29 Aralık 2013 Pazar

Ver Allah'ım Ver

Yıl bitiyor.
Her sene yeni yıl listesi yaparım.
Bu sene yapmayacağım.
Yok kilo vereceğim, yok 15.000 kitap okuyacağım, yok oraya gideceğim, yok çocuklara daha çok zaman ayıracağım. Bu sene yok arkadaşım.
Bu sene, dimdik duracağım, kollarımı kocaman açacağım ve gelen her şeyi sevgiyle kabul edeceğim. Golü nasıl atarım diye düşünmek yok bu sene. Gelen toplara yerine göre göğsümde yumuşatır, yerine göre ayağımda oyalar yerine göre de abanır vururum. Gol olur, olmaz bilemem, ben olması için vuruşumu yapacağım. Olana sevgim sonsuz ne de olsa.
Ama illa bir şey dile bu yıl diyorsanız, bolluk diliyorum. Her nerede sıkışmışsam orasının bollaşmasını istiyorum. Bolluk bilincinin beni kucaklamasını ve hayatımı süslemesini istiyorum.
O zaman hepimize bol yıllar.

Bilgen,themelek

23 Aralık 2013 Pazartesi

Prenses'in Ekibi

Adnan Menderes Havalimanındayım.
Sırtımda çantam, yanımda tekerlekli bavulum.
İzmir’den dönüyorum, mucize kursundan.
Hiç masa başı bir iş hayal etmedim ben. Hep gezeceğim bir işim olsun istedim. Uçak seferleri, araba seyahatleri, otel konaklamaları istedim. Gittiğim yerde gülümsenerek karşılanmak istedim. Ne iş yapmalı diye düşünürdüm, pop star mı olsam? Ama ses berbat, tiyatro filan dedim, yetenek sıfır. Denetçi filan olmalı dedim ama hiç sınava girecek, uzmanlaşacak sabrım yoktu.
En sonunda tıkılıp kalmıştım bir ofise. Seyahatler filan tamamen gençlik hayali olarak kalmıştı. Eee, herkes her istediğini elde edemez diye, iç geçirip duruyordum.
Sonra nefesle tanıştım.
Ve şuan hayalimi yaşıyorum.
Sürekli seyahat ediyorum. Otelleri seviyorum. Gittiğimde yerde beni sevgiyle karşılayan insanları seviyorum, ekibimi seviyorum.
Ve ekibim…
Ben takım çalışmasına inanmazdım. Bir şeyin güzel yapılmasını istiyorsan kendin yapacaksın, derdim hep ve kimse senin arkanı toplamaz, kimse sana destek olmaz, ben kontrol etmezsem muhakkak bir eksiklik çıkar.
Oysa şuan mükemmel bir ekibin içindeyim.
Pazartesi ve Salı günü Maltepe Belediyesi’nin desteği ile Maltepe halkına 2 günlük nefes çalışması yapacağız. Sevgili Betül, her şeyi halletti. Görüşmeler, matlar, torbalar, formlar, yazı tahtası bile. O gün ekipten kimler gelecek, kaçta orada olacağız, içeceğim suyu bile ayarladı.
Ve  sevgili ortağım, yol arkadaşım Bülent, “şunlar,şunlar istanbula Betüle bırakılmalı” dedim. Sadece “tamam” dedi.
Annem ve babam. İzmir’den İstanbul’a uçmam gerekecek, çalışma var dedim. Çocukları merak etme, dediler sadece.
Ben İstanbul’a indiğimde biliyordum ki çocuklarım şuan sevgi dolu bir evde uykudalar, İzmit’ten eşyalarım Betül’e ulaştırıldı ve  Betül ise zaten mükemmel bir çalışma ile her şeyi hazırlamıştı.
Kendimi şuan bir prenses gibi hissediyorum. Kabarık eteğimi tutup, parmak ucunda narin adımlarla yürüyerek gezeceğim nerdeyse.
Ve sadece şükrediyorum varlıkları için hayatımdaki insanların hepsine.
Bilgen,themelek

Not: Yazıyı dün gece yazdım ve şimdi yayınlayacağım. Süper bir nefes ekibiyle, süper bir ilk gün geçirdik. Işıl ışıl parlayan gözleri ve o hiç bitmeyen enerjileri ile orda olan Betül, Şebnem, Aynur, Birsen, Şule, Özge, Nevra ve Neşe’ye  çoooook teşekkürler.

