29 Ocak 2010 Cuma

Fwd: FW: Gecmis 30 yılın 1000 sarkisi......

Öylesine bastım linke. Son 30 yılın 1000 hit şarkısıymış,pufff!!!

İlk şarkıyı sesi ayarlayamadım bile, sonraki şarkıda telefon çaldı, bir sonrakinde Nuran Teyze meyve getirdi masama, bir türlü dinleyemiyorum şarkıları.

Sonra “wind of change” çalmaya başladı. Birden gözümde 15 yaşındaki halim canlandı. Güzelçamlı sahili, ateşin etrafında oturmuş bir gurup genç. İçimiz kıpır kıpır. Hayallerimiz, ideallerimiz, aşklarımız var. Gülümsedim.

Suratımdaki o aptal gülümseme devam ederken “it’s my life” çalmaya başladı. Jöleli saçlarım, şalvar pantolonlarım, fıstık yeşili ve siyah kareli askım. Iğğğğğ.

Son 30 yılın şarkılarını dinlerken gözümde anılar canlanıyor dostlar. Anılarımdaki insanlardan şuan adam ve kadın diye bahsediyor, emeklilik primlerimiz ve çocukların hastalıklarından konuşuyoruz akşam eğlenmeye nereye gideceğimiz veya yeni çıkan şarkıyı dinleyip dinlemediğimiz yerine.

Şurada doğum günüme 10 gün kala, bana bu yapılmazdı. Oysa ben kendimi daha 15im diye kandırıyordum ne güzel. Ahh Lütfü Abi ahhh, yaktın beni Cuma Cuma.

Allah kahretsin bu şarkıyı da biliyorum!!!!!

Bilgen,hayırlıcumalar
---------- Yönlendirilmiş ileti ----------
Kimden: Taser, Lutfu Tarih: 29 Ocak 2010 08:56Konu: FW: Gecmis 30 yılın 1000 sarkisi......Kime:
MERAKLILARA ÇOK GÜZEL BİR ARŞİV.
Son 30 senenin en sevilen şarkıları, Tam 1000 şarkı. Kendi akışına bırakırsınız 1000 tanesini sıradan çalar.
http://www.welkestijl.nl



25 Ocak 2010 Pazartesi

Bu Yazıya Bi Başlık Bulamadım

O kadar yazdım yazdım, en sonunda kar yağdı.

Dün kalorifere dayandım, sıcak kalorifer bacaklarımı ısıtırken lapa lapa süzülen karı seyrettim. İçimi keyifli bir enerji kapladı. Bir kıpırdanasım geldi. Ahmet’i alıp kardan adam mı yapsam dedim. Gözümde Ahmet’i giydirmeye çalıştığım geldi. Atkısını taktırmayacak, ağlayacak, kendini yere atacak, babaannem içerden söylenecek “çocuğu bu soğukta çıkarma” diye. Hadi tüm engelleri aşıp çıkardım diyelim üşüyecek. Ya üşüdüm diye ağlayacak ya da içeri girmem diye ağlayacak. Oyy oyy.

Allah’tan aklı başında bir insanım ve bazı olayları yaşamadan öngörüm ile atlatabiliyorum. O sebeple camın önünde yağan karı seyretmeye devam ettim.

Geçen hafta sizden iki aile için kömür alınacak diye para istemiştim. Allah razı olsun umduğumdan çok toplandı. İki aileye de kömür alındı. O sırada kalan para ile öğrenci bir kıza yardım yapıldı. Ondan kalan para ile de dul bir bayana gıda alındı, çünkü kömürü valilikten temin edilmişti.

Hay Allah çok yardım edesim var ama bu fırsatı kaçırdım diyorsanız da, bugünde para yollayabilirsiniz, çünkü yaşlı bir teyze ve amca için yakacak ve gıda alacağız.

Hayırlı haftalar

Bilgen,falcıbuhaftansüpergeçicekdedi

Bilgen Uçar Yapıkredi Kocaeli Ford Otosan Şb 24587052 hesap no.

20 Ocak 2010 Çarşamba

İncecikten Bir Kar Yağar

Yıllar önce bir gazeteci “İstanbul’a kar yağmadan Türkiye’ye kış gelmez” demişti. Ne kadar doğru bir laf. Erzurum’da kar 2 metre olur, 5 saniye gösterir geçer, İstanbul’a iki damla kar düşer, dakikalarca popolarının üzerine düşen insanları, tıkanmış köprüyü ve kayan 2 arabayı tekrar tekrar gösterirler.

Ama her şeye rağmen insan yine de bekliyor kar yağmasını. Sabah uyandığında çatıları beyaz görmek istiyor. Karın verdiği dinginliği hissetmek istiyor çevreye baktığında. İçinde kar yağdığı için duyduğu o anlamsız çocuksu sevinci duymak istiyor. Kısaca kar yağsın istiyor insan işte.

