yüzüne vurmuyor, aşağılamıyor falan falan falan. Mükemmel bir tutkulu aşık, puff.

“Bayram değil seyran değil, eniştem beni neden öptü” veya “baldız baldan tatlıdır” gibi atasözleri göz önüne alındığında aynı adamın iki kardeşe aşık olma durumunu anlayabilirim,ki anlamakta zorlanıyorum, deli gibi sevip kızı her şeyi ile kabul eden adamı anlayamıyorum.

Gerçekten böyle adamlar var mı? Onu sevmemenize, birde başka adamdan hamile olmanıza rağmen, sizinle evlenecek ve size prensesmişsiniz gibi davranacak? Siz hiç birini bu kadar sevdiniz mi ya da hiç biri sizi bu kadar sevdi mi?

Neyse yormayım kendimi bu kadar ne de olsa hâlâ gribim.

Bilgen,hapşuuu

9 Ekim 2009 Cuma

Lapa Lapa...

Artık kar yağsın istiyorum.

Lapa lapa…

Her yer bembeyaz olsa…

Hiç içimden evden çıkmak gelmese. Üstümde pijamalarım, elimde koca bir fincan çay ile bir o odaya bir bu odaya gitsem. Yapacak bir şey de bulamasam evde aslında, sıkılsam. Ama içimden hiç de dışarı çıkmak gelmese.

Biraz camdan dışarıdaki beyazlığı seyretsem kalorifere dayanarak. Kendimi küçük bir kedi gibi yalnız hissetsem. Bir dostu veya sevgiliyi arasam. Mıkırdansam telefonda, biraz da kıkırdasam. “Gel” deseler, yok hiç dışarı çıkma modunda olmasam.

Biraz evi toplayım desem, mesela kütüphaneyi veya cdleri. Canım onu da istemese. Uzun uzun baksam kitaplara. İçimden okumak bile gelmese.

Biraz da cdlerle oyalansam. Bir tanesini seçip, oynatıcıya koysam. Fragmanları gösterirken, bir bardak daha çay alsam (döksem). Gözüm dün yaptığım keke ilişse, bir dilimde kek alsam.

Kekim ve çayımla köşeme yerleşsem, yastıklarıma gömülsem, ara ara camdan dışarıya gözüm kayarak, filmimi izlesem.

Bir şeyler eksik gibi gelse bana. Bir şey eksik…

Hiç içimden evden çıkmak gelmese…

Dışarıda kar yağsa…

Lapa lapa…

Kapı çalsa…

Eksik tamamlansa…

Bilgen,kışıözledim

6 Ekim 2009 Salı

Hadee Patlıcanaaa Gelll

Kimi zaman insanın canı kızartma çeker. Şölleee koca bir tabak domates soslu kızartma. Hııım, patlıcan, kabak, biber. Ekmekten koca bir parça koparıp önce domates sosuna bandıracaksın. Ekmek domatesin suyunu iyice emecek. Ekmeği ağzına atıp iki kere bile çevirmeden hemen bir tane patlıcan atacaksın ağzına. Sonra peygamber hesabı 41 kere çiğneyeyim diyeceksin ama beşinci çiğnemende ağzında kaybolacak zaten.

Hııım ya da tarhana çorbası olacak şööllleee bol domates ile yoğrulmuş. Et suyuna yapılmış. İlk kaşığı biraz üfleyip ağzına atacaksın ve o geleneksel tarhananın et suyu ile karışmış tadı boğazından geçecek. Sıcaklık yayılacak vücuduna. Ohhh iyi ki kış geldi diyeceksin. Miss gibi tarhanayı içtik de içimiz yumuşadı.

Ama bu bahsettiklerim hep zahmetli işler. Mesela tarhanayı yazdan yoğuracaksın, kurutacaksın, ufalayacaksın. Bez torbalara koyup saklayacaksın.

Kızartma da ise sıkıntı daha büyük. Ev leş gibi kokar, sen leş gibi kokarsın. Kokudan doyarsın, masaya koyunca canın yemek istemez.

Ama Binnur hiç üşenmemiş, kilolarca tarhana yoğurmuş, kurutmuş, ufalamış. Kilolarca sebzeyi yıkamış, ayıklamış, kızartmış, soslamış, pırıl pırıl kavanozlara koymuş, yemeğe hazır hale getirmiş. Evi temiz, eli temiz, mutfağı temiz, kalbi temiz bir insan. Yani gönül rahatlığı ile yemeğini yiyebiliriz. En güzel kısmı ise çalışkan. Kocası asgari ücretle çalışıyor ve zor geçiniyorlar biliyorum. Ama bir gün olsun şikayet etmiyor. O da neyi güzel yapabiliyorsa yapıyor ve satmaya çalışıyor.