10 Aralık 2013 Salı

HER ŞEY OLDUĞU HALİYLE MÜKEMMEL

Biraz önce yağan karı seyretmek için mutfak camının önüne gittim.
Kar durmuş.
Dikkatimi karşı apartmanın sakinleri çekti.
Mesela şu ikinci katta oturanlar, her gece yatarken aspiratörün ışığını açık bırakıyorlar. Mutfak loş, sarı bir ışıkla doluyor. Anlayamadığım bir huzur veriyor o mutfağı seyretmek bana.
Onların 2 üstünde sağ tarafta oturanların ise kalın, kırmızı perdeleri var ve ışık açık olduğunda, dışarıya kırmızı bir renk veriyor, bu da güldürüyor beni.
Sanırım onun bir üstünde öğrenciler var, çünkü perdeler hep yamuk yumuk, yarı açık, bir kısmı kornişten çıkık. O camı gördüğümde sohbetler geliyor aklıma öğrenciyken yaptığım; Türkiye’yi, ekonomiyi, insanları nasıl kurtardığımız.
Bak öğrencilerin çaprazındakiler ise gece kaçta kalkarsam kalkayım hep salon ışıkları açık, uyumuyorlar mıdır nedir? Ama uykusuz geçen gecelerimde onların ışığını görmek bana güven veriyor.
En alttaki dairelerin camlarında ferforjeler var ve bu bana dünyada bir yerlerde kötülükler yaşandığını hatırlatıyor.
Kimi perdeler katlamalı, kimi camdan cama, kimi kalın, kimi mor.
Ama hepsi tam ve olması gerektiği gibi. Her biri içimdeki bir duygunun yansıması, her biri bana ait ve her biri aslında benim için oradalar.
Her biri bana aslında birbirlerinden ne kadar farklı olduklarını anlatıyor. Tüm farklılıklara ise ne kadar çok ihtiyacım olduğunu fark ediyorum. Aynı yaşadığımız hayat gibi. Herkes, her olay ve hatta yaşanan aynı olayın bile birkaç insandan dinlenişi bile farklı. Ama tüm bu farklılıklar zaten dünyayı dünya yapıyor ve onu muhteşem kılıyor.
Bir kez daha fark ediyorum ki, her şey tam olması gerektiği gibi ve olduğu haliyle mükemmel.
Yaşadığım her şey için bir kez daha şükrediyorum.

Bilgen,uyuartık

7 Aralık 2013 Cumartesi

FALCI BANA TALİHİN GÜLECEK DEDİ

Dediler ki süper bir falcı gelmiş. Gidemedim.
Yok o gitmiş, şöyle süper; bu gitmiş, acayip biliyor. Gidemedim.
Aaa sen daha gitmedin mi, onlar bile gitmiş, dediler. Artık olmayacak böyle dedim ve kalktım gittim.
Geçtim karşısına oturdum.
-merhaba, hoşgeldiniz, adınız nedir? Dedi
- bilgen, dedim
- ne burcusunuz?
- kova.
- size hem kahve falı hem tarot birlikte bakacağım, şu kartlardan 10 tane seçin lütfen ama lütfen enerjinizi verin ve hissederek seçin.
Önümde duran ters tarot kartlarına baktım. Tüm enerjimi vermeye çalışarak kartları seçtim.
-          Eveeet bilgen, çok güçlü bir kadınsın. Sevdiklerin için fedakârlıktan kaçınmıyorsun ama bazen ben bunu hak etmedim diyorsun, değil mi? Dedi. Güldüm.
-          Yani aslında fedakarlık ateş üstündeki düdüklü tencere gibidir, her an patlayabilir. Ancak ben biliyorum ki fedakarlık denen şey aslında kar için bir şeyleri feda etmektir. Peki kar için feda ediyorsam, ben bunu hak etmiyorum demek saçmalık değil mi? Benim kendi hayatımın senaryosunu yazma gücüm varken bu kurban rolü komik aslında diye başlayan cümlelerim aktı gitti.
Kadın kocaman gözlerle bana bakıyordu. Söyleyecek sözü yoktu, dondu kaldı. Kendine geldiğinde;
-          Sizin gibi bir insanla hiç tanışmadım ben, muhteşemsiniz, dedi. Güldüm. Kalkarken kartımı verdim.
Peki ben artık nasıl fal baktıracağım?

