29 Ocak 2015 Perşembe

İşte Bu

Sene 2012. Nefes koçluğunun ikinci bölüm eğitimi için Çeşme’deyim. Ortağım aradı ve dönüşe rezervasyon yaptırma, ben almaya geleceğim seni,dedi.
Eğitimin son günü ortağım geldi. Arabaya bindik, kemerleri bağladık. Çıktık yola.
İzmir’e geldik. Benim ortak, baktım Kocaeli yoluna değil, İzmir’in derinliklerine gidiyor.
-          Hayırdır, dedim
-          Sana bir şey göstereceğim, dedi.
Hava sıcak, trafik berbat, ben yorgunluktan ölüyorum ama ortak bişey gösterecek diye, sesimi çıkarmadan oturuyorum arabada. Ana yol bitti, artık mahalle arasında ilerliyoruz. Mahalle arası bitti, sanayide ilerliyoruz. Bu arada iki de bir de durup yol soruyoruz. Caddeler, sokaklara, sokaklar tek araç geçebilir mahalle arası yollara döndü. Evler gecekondu oldu. Çocuklar sokakta oynar oldu. İzmir’in meşhur kızlarının olduğu yerden çıktık, Ankara’ya sanayiye geldik sanki.
Bir mahalle bakkalının önünde durduk. Arabadan indi. Ben yine yol soracak diye bekliyorum. Geldi kapımı açtı.
-patron insene, dedi.
İndim.
-          Eee nasıl buldun? Dedi.
Etrafıma baktım. Sanayi arkası bir mahalle, eski evler, köşede sinekli bakkal, evlerin arasında kalmış 100m2 hurdalık bir arazi, arazide top oynayan çocuklar. Beynim hem sıcaktan hem de “nasıl buldun” gibi bir yorum sorusuna cevap verme gayreti ile çabalamaktan yandı. Neyi nasıl buldum, diye etrafıma bakınıyorum. Gözüm benim ortağa ilişti. Askerden yeni dönüp otobüsten  inip, daha mahalleye girer girmez, sevdiği kızı gören aşık erkek heyecanı ve gözlerinde ki o parıltı ile birşeye bakıyor. Onun baktığı yere bakıyorum; hiçbirşey yok.
Ceylan gibi sekerek yolun karşısına geçti. Çocukların top oynadığı otlu arazide duran tekerlekleri olmayan otobüsün arkasında gözden kayboldu. Bekledim. Gelmedi. Sırf merakımdan peşinden gittim.
Bişeyin karşısına geçmiş, hayranlıkla seyrediyor. Baktığı şeye baktım. Takriben 30 sene evvel taşıt olarak kullanılan ama şuan tekerlekleri sönmüş, içinde koltuk kalmamış, kaputunda bahar bahçe olmuş bir arabaya bakıyor.
-          Mükemmel di mi?, dedi
Delirdi bu adam diye düşündüm. Bir yandan o hurdanın etrafında dönüp duruyor, bir yandan bana sürekli anlatıyor;
-          Patron biliyorum şimdi gözün korktu ama arabada valla bir şey yok. Hem bu araba 62 model  ve Türkiye’de tek.  Bak direksiyondan vitesli. Bundan başka yok. Bunu sanayiye çektiririz. Rengini krem yapıcam, içine haki renk koltuk koyarız. Arka amblemi düşmüş ama dert değil, bulurum. Düşün bak. Ahmet’in sünnetinde Ahmet’i bununla gezdiririz. Bak bir kullan bunu, keyfini anlayacaksın.
Ve vazgeçmedi. Onu İzmir’den İzmit’e getirtti. Sanayiye çektirdi. Yok orijinal amblemiydi, yok koltuğun kumaşıydı, yok kapının kulpuydu. Dün bilgisayarda resimlerini gördüm arabanın. Mükemmel olmuş.
Ortağıma baktım. İnsanların hurda diye attığı şeyden, bir klasik yarattı. Herkes ondan vazgeçmişken, o vazgeçmedi. Sevgisini, ilgisini, emeğini, enerjisini verdi. Sıradan bir adam ve hurda bir araba hikayesi değil bu. Bu biz insanların sevgimiz ve enerjimiz ile nasıl güzellikler yaratabileceği hikayesi.
Ortağım  yarattı.
Artık sıra bizde…