Bizde bekliyoruz İstanbul’a kar yağdı, belki bizimde burnumuza iki parça kar düşer diye. Ellerimiz üşüyor, bacaklarımız donuyor ve tabiî ki aklıma fakir fukara geliyor. Diyorum, “Eyy Bilgen Hanım, sen evinde sıcacık oturuyorsun da kar yağsın istiyorsun. Odunu kömürü olmayan, damı akan, evi ısınmayanlar ne istiyor biliyor musun?”

Ve peş peşe iki mesaj geliyor telefonuma,
“Yenge, benim bi ricam var. Senin de çevren geniş. Çok mağdur bi arkadaş var, bir el atalımda 10 torba kömür alalım” diyor Ömer.

“Bilgen Abla, Allah senden ve arkadaşlarından razı olsun tarhanaları sattınız. Elimde biraz daha tarhana var, satabilirseniz yine burada çok fakir bir komşum var ona kömür alıcam” diyor Binnur.

İki damla yaş oturuyor gözüme. Binnur’un kocası asgari ücret alıyor, Binnur da tarhana, kızartma yapıp satıyor. Ömer desen onlardan belki biraz daha iyi durumdadır ama o kadar. Ona rağmen sürekli elleri etraflarının üzerinde, kime ne yapabiliriz, nerden ne buluruz diye uğraşıyorlar. Bense sıradaki şarkı benim olsun, modunda dolanıyorum etrafta.

Haydi, olmaz böyle. Kış geldi. Henüz tam bir sosyal devlet olamadığımızdan birbirimize destek olmalıyız. Gönlünüzden ne koparsa 3-5, kömür alınacak iki aileye.

Ya da Binnur’un tarhanasından alın, hem içiniz ısınır hem de yardım yapmış olursunuz.
(Hoş tarhana alınmasa bile ben toplanan parayı ikiye bölerim yine de)

Bilgen,sizlerlevarım

Yapıkredi Ford Otosan Şb. Bilgen Uçar hesabı Hesap no :24587052
IBAN: TR66 0006 7010 0000 0024 5870 52

19 Ocak 2010 Salı

Küçül de Cebime Gir

Kendimi bildim bileli giyinmek benim için eziyettir. Hatta bu yüzden okul yıllarını pek bir severdim, çünkü forma vardı. Ne giyeceğimiz belliydi; düşünmek yok, renk uyumu derdi yok, oldu olmadı sorunu yok.

Yapı olarak da insanların ne giydiklerinden çok beyinlerinin ve kalplerinin nasıl çalıştığına önem veren o, paçoz guruptan olduğum içinde neden pijamalarımızla bakkala gidemediğimizi veya neden toplantılara eşofmanla giremediğimi de hiç anlamamaktayım.

Giyinmek veya moda takibi gibi konulara karşı olumsuzluğuma birde son zamanlarda gardırobumda yaşadığım sıkıntılar ekleniyor. Neye elimi atsam bol geliyor. Eskiden düğmesini zor iliklediğim pantolonlar şimdi küçülmekte olan ama hala kocaman kalçalarıma düşüyorlar. Pantolonun bacakları da bollaştığından, palyaço kıyafeti giymiş yavru fil durumunda dolanıyorum etrafta.

Elbette 2 beden küçüldüğüm için kendimi çok tebrik ediyorum. Hatta ilk bir beden küçük pantolonumu aldığımda, giyinme kabininde kendimi seyrederken benden 10 yıldır bu haberi bekleyen tüm eşi dostu aramıştım. Ama her ay gidip kendime biraz daha beden numarası küçülmüş pantolon almak da zor geliyor valla. J

Ayy küçül küçül nereye kadar? J

Bilgen,evetşımardım

15 Ocak 2010 Cuma

Ah Şu Vahşi İçgüdüler

Yaşamımızdaki birçok şey bize sunulan öğretilerdir tezine sonuna kadar inanmış bir insan olarak ben, 31 yıl sonra bu fikrimde ciddi değişiklikler yaşamaya başladım.

Eğer Afrika’da doğsaydım başka bir Bilgen, eğer Amerika’da doğsaydım başka bir Bilgen, hepsini bırakın Aslan ailesinin değil de başka bir ailenin kızı olarak doğsaydım bile bana verilecek gelenek görenek ve terbiye ile başka bir Bilgen olacaktım.

Ama iki çocuk büyütmeye çalıştığım şu otuzlu yaşlarımda anladım ki, nerede ve kimin çocuğu olarak doğarsam doğayım, bazı temel şeyler var ki onları bize en basitinde Allah veriyor sırf kadın olduğum için, ya da başka biri için baktığımda erkek olduğu için.

Kendi çocuklarımı da ne öğretirsen öyle olurlar mantığı ile büyütmek için çabaladığımdan, doğru bildiklerimi çocuklarıma sunup, yanlış bildiklerimden uzaklaştırıyorum. Ama ey hat, ne mümkün ki Allah’ın verdiği içgüdüleri yenebilmek.

Bunun en basit örneği ise evimdeki 0-4 yaş arası Elif ve Ahmet.