Bilgen,yolvaratvarkuşvar

28 Eylül 2013 Cumartesi

Erkek Dediğinin Fonksiyonlusu Makbul mü?

Elinde kahvesi ve buğulanmış gözleriyle bana baktı.
Ne yapması gerektiğini bilmiyordu.
“o hem kocam, hem iş ortağım hem en iyi dostum. Ama artık onu kocam olarak istemiyorum. Boşanmak istiyorum ama ofis ne olacak, dostluğumuz ne olacak?” dedi
Endişesini anlıyordum aslında. Evlilikleri bittiğinde bunca yıllık dostunu da kaybetmekten korkuyordu. İş ne olacaktı? Onlar ortakken bir takım ve güçlüydüler. Tüm bunlar ne olacaktı?
O bana endişelerini anlatırken aklıma ofislerde kullandığımız yeni yazıcılar geldi. Hani hem yazıcı, hem tarayıcı, hem fotokopi makinesi, hem faks olan şu teknoloji ürünleri. Tek alette birçok özelliğin barınıyor olması ne kadar hoşumuza gidiyor değil mi? Oysa kartuş bittiğinde hem fotokopiyi, hem yazıcıyı hem de faksı kaybediyoruz. Yeni kartuş gelene kadar tüm fonksiyonları duruyor. Kartuş bitmesi belki geçici bir aksaklık da ya yazıcı kısmı bozulursa? Servise yolluyorsunuz ve diyorlar ki, tamir ettirirseniz 200tl, yenisi zaten 300tl.
Ya yazıcı kısmı bozulursa ve tamir olmazsa?
O zaman hem yazıcımızı, hem tarayıcıyı, hem faksı kaybetmiyor muyuz?
Ya bir sevgili ya da eş hayatımızdan gittiğinde, sadece giden eş yada sevgili mi?
Bir aletten ya da insandan birçok özelliği barındırmasını istemek arızanın asıl nedeni mi?
Bu aleti hiç bozulmayanınız var mı?
Ya da yazıcıyı ayrı, faksı ayrı, fotokopiyi ayrı mı almalıyız?
Sen ey sevgili, hem aşk, hem dost, hem yoldaş olabilir misin hiç bozulmadan?

Bilgen,themelek

22 Eylül 2013 Pazar

Eğitmenlik Dediğin

Senin için eğitmenlik nedir, diye sordu Serap
Bir martı gibi özgürce uçmak, dedim. Hiçbir bağın olmadan ister bir vapurun arkasında uç, ister evlerin üstünde. Kanatlarında rüzgarı hissetmektir, eğitmen olmak, dedim.
Serap’ın rengini asla tanımlayamadığım gözlerine baktım.
Ama, dedim eğitmen olarak tanımladığımız birçok insanın bir martı gibi uçmadığını görüyorum, neden onlara eğitmen diyoruz.
Güldü; biz sizden bazı kriterler istiyoruz, mesela eğitimlere katılmak gibi. Bunu yaptıysa, işte kanatların var diyoruz. Kendini aşkla bu işe adadığında, işte bu da kuyruğun diyoruz, sertifikalı koçsun, bu da gagan. Sen bir martısın artık, hadi gel uçmayı öğren diyoruz. Bunu öğretmek içinde eğitimi açıyoruz. Eğitim bittiğinde, biz sana uçmayı öğretmiş oluyoruz ama sen uçarsın uçmazsın o senin bileceğin iş.
Eğitmenlik eğitiminde uçmayı öğrendim. Nevşah’ın yanında birkaç uçuş yaptım ve kanatlarımda ılık rüzgarı hissettim, bulutların içine girdim, güneş ışıkları ile tüylerim parladı. Denize doğru iniş yaptım, kanadımı suya değdirdim. Birden yine göğe doğru uçtum, güneşi hissettim. Taklalar attım havada, dans ettim. Uçmanın dayanılmaz hafifliğini, özgür olmanın özümde bıraktığı tadı hissettim ve yeniden Nevşah’ın yanına kondum.
Ve Nevşah dedi ki; NFS size uçmayı öğretiyor, bunun için ne yapmanız, ne yapmamanız gerektiğini söylüyor, gösteriyor.. Çünkü NFS'nin yuvası, özü çok yukarılarda, gökyüzünden bile ötede ve ancak çok iyi uçmayı öğrendiğinizde gelebilirsiniz o yüksek diyarlara.. Ve ancak oraya geldiğinizde, özünüze ve yuvaya ulaştığınızda anlayabilirsiniz NFS'yi.. 

