31 Aralık 2012 Pazartesi

Bugünü De Gördüükkk


Her sene yılın bitmesine birkaç gün kala falcıya gider, yeni gelecek yılın durum değerledirmesini alırım. Geçen sene kadın bana “süper bir yıl seni bekliyor” dediğinde, gözümde paraya para demiyeceğim, az çalışıp çok gezeceğim, gerçek aşkı bulacağım, 45 kilo vereceğim bir yıl olacak sanmıştım.
Bunların hiçbiri olmadı.
Ama süper bir yıl oldu.
Yılın ilk üç ayını kaderime ve bahtsızlığıma küfrederek geçirdim.
Sonraki 3 ayda aslında herşeyin benim içimde olduğunu, dışarda yaşadığım herşeyin benim yansımam olduğunu ve ben istediğim için bunca sıkıntının hayatımda olduğunu ve sadece nefes alarak herşeyi görebileceğimi kabul etmemeye çalışarak geçirdim.
Sonraki 3 ay ise, acaba bunlar gerçek olabilir mi, diye denemeye karar vermekle vermemek arasında geçti.
Ve son 3 ay ki gerçekten de bunların hepsini anladığım, özümsediğim, iliğime kadar yaşadığım bir 3 ay oldu.
Sanırım 34 yıllık hayatımda da yaşadığım en güzel 3 aydı. Olması gereken herşey oldu, gitmesi gereken gitti, kalması gereken kaldı. Ben kollarımı açtım ve sadece nefes alıyorum. Biliyorum ki aldığım her nefeste hayatıma güzellikler geliyor. Değişmesi gerekenler değişiyor. Ben de bunu büyük bir mutlulukla izliyorum.
Bu sene ki falda da 2013 mükemmel olacak dedi falcı ve o an dedim ki, demek ki hiç karanlık yerim kalmayacak.
Yaralarımızın iyileştiği,
İçimizin aydınlandığı,
Nefesimizin hep bağlantıda olduğu bir yıl olması dileğiyle
Bilgen,themelek

1 Ekim 2012 Pazartesi

TÜRKÜM, DOĞRUYUM, GURURLUYUM


Elifin okulundan bir kağıt göndermişler.
İtalya’nın bilmem ne kentinde “çocuk hakları” konulu bir resim yarışması yapılacakmış, öğrencimizin de katılımını istiyoruz vs vs vs
Ee bizim kız da pek sever doğduğu günden beri her yeri çiziktirmeyi, katılmak istedi.
Tabi önce Elif’e çocuk haklarının ne olduğunu anlatmak gerekti ki Türkiye Cumhuriyeti 1959 yılında bu bildirgeyi ilk kabul eden ülkeydi.
Bildirge diyor ki kısaca, din,dil,ırk ayrımı gözetmeksizin tüm dünya çocukları aynı haklara sahiptir. Bu haklar temel olarak, her çocuk doğduğunda bir adı olmalı ve bir ülkenin vatandaşı olmalıdır. Her çocuğun barınma, beslenme, tedavi ve eğitim hakkı vardır.
Elif’e bunları anlattım.
“O zaman ben bir anne, baba, çocuk çizeyim. Yanlarına Türk bayrağı yapayım. Yanlarına bir de Atatürk çizeyim” dedi Elif.
“Neden bayrak ve Atatürk çiziyorsun?” dedim
“Vatandaş olmalı dedin ya; vatan işte,  işte o yüzden” dedi
“ee kızım bayrak çiziyorsun, Atatürk resmine ne gerek var vatan demek için” dedim
“ANNE ŞAŞIRDIN MI SEN, ATATÜRK OLMADAN VATAN OLUR MU?”
Bilgen,gururlumelek

24 Temmuz 2012 Salı

yemek yemek yemek


Ben bu insanları anlamıyorum. Ne zaman televizyonu açsam iftarda su için, az yiyin, sahurda da az yiyin, çatlamayın, patlamayın vs vs vs.
Halbu ki şu hayatta kendini tutmadan yemek yeme hakkın olduğu, kimsenin seni çooooooooooooook yediğin için kınamadığı hatta kınamayı bırakın yemek yemenin senin hakkın olduğunu düşündüğü ve yiyebil diye çevrendeki herkesin çırpındığı sadece iki hal vardır; biiirr gebelik, iki oruç.
Bu iki hal dışında çok yediğinde herkesin senin kalçalarını nasıl eriteceğin hakkında bir fikri vardır veya ne zaman o çikolatalı tatlıya uzansan kalorisi daha az olup aynı tadı veren ve karnına yağ olarak gitmeyen diğer tatlılar hakkında ıvır zıvır dinlersin.
Zaten orucu açar açmaz 2-3 bardak suyu içiyorum kana kana, ardından 3 kaşık yedim yemedim doyuyorum. Masadakilere bakıyorum ve nasıl doyarım Allahım, diyorum. Masada bunca şey varken ben nasıl doyarım. Zorluyorum bir kaşıkcık daha. Yok olmuyor ve böylece yemek bitiyor. Off, sahur desen de 2-3 saat sonra yani arada keyif de yapılmıyor. İşte bu yüzden televizyonda yemeyin, uçmayın, kaçmayın dediklerinde deli oluyorum.
Yiyeceğim beaaa
Bilgen,themelek