Asla çocuklara “kız çocuk şunu yapar, bunu yapmaz” veya “erkek çocuk şudur budur” demememize rağmen, Elif hiçbir zaman arabalarla, Ahmet de bebeklerle oynamadı. Elif yemek yapmak, toplamak toparlamak gibi kadınsı eylemleri oyunlarına dökerken ki hani rol model olarak beni görüyor desek Allah var ne yemek yapıyorum ne de temizlik, Ahmet arabalarla oynuyor veya etrafı dağıtmayı görev ediniyor.

Beni en çok üzen ise, evde veya anneanemizde veya babamızda asla silahla ilgili ne bir muhabbet ne bir görsel materyal sunulmuyorken, hatta çocuğa su tabancası bile alırken tabanca şeklinde değil de yunus ya da ona benzer hayvanlar şeklindekini alıyorken, bu bizim evdeki yaratık mandallardan dik açı yapıp, “dan dan” diye etrafındakilerine doğrultup hamle yapıyor.

Tamam anlıyorum, ilkel erkek olarak avlanma güdün var ama benimde annesel korkularım var be çocuğum.

Güzel Allah’ım, şu mübarek Cuma gününde, hepimizin evladını hayırlı kıl, tehlikeden, ilkel içgüdülerinden, hayırsız işlerden uzak tut.

Bilgen,amin

11 Ocak 2010 Pazartesi

Dost Dediğin Her Alemde Dost

Bende günümüz insanlarının yaptıkları birçok şeyi yapan bir concon olarak, tabi ki feysbuktaki o çiftlik oyununa kendimi kaptırdım. Ekiyorum, dikiyorum, para kazandıkça toprak ölçümü arttırıyorum. İneklerim, kuzularım, atlarım, tavuklarım, meyve ağaçlarım ve ekili alanım var.

İşin keyifli yanı ise sadece kendin oynamıyorsun, olabildiğince arkadaşlarını da dahil ediyorsun. Arkadaşın olan insanlardan komşun olmasını istiyorsun. Ne kadar çok komşun olursa o kadar çok puan alıyorsun.

Daha çok puan alabilmen için de komşularının ekinlerini gübrelemen veya komşularına işe yarayacağını düşündüğün hediyeler göndermen gerekiyor. Kısaca iyilik yap iyilik bul mantığı.

Bende hiç üşenmiyorum, her gün yirmi küsur sayıdaki komşumun arazisine girip, ürünlerine gübre serpiyorum, tavuklarını besliyorum ve hediye gönderiyorum. İşlemi yaptığınızda bir sayfa açılıyor ve “Aferin çok fedakarca davranıp arkadaşına yardım ettin. İstersen bu yaptığın iyiliği herkese duyur da insanlar senin ne kadar mükemmel biri olduğunu görsün” tarzı bir yazı çıkıyor. Bizde yapılan iyilik gizlidir; öyle insanların gözüne “bakın ben ne iyi insanım” diye sokulmaz, diye hemen “hayır”a basıyorum. Ne de olsa sağ elin yaptığı yardımı sol elden gizleyeceksin diye öğrettiler bize.

Asıl beni güldüren ise, arkadaş durumum. Kliniğimizin bulunduğu caddeyi daha önceki yazılarımda tanımlamıştım. Sigortacı ve trafik müşavirlerinin bulunduğu bir cadde. Doğal olarak da bu caddede tanıklarımın çoğu okumak yerine küçük yaşlarda hayata atılmış ve şimdi kendi mesleklerinde bir yerlere gelmiş ağır abiler. Birkaçı ile de, ki internet kullanabilen sınırlı kişiler, feyzbukta da arkadaşız; hatta çiftlik oyununda komşuyuz.

Geçen gün biri benim hem sanal hem gerçek komşum olan arkadaşım hakkında kötü şeyler söyleyince ben hemen onun ne kadar vefalı, yardımsever, dostlarını koruyan ve kollayan bir insan olduğundan bahsettim. Allah’tan karşımdaki kişi bu vefanın nerden geldiğini sormadı, yoksa zor olurdu hergün aksatmadan bahçemi gübreliyor demek.

Valla sanaldı gerçekti anlamam ben. Beni destekleyeni desteklerim. Özümde iyi bir insanım ben napıyım.

Bilgen,son28gün

6 Ocak 2010 Çarşamba

Özledim

Eskiden lapa lapa kar yağardı.

Sabah uyanırdım sıcak yatağımda. Ürpererek kalkardım ve camdan dışarı baktığımda, gecenin karanlığının yerini aydınlık bir hava ve bembeyaz karla kaplanmış yerler alırdı.

Eskiden ayva çok olursa çok kar yağacak demekti. Kavakların ucu sararırsa kış uzun olacak demekti.

Kalın kazaklarım, içi kürklü paltolarım vardı. Renkli eldivenlerimi her sene kaybeder, bereme göre yenisini alırdım ya da doğum günümde eldiven gelirdi hediye olarak.

Eskiden üşürdüm. Üşümekten hoşlanmaz bahar gelsin diye beklerdim.

Üşümeyi özledim, lapa lapa yağan karın burnuma konmasını özledim, sabahları arabanın buz tutmuş camını kazımayı özledim…

Offff

Bilgen,gerginim