O nedenle uçmak ve en tepedeki yuvamıza, yüksek ihtimallerine ulaşmak isteyenleri görüyoruz, biliyoruz, onlarca kişi arasından seçiyoruz, önce tüm bilgileri veriyor, uçmayı öğretiyor sonra onlara her seviyede destek veriyoruz, eğer hala yapamıyorlarsa dua ederek, bilerek, isteyerek ve hatta bazen de iterek yere geri bırakıyoruz.. 

Yılların tecrübesiyle öğrendiğim birşey var; uçmayı ne kadar iyi öğretebildiğim sizin uçmayı ne kadar istediğinizle doğru orantılı :-)) 

Ve kanatlarımı açtım
Ve derin bir nefes aldım
Ve artık uçuyorum.
Haydi sizde gelin, hep beraber uçalım.

Bilgen,theeğitmen

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Kurbağadan Olma Prensin Canı Sonunda Sinek Çeker

Aklımın ermeğe başladığı zamanlarda dünya klasiklerini okurken araya annemin, kuzenlerimin (o ara moda mıydı bilmem) pembe dizilerini de sıkıştırırdım.
O kitaplarda biraz şaşkın ama kendi ayaklarının üzerinde duran, kendi başına buyruk ablalar ve onlara ilk gördükleri anda aşık olan ama asla duygularını belli etmeyen karizmatik abiler vardı.
Bu abiler o kadar ulaşılmazlardı ki, ahh ey haaattt. Çok konuşmaz, duygularını asla belli etmez ama gizliden ama çok severlerdi. Uzaktan takip eder ve ahh işte tam abla düştüğünde yada başı derde girdiğinde hooop gelir ablayı kurtarırdı. Kurtarırken de ablanın kulağına eğilir “çok korktum sana bir şey olacak diye, seni seviyorum” derdi ve işte o lanet adam sevgi kelebeği olurdu.
İşte benim egoda nasıl kayıt aldıysa bunları, her az konuşan adamı pembe dizilerdeki o mükemmel adam sandı. İnsanlardan kaçan, biraz soğuk tiplere karizmatik prens dedi durdu ve hep bu tarz adamları buldu.
Ama benim egomun bulduğu adamlar, karizmalarından değil söylicek lafı olmadığından susuyorlarmış meğer ve ciddi insanlarla diyalog kuramayan tipler olduğundan yalnızlığa sığınıyorlarmış. Ahh bende sanıyorum ki romanlardaki karizmatik adam bunlar, kalp deli gibi çarpıyor, aşk kelebekleri havada uçuşuyor. uğraşıyorum uğraşıyorum bu adamlar romanlardaki adamlar gibi tak ortaya çıkıp beni kollarına alıp “çok korktum sana bir şey olacak diye, seni seviyorum” desin diye. Yoook arkadaş nerde has büyük baş hepsiJ (Allahın yarattığı herşeyi sevgiyle kabul ediyorum)
Ve sonra baktım ki, ben karizmaymış, sessiz adammış filan sevmiyorum aslında. Ben cıvıl cıvıl adam seviyorum. Durup dururken kulağıma bir şarkı söyleyen, arada bir bana bakıp sırf orda olduğum için memnuniyetle gülümseyen adam istiyorum. Yani vıcık vıcık olmayalım ama yolda yürürken elimi bırakmayan, cemiyet içinde elimi tutamıyorsa bile, belime sarılan adam istiyorum. Günde 700 tane olmasa bile en azından arada bir aşk mesajı atsın istiyorum.
Birlikte büyüyeceğim, birlikte gelişeceğim ve içimdeki sevginin pırıl pırıl yansıdığı bir adam olsun istiyorum. Evet yaaa, ölleee kasıntı soğuk nevale değil, pamuk gibi olsun istiyorum. Benim için yaratılmış, tam bana göre olsun istiyorum.
Şimdi durdum ve düşündüm, tüm bunlarla ben nasılım????
SÜÜPPEEERRRRR!