8 Mayıs 2012 Salı

Oyyyy Oyyyy


Hep istiyorum ki, mevsim değişikliklerinde yazlık kışlık dolap yenilemesi yaptığımda, geçen yazdan aldığım pantolonu denediğimde bol gelsin. Hatta elimde kocaman bir çikolatalı dondurma olsun ve ben kendi kendime diyeyim ki, “Allah Allah o kadar da yiyorum nasıl da zayıflamışım”
Hatta o kıyafetleri bir torbaya koyup daralttırmam gereksin. Bu sıcakta terziye giderken ve ne kadar daralacağına karar verirken terliyim, sıkılayım. Her sene de bu eziyeti çekiyorum, daralttır daralttır nereye kadar, diyim. Terzi de bana oflayarak baksın ve “Bilgen Hanım, bunlar artık seneye daraltılmaz” desin.
Tamam anasını satayım, bol gelmesin de tam olsun bari, offffff.
Bilgen,themelek

20 Mart 2012 Salı

İŞTE GİDİYORUUUMMM

Güneş kıpır kıpır.

Rüzgar ılık.

Vücut yorgun.

İşte bahar geldi.

Bir hamak, güzel bir kitap, başın gölgede, vücudun güneşte, tatlı tatlı sallanırken keyif yapma zamanı geldi.

Artık gerinme, üstümüzdeki ölü toprağını silkeleme, yaz için spor yapmaya başlama, ekmek kadayıfı yerine magnum yeme zamanı geldi.

Kollarını bahar için kocaman açmış İzmit’i bırakıp birkaç günlüğüne eğitime gideceğim. Döner dönmez öğrendiklerimi elbette sizinle paylaşacağım. Ama o zamana kadar herkes işiyle alakalı olsun. Olay çıkmasın, kimse ölmesin, memleket sarsılmasın. Ekonomiye, toplumsal olaylara dikkat edin. Hır gür, kavga dövüş istemiyorum. Herkes 5 gün sıksın dişini ya, gözüm arkada kalmasın.

Hadi Allah’ın izniyle pazartesi görüşürüz, sağlıcakla kalın.

Bilgen,eğitimşart

23 Şubat 2012 Perşembe

ERKEK DEDİĞİN

Erkek adam dediğin, diye başlayan cümleler vardır hani. Ağlamaz, küpe takmaz, gülmez, oynamaz diye uzar gider. Tabi bu kadar ruhsuz olmalarını istemiyoruz ama erkek adam dediğinde erkekliğini bilsin be kardeşim.

Günümüz erkeklerine bakıyorum da cidden aramızda bir fark kalmadı artık. Bizle beraber dizi izliyorlar, falcıya gidiyorlar, kaşlarını aldırıyorlar ve hatta romantik filmlerde bizden önce ağlıyorlar. Biliyorum sende insansın, duyguların, acıların, sevinçlerin, sıkıntıların var ama benimle beraber gözyaşı dökmene ne gerek var? Sen bir dur yerinde ağırlığınla, ben bir sığınayım senin gölgene. Çekineyim sana bir şey anlatırken, kızar mısın diye endişe edeyim.

Elbette bana saygı duy, beni ezme, dövme, sindirme, haklarımı bil, çerçeveni çiz. Ama benim gibi sende saç bakım ürünlerinden bahsetme. Benim önemsediğim birçok şeyi sen önemseme ama bana değer verdiğin için sesini çıkarma. Sesini çıkarma diyorum bak, gül geç, saç bakım ürünleri hakkındaki bilgilerini paylaşma.

Ütü filan yapmayı bilme, yemek bilgin ise yumurta kırmak olsun. Alışverişten sıkıl. Karı gibi oynama karşımda bir müzik çaldığında. Prensiplerin olsun, huysuzlukların olsun. Ben senin yüzünden anlıyım bir şeye sıkıldığını. Nedir diye sorduğumda komşu kadın gibi uzun uzun anlatma. Özet geç, detay verme. Sıkıntımızı elbet paylaşacağız ama kız arkadaşlarımla konuşuyormuşum hissi yaratma.

Bunun parayla pulla, kadının ekonomik özgürlüğü ile alakası yok.