Bilgen,şükür

21 Ocak 2015 Çarşamba

Veee Beklenen Gün Geliyor

Evet insanoğlu, her yıl heyecanla beklediğiniz zaman geliyor; DOĞUMGÜNÜM.
Şimdiden nasıl bir kutlama yapacağınızı düşündüğünüzü biliyorum. Midenizde kelebekler uçuşuyor, elleriniz titriyor, yanaklarınız al al. Tamam sakin olun, size yardımcı olacağım ne de olsa benim doğumgünüm.
Bu sene fener alayı ya da havai fişek istemiyorum. Öyle 40 gün 40 gece de kutlamayalım. Biliyorum sevinç ve coşkunuza engel olamıyorsunuz ama bu sene şubat programım çok yoğun. Bu sebeple de sade ama eğlenceli bir etkinlik olsun ve lütfen tek günde halledelim kutlamaları.
Bir Bilgen klasiği olarak, açtım google’ı ve baktım, bu sene hangi il olacağım ve bu yaş nasıl geçecek.
37 – KASTAMONU
Aman pek bir övüyorlar Kastamonu’yu google’da. Yok cennetten bir köşeymiş, karmaşadan uzaklaştırıp huzur veriyormuş, göz kamaştırıyormuş. Gezilecek yerleri çok. Pirinci meşhur, sarımsağı meşhur, pidesi meşhur, bakırı meşhur.
Ne müthiş bir sene olacak baksanıza. Hem meşhur olacağım, hem huzur vereceğim, hem pirinç gibi bereketliyim, hem  sarımsak gibi şifa verip hem de lezzet katıyorum. (ayyy çok da terliyip kokacağım galiba)
Heyoooooo, çok heyecanlıyııımmmm

Bilgen,Kastamonu

8 Ocak 2015 Perşembe

SIFIRLANMAK

Hepimizin maşallah bizlerden AKILLI telefonları var.
Resim çekiyoruz, pıt o resmi sosyal medyada paylaşıyoruz. İnternete giriyoruz, yol soruyoruz, yemek tarifi bakıyoruz, saati kuruyoruz, arayan kişiye özel melodi ve resim koyuyoruz. Amaan Yarabbi ne istersen var.
Benimkinin bir de kalemi var. O kalemle notlar alıyorum, bir resmi gördüm mü tak oradan kesip reklamcıma yolluyorum. Uzun bir yazının önemli kısımını işaretleyip ortağıma yolluyorum. Ben yanlış yazıyorum kelimeyi o düzeltiyor. Bugün havanın kaç derece olduğunu söylüyor. Ben oyun oynarken mesaj gelirse, ekran ikiye bölünüyor. Benden akıllı valla.
Bu akıllı telefonların maalesef ilerleyen zamanlarda bir sıkıntıları oluyor; yavaşlıyorlar. Belli bir kapasiteleri var ve sen arkadaşlarla sohbet etmek için harcaman gereken zamanı 3000 tane fotoğraf çekmek için harcadığından telefonunda deposu doluyor.
Bir de teknolojiye aklı eren bir arkadaş dedi ki, “arkada çalışan programları kapatırsan daha hızlı çalışır”. Arkada çalışan programın ne olduğunu sorgulamadım bile. Nasıl yapılacağını göstersin diye verdim telefonu. Düğmeye basılı tuttu ve gün içerisinde kullandığım sosyal medyalar, mail hesabım, hesap makinası, ofis programı filan dizim dizim dizildi ve onları parmağı ile sola attırarak kaldırdı.
Şimdi ben her gece, yatmadan önce, tuşa basıyorum ve gün içinde kullandığım şeyleri sola atarak temizliyorum. Gereksiz yükleri yok ediyorum, onu şarja takıyorum ki ertesi güne o mükemmel hızı ve işlerliği ile başlasın.
Peki ben ne yapıyorum? Ya sen? Sen de kendindeki gereksiz programları kaldırıyor musun? Kendini tüm yüklerini bırakarak mı seni şifalandıracak uykuya dalıyorsun? İnsanoğlunun icad ettiği telefon bile artık kullanmayacağı programı bir daha kullanacağı zamana kadar kaldırıyor. Biliyor ki o program açık kalırsa yavaşlayacak, yorulacak ve ne için yaratıldıysa artık onu yapamayacak. Bu telefonu sen yarattın, onu sıfırlıyorsun da kendini neden sıfırlamıyorsun?
Sıfırlanmanın bin bir yolu var. İster nefes al, ister namaz kıl,ister meditasyon yap, ister reiki yap, ister sadece boş boş dur ama yavaşlamamak için, bozulmamak için, yapmaya geldiğin şeyi yapamaz hale gelmemek için, yaratıldığın halinden başka bir hale bürünmemek için, her gece telefonunla birlikte sende kullanmadığın programlarını kapat.

Bilgen,hiç