Bilgen,themelek

9 Haziran 2013 Pazar

PİLAVDAN DÖNENİN KAŞIĞI KIRILSIN

İki gündür hasta olduğumdan üçlü koltukla aramda güzel bir uyum oluştu. O beni şefkatle sardı, bende onu asla bırakmayarak sadakatimi gösterdim. Tabi bu ikili aşkımızı yaşadığımız günlerde sosyalleşmek için biraz facebook gezisi yaptım.
Öyle boş boş dolanırken kendi profilime baktım. Eski albümlere, etiketlemelere, yorumlara…
Ne ilginçtir ki, bi kocam varmış, ayrılmışım.
Bir çocuğum varmış, iki olmuş.
Saçım sarıymış, kırmızı olmuş, sonra kahve olmuş, sonra kızıl olmuş. Uzamış, kısalmış, bukle bukle olmuş, düz olmuş.
Bir kuzen evlenmiş. Bir kuzen boşanmış, hatta başkası ile evlenmiş. Aileye yeni eklenenler, aileden ebediyen çıkanlar olmuş.
Şu resimde taktığım gözlüğün nerde olduğunu bile bilmiyorum ki ne çok para vermiştim.
Ya bu yüzük, aşkımızla beraber ölüme kadar parmağımda kalacak sanıyordum.
Resimlerde artık görüşmediğim, yorumlarda kim olduklarını hatırlayamadıklarım bile var.
Onu bırak, asistanmışım, patronun kızı olmuşum, kafe açmışım, iş sağlığı ve iş güvenliği hizmeti vermişim, bakıcı ayarlamışım, sigortacı, nefes koçu olmuşum.
Fiestam varmış, doblo olmuş. Sonra nemo olmuş. Audi esmiş geçmiş, Kia kalmış.
Zaman akmış, her şey değişmiş. Bir benim yeşil gözlerim sabit durmuş.
Herhalde buaralar gelecekle ilgili aklım biraz karıştı ki bu anları yaşadım ve bir kez daha anladım ki, hayat biz deneyimleyelim ve keyif alalım diye var. Bana her şeyi deneyimleterek beni kendimden özgürleştiren Yaradan’a binlerce şükürler olsun.
Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın.

Bilgen,themelek

30 Mayıs 2013 Perşembe

Göremediklerim

Çocuklarım olduğundan beri doğru düzgün televizyon seyredememekteyim.
Hani sizler dizilerden, dizi karakterlerinden bahsediyorsunuz ya, onlar benim için cidden yabancı insanlar. Hatta bana bazen dizilerle ilgili yorumumu sorduklarında, “ben dizi izlemiyorum” dediğimde, insanlar sanki dizi izleyenleri küçümsüyorum filan sanıp, kimisi “bende izlemiyorum da işte bi bu dizim var, bir Muhteşem Süleyman var, bir Yalan Dünya var, bir ….. var” diye savunuyorlar. Oysa ukalalıktan filan değil çocuklar yüzünden izleyemiyorum.
Son 6 senedir, benim akşamlarım Vinidi Puu, Pepe, Kalu, Vings, Süper Köpek, Taş Devri, Tom ve Jeri gibi 0-6 yaş dünyasının görselinde geçiyor. Düşünün akşam Vini di Puu da paylaşmak güzel şeydir temalı bir bölüm izlemişim, Ayı Vini Tavşanın küreğini almış, vermeyi unutmuş, piglet arabuluculuk yapıp küreği vermişler, tavşan kızdığı ve arkadaşını kırdığı için üzülmüş, en sonunda paylaşmak ile ilgili bir şarkı söyleyip bölüm bitmiş ve bende koltukta sızmışım. Bütün gece rüyamda Tigırı, Ayı Viniyi filan görmüşüm, sabah kalkıp işe gelmişim, gerçek dünyayı görmüşüm. Tabi beyin hemen toparlanamıyor, noldu kardeşliğe, paylaşmaya diye sorup duruyor, neden işten çıkmadan önce birbirmize sarılıp şarkılar söylemiyoruz acaba diye boş boş bakıyorum.
Hoş Allah’tan biraz büyüdüler de, biraz daha konulu çizgi filmlere geçtik ama geçtiğimiz yerde tabi gene hayal dünyası. Mesela kahramanların artık özel güçleri var ve kötülerle savaşıyoruz. Aklıma takılan ise, bu özel güçlü kahramanlar, kötüyle savaşıyor yarım saat, artık yenildi yenilecek, hoooop özel gücü devreye sokuyor, arkada bir müzik, önce kahraman acaip hareketler yapıyor, elbise değişiyor, aksesuar geliyor, bizimkinin bakışları bile değişiyor. Allah yarattı demiyor, iki hamlede yeniyor kötüyü. Benimkiler sevinç çığlıkları atıyor, bizimki yendi diye.
Sanki tüm çizgi film anlamlıymış gibi, bizimkinin bu anlamsız dövüşünü algılayamıyorum. Madem bu kötüyü dönüştüğünde iki hamlede yeniyorsun be yaratık, o zaman hemen dönüş, yen, bitsin. Nedir ki bu anlamsız çaba? Hayır gücün belli bi kullanım limiti mi var da illa son ana kadar bekliyorsun?
Yine Elif’le Ahmet pür dikkat Kunfu Fut’u seyrediyorlarken, bende bu kafamdaki çelişkiyi bizimkilere sordum.
-          Elif, madem bunların süper gücü var, neden son ana kadar bekliyor da, başta kullanıp işi bitirmiyorlar?
-          Anne, herşeyin bir olması gereken zamanı var, bunu göremiyor musun?
Cidden bunu göremiyor muyum?