Sen adamlığını bil, bak ben nasıl kadınlığımı bilirim o zaman.

Bilgen,gerçekfeminist

3 Şubat 2012 Cuma

Annnemm Annemmm

Ahmet’in elini sımsıkı tuttum.

Yollar kar buz ve benim geçmişim ise kaygan zeminde düşme rekoru ile dolu olunca nasıl itina ediyorum yavrumun yanında düşmeyeyim diye.

Şu yan sokaktaki berbere gideceğiz, oğluşumun saçlarını kestirmek için. Yolu yarıladığımda, ördek gibi yürümekten bacaklarım gerilmiş, bütün kalın kazak, hırka ve paltolarımı fakire fıkaraya verdiğim için ise onların duaları ile ısınmış bir halde söylenip duruyorum kendi kendime, “ne gerek vardı bu soğukta çocuğun saçlarını kestiriyorum” diye.

Karşıdan çocuklu kadınlar geliyor. Yani ben, yanlarında sadece gözünün bir kısmı gözüken o giysi yumağı içindeki varlıkları çocuk olarak düşünüyorum. Allah Allah diyorum, zavallıcıkların kafası kapalı, ağızları atkı ile kapalı, nasıl nefes alıyor ki bu yavrular. Ayrıca yolu da zor görüyorlar.

Sonra bir kadın daha geliyor, çocuğu gene giysi yumağı.

Bir kadın daha geçiyor, onunda yavrusu sarıp sarmalanmış.

Kadınlara bakıyorum, paltoları, atkıları, eldivenleri var

Kendime bakıyorum üzerimde sadece bir mont.

Kadınlar bir de yanımdan geçerken acıyarak bakıyorlar bana ve Ahmet’e. Zaten zor yürüyorum Allah Allah.

Dar bir kaldırımda, kadının biriyle durup yol verdik birbirimize. Önce onun oğlan geçti, sonra benim ki, kadın yüzüme baktı, “bi atkı sarsaydın bari çocuğa” dedi. Hışımla geçti yanımdan.

Ahmet’e baktım. Üstünde sadece bir mont var. Birde son anda akıl edip çocuğun kafasına montun kapüşonunu geçirmişim. Dışarıdan bakınca insanların neden Ahmet’e acıyarak baktığını anladım. Yanakları kızarmış, dudaklar zaten doğuştan kırmızı, iyice büzüştürmüş.

- Annem üşüyor musun? Dedim

- Hayır, dedi.

İçim rahatladı. Daha bir sıkı tuttuk ellerimizi. Siz istediğiniz kadar kapanın, biz böyle mutluyuz dedim içimden.

Allah’tan hasta olmadı.

Ya hasta olsaydı?????

Bilgen,anagibiyarolmaz

Ve bu arada cümleten HAYIRLI KANDİLLERRRR

27 Ocak 2012 Cuma

Tik Tak

Doğum günüm geliyor.

Çaktırmıyorum ama garip bir ızdırap içindeyim.

Sanki daha yaşayamadığım çok şey varken yaşımın ilerliyor olmasına endişeleniyor gibiyim. Mesela daha 25 yaşında yapılması gereken birçok şeyi yapamamıştım ki ben de nerden çıktı bu otuzlu yaşlar?

Aslında “hey yıllar yenilmedim size, hatalarım bile aynı” diye mırıldanırken şarkıyı, artık bazı hayallerimi yapmaya fiziksel gücümün yetmiyor olması daha bir acıtıyor canımı.

Her genç kızın hayali olan, sevgilisi ve sırt çantası ile ya Türkiye’yi yada Avrupa’yı dolaşma hayalimi gerçekleştiremedim. Eee hadi yapalım o zaman desem, ne işten o kadar uzun süre ayrı kalabilirim ne de sırtımda çanta ile o sefilliği çekebilirim artık. O zaman hayal ediyorsun tabi, trenle yada otostop yaparak yolculuğu, şimdi ise ne işim var elalemin arabasında kardeşim, yok mu arabamız yada veririz parasını adam gibi kiralarız bir araç di mi? Ayrıca bütçe sınırlı. 3 kuruşa 1 ay gezicem diye, pansiyon köşelerinde filan kalamam ki artık. 3 gün olsun adam gibi otel olsun.

Ya da çılgın doğum günü kutlamaları. Süper bir parti vereyim doğum günüm şerefine,kalabalık olalım eğlenelim diye hayal ederken, gün yaklaştıkça bu plan, 3-5 arkadaşla yenecek keyifli bir yemek sonrası mum üfleme ile sonlanıyor. Çünkü ne onca kalabalığı ne de çılgın parti gürültüsünü çekecek halim kalıyor.

Enerjim bitiyor yani.

Halbuki daha yapmak istediğim ne çok şey var.

Bilgen,tiktaktiktak