İşte bu sebeple, hem gençlere katkımız olsun hem de canımız çekti derseniz, Binnur’dan tarhana, kiloluk hazırlanmış domates soslu karışık ızgara, değişik baharatlı domates sosları, ev yapımı reçeller alabilirsiniz.

Eee ne demişler, ne verirsen elinle o gelir seninle.

Bilgen,bugünçokgüzel

5 Ekim 2009 Pazartesi

Hayallerim Yıkıldı

Bu hafta sonu Sindirella Özel Versiyonu seyrettim.

Bu versiyonda, Sindirella ile Prens evli ve çok mutlu. Üvey annesi Peri’nin sihirli sopasını bulur ve zamanı geriye çevirip, ilk balonun yapıldığı geceye getirir. Büyü yaparak kendi kızına aşık eder. İyi kalpli Peri ve Sindirella da gerçek aşkın tüm büyülerden daha güçlü olduğunu düşünüp Prens’i yeniden tavlamaya çalışırlar. En sonunda Sindirella’yı gören prensin gözlerindeki büyü bozulur ve yeniden kavuşurlar.

Buraya kadar her şey çok güzel. Ama ben yıkıldım tabi.

Biz yıllarca bu salak prensin ayakkabıyı giydirmeden sevdiği kızı tanıyamadığını düşünerek, hayatımızdaki erkeklerin aptallıklarına tahammül ettik. Düşünsene, koca prens gerçek aşkını ayakkabıyı giydirmeden tanıyamıyor da, bizim ki bize bir gül almamış veya sürpriz yapmamış veya öküzlük yapmış çok mu?

Mesela Pamuk Prenses’in Prens’i daha kusursuzdur. Adam doğru zamanda doğru yerde olan, mükemmel erkekken, Sindirella’nınki hataları, aptallıları olan bir prensti ve biz kadınların kendi hayatlarındaki adama sabretme sebebiydi. Ama şimdi O da kusursuz çıktı. Aşkı uğruna büyüyü kırdı. Ah Walt Disney ah, yapmayacaktın bize bunu. Ne istedin bizim saf, temiz kadınsı duygularımızdan?

Olmazsa ben Elif’e artık Sindirella’ydı, Pamuk Prenses’ti yerine Keloğlan’ı mı seyrettirsem?

Bilgen,yıkıldım

1 Ekim 2009 Perşembe

Dostum Dostum

Sanal alemin rüzgarlı havalarında sörf yapmaya başladığımızdan beri birçok değişik bilgi, fıkra, özlü söz, yaşam biçimi, ev dekorasyonu, nefis karavanlar, lüks arabalar gibi görmediğimiz şeyleri görür olduk.

Yapı olarak kendimizi aşmamız, kişiliğimizi olgunlaştırmamız, içimizdeki “ben”i tanımamız gerektiğini savunan ve bu yolda da yürüyen bir insan olarak, gelen özlü sözler veya bu tarz insanı etkileyecek öğütleri dikkatle okurum.

Dün de gene böyle bir mail gelmiş. Adı da ne bileyim “unutmamanız gereken 25 kural” gibi bir şeydi.

Sekizinci kuralda mıydım neydim, “Sevgilin için dostlarını satma.” Mesaj geldi telefonuma. “Hafta sonunu iptal edelim mi, lütfeeenn”

Bir sekizinci kurala baktım. Bir mesaja baktım.

Ne demek sevgilin için dostunu satma. Allah Allah, dost dediğin ne işe yarar o zaman?

Dost dediğin zor zamanında yanında olan, sevgilin için sana ortam hazırlayan, sevgilin gittiği zaman boşlukları dolduran, ayrıldığınız zaman ise omzunda ağlayabileceğin kişidir.

Hee, dostun zor durumdadır, o zaman iki elin kanda olsa yanında olacaksın. O zaman geldiğinde bırak sevgiliyi insanın anasını babasını gözü görmez. Ama diğer zamanlar, siz plan yapmışsınız, o sıra ikinizden birinin sevgilisi demiş ki, “kızları sat da kaçalım bir yerlere, çok özledim seni”. Benim dostum bu cümleden sonra beni satıp gitmezse eğer benim dostum değildir, ona verdiğim emekler de haramdır.

Bakalım bu hafta sonu kim kiminle olabilecek?!!!

Herkese hayırlı cumalar, keyifli hafta sonları.

Bilgen,bisevgilimolsuntümdostlarımısatıcam