Bilgen,themelek

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Olduğu Kadar, Olmadı Kader


Belki farkındasınızdır, Pazar gecesi Hıdırellez’di.
Çocukluğumdan beri pek bir severim Hıdırellez’i.
Küçük şehirlerin, geniş mahallelerinde büyüdüğümüzden ve hepimiz birbirimize benzediğimizden, aynı şekilde kutlanırdı Hıdırellez mahallece yada sülalece.
İlla bir gül ağacı ya da gül fidanının altına niyetin ya kağıda çizilip ya da yazılıp gömülecek ya da küçük taşlardan niyetine benzer şekiller oluşturulacak. Sabah ezanı ile de evin tüm camları açılacak ki, Hızır Aleyhisselam evi ziyaret etsin.
Bu sene hiç içimden gelmiyordu, ne de olsa nefesim açık, tam ve bağlantılı. Yaradan zaten özümün istediği her şeyi veriyor, ne gerek var şimdi 2 kat aşağı in, göm, çık vs vs vs  ama Adapazarı’ndan birkaç telefon gelince eski dostlardan, hadi dedim, çocuklara eğlence olsun.
Elif’le Ahmet’i aldım karşıma, dedim ki “bu gece ne dilek dilersek Allah dileğimizi kabul eder. Haydi şimdi dileklerimizi yazalım ve toprağa gömelim”.
Elif yazmayı da yeni öğrendiğinden bir sürü şey yazdı kâğıda.
Ahmet ise önce dileğin ne demek olduğunu sordu.
Sonra bunun noel mi olduğunu sordu.
Hızır kim dedi.
Noel Baba ile Hızır Hz. Arkadaş mı diye sordu.
Benim artık sabrım taşınca da dileklerini söyledi; İNŞAAT OYUNCAĞI.(???!!!)
Yazdık ve gömdük ve nihayet uyuduk.
Pazartesi günü okuldan çıktık, eve geldik. Ahmet evde deli gibi aranıyor. Ne aranıyorsun evladım, dedim.
İnşaat Oyuncağımı, dedi. Dün diledim ya, gelecek işte bugün oyuncağım.
Dondum kaldım. İşte dedim kendi kendime, biz yıllarca dilek dileyip o ağacın altına gömdük ve bir yıl içinde olur diye bekledik. Oysa Ahmet’in limiti yok, engeli yok. Gece diledim, sabaha olmalı diyor, çünkü zaten adam saf öz ve ruhu Yaradan’la bağlantıda. Dileğinin gerçekleşmesini engelleyecek sebepleri sıralayıp da bu sebepleri yaratmıyor zihni.
Aslında Ahmet’in bir engeli var; o da inşaat oyuncağının ne olduğunu bilmeyen BEN L
Bilgen,themelek

7 Şubat 2013 Perşembe

KUTLAMALAR KUTLAMALAR


7 gün 7 gece süren kutlu doğum haftamın son gününe yaklaşıyoruz. Bu gece 12 itibari ile gerçek kutlamaları kabul edeceğim ve Cuma gecesi ise artık haftayı bitireceğim.
Yollanan şiirler için çok teşekkür ederim.
Yarın eğitimde olacağım, o yüzden kutlamaları mesaj veya mail yoluyla alabileceğim.
Bu sene maddi hediye istemiyorum, manevi hediyeler yapın; çağrımı duyup bana tablet almaktan vazgeçen annem, biraderim ve gelin hanım; dert değil, siz tablet alın. Kaç yıllık ailemsiniz sizi mi kıracağım, lafı olmaz, gönüller bir olsun J
Kapımda serenat yapmak isteyen bir gurup varsa da, bu gece yarısından sonra mutfak penceresinde müsait olurum, yarın yokum.
Birkaç ilden haber aldım, aş çadırları açılacakmış, çok sevindim.
Bazı dostlar bu sene Nobel ödüllerini benim için alacaklarmış.
Brad aradı. Bu sene Oscar’a aday gösterilmemiş ama Angelina ile konuşmuş, benim için bir çocuk daha evlat edineceklermiş. Ahh Brad ahh, çok biliyorsa kendi doğursun karın, dedim ama fitne fesatlık olmasın diye baskı yapmadım.
Daha neler neler var da, gündemi oyalamak istemiyorum bu doğumgünüm telaşıyla.
Sadece herşey için teşekkürler
Bilgen,narsist

19 Ocak 2013 Cumartesi

İyi ki Doğurmuşum


Yemeğe eşi dostu çağırmışsındır. Sabahtan beri de keyifli bir sofra olsun diye koşturmuşsundur. Dostlar gelir. Herkes sofraya kurulur. Yemekler yenir. Bakarsın ki herşey süper gidiyor, herkesin keyfi yerinde, sen de tatlını alır masanın bir ucuna oturur, yarım yamalak yakalığın sohbeti dinlemeye başlarsın. Tabi bütün gece hiç bu kadar uzun süre oturmadığın için omurgandaki sızıyı fark edersin. Ayaklarında ağrımıştır. Ama olsun, dostlar çoluk çocuk keyifli zaman geçirildi ya, biraz daha gömülürsün sandalyeye, ohhh işte gecenin en keyifli anı ve tuvaletten bir ses gelir;
-         - Annnnnnnneeeeeeeeee bittiiiiiiiiiiii!!!!!
Hiç üstüne alınmazsın. Ne çocuğu ya, senin çocuğun yok ki. Hem daha yaşın kaç? Bu da senin kendi evinde verdiğin bir yemek değil zaten, annenler tatile gittiler sende arkadaşlarını çağırdın.
O ses biraz daha yüksek tonda bir daha duyulur
-         - Annnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnneeeeeeeeeeeeeeeeeee biiiiiitttttttttttttttiiiiiiiiiiiiii!!!!!!

Ne bitti yaa ne bittiiiiii!!!!
O an biri gelse dese ki, “çocuğun götünü ben yıkarım ama 5000TL ni alırım” helali hoş olsun, al kardeşim.
-          -AAAAANNNNNNEEEEEEEEEEEEE!!!!!!
Gülümseyerek kalkarsın sofradan. Omurgandaki ağrı iyice batar, beden oturmak istiyor çünkü. Tuvalete doğru yol alırsın doğduğuna pişman, doğurduğuna pişman bir halde. Tuvalete girersin, klozette seni bekleyen bir yaratık vardır.
-        -  Anne, uzaylılar aslında uzayda yaşıyorlar, diye senin dünyanda olmayan bir muhabbete başlar.
Sen iki büklüm eğilerek taharet musluğuna ulaşmaya çalışırsın, o ise uzaylılarla ilgili tezi üzerine yorumlarını anlatır. Bu o kadar garip bir duygu ki, eğilmişsin iki büklüm birinin boklu kıçını yıkamak için o koca yorgun bedenini süreklemişsin, keyifli bir sohbeti kesmişsin ama o götü yıkadığın için mutlusun.
Teşekkür bile etmeden temizlenmiş yaratık tuvaletten çıkıp gidiyor. Sen tuvaletten salona doğru yorgun ve ağır bedeni sürüklerken içinden diyorsun ki “iyi ki doğurmuşum”