28 Ağustos 2009 Cuma

Su Gibi Aktı Geçti

Eee Mübareğin bir haftası bitti bile.

Herkes yavaş yavaş alıştı.

Hatta insanlar “Ramazandan sonra şunu yapalım” ya da “Ramazandan sonra buraya gidelim” diye planlar yapmaya başladı bile.

Bizde toplanan son paralar ile bu hafta son kolilerimizi de aldık ve Allah nasip ederse haftaya son dağıtımlarımızı da yapacağız.

Son hesaplarıma göre 85 koliyi aştık. Elimizden geldiğince yerlerine bizzat ulaştırmaya çalıştık. Allah hepimize gani gani sevap yazsın inşallah. Ama bu arada bi konuda hakkınızın helalini isteyeceğim, çünkü yardım yaptığımız aileler küçük hediyeler veriyorlar. Mesela domates sosu yapmış, mesela reçel kaynatmış, yufka açmış. Sen daha koliyi indirene kadar küçük de olsa hemen bi poşete koyup veriyorlar. Ben hepimizin adına alıyorum ve hepimizin adına yiyorum, aman ne olur hakkınızı helal edin.

O zaman, satırlarımı selamlarımla sonlandırır, cumanız mübarek olsun derim.

Bilgen,bugünhiçilhamgelmedi

27 Ağustos 2009 Perşembe

İtirazın Varsa Çık Dışarı

Biz kadınlar ne olursak olalım, illa bir erkeğin himayesinde olmak zorundayız değil mi?

Eskiden babamın kütüğünde ve babamın soyadındaydım.

Sonra evlendim.

Hiç bilmediğim bir ailenin kütüğüne geçtim sırf birini sevdim diye. Uzun bir dönem ise bir türlü adımla birlikte söyleyemediğim bir soyadım oldu.

Bir gurup insan beni Aslan olarak bildi. Bir türlü Uçar’ı söyleyemediler. Bir gurup insan ise beni Uçar olarak bildi ve Aslan’ı söyleyemediler.

Şimdi yeniden Aslan’ım. Yine kütüğümü yine soyadım değişti. Evlenirken yaptığım bir sürü resmi işlemi yeniden yapmam gerekiyor. Bankalara, nüfusa, kafenin kapanışını yaptığım için elektrik, su, doğalgaz idaresine boşandığımı ispatlamam gerekiyor.

Ben birçok erkekten daha sağlam bir insanken, birçok erkekten çok daha fazla şu dünyada işe yararken, sırf ayakta işeyemiyorum ve vidaları iyice sıkamıyorum diye, bir başkasının himayesinden bir diğerine geçiyorum. Tüm resmi eziyetleri çekiyorum.

Neden biz kadınlar kendi soylarında kalamıyor anlamıyorum? Neden bize ait bir kimlik, bir oluşum yok. Mecbur muyum ben illa bir erkek ile anılmaya? Ben kendi başıma da bir bireyim, her şeyi bırak insanım. Neden illa birilerinin kızı yada karısı olarak anılmak zorundayım? (Babacım seni çok seviyorum. Bu seninle ilgili bir konu değil, daha çok evrensel. İyi ki senin kızın olmuşum.)

Yemin ediyorum bütün feminist damarlarım kabardı bugün.

Bilgen,hadilililililiyar

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Huuuu Prens Nerdesiiiinn

Bu sene sahurda Allah biliyor ya hiç dini sohbetler istemiyor canım. O yüzden bir yandan sağlıklı sahur yemeğimi yerken, bir yandan da film filan bulmaya çalışıyorum.

Geçen akşam işte böyle zapinglerken Orhan Gencebay-Gülşen Bubikoğlu ikilisinin unutulmaz filmi “Leyle ile Mecnun”a rastladım.

Bunlar daha çok küçükken bir derviş geliyor ve onların sevgisinin saf sevgi olduğunu söylüyor. Onlar adına bir hurma ağacı dikiyor. “Sevginiz büyüdükçe bu ağaç da büyüyecek, yeşerecek” diyor.

Onlar büyüyor, ağaç büyüyor. Hatta kızın kötü babası ağacı kestiriyor ama onların sevgisi çok büyük olduğu için ağaç yeniden diriliyor.

Düşünüyorum da, biz neden böyle büyük aşklar yaşayamıyoruz? Neden bizi bu kadar tamamlayacak birileri yok? İlk aylar herkes Leyla İle Mecnun’ken, neden zaman ilerledikçe Ayşe ile Ahmet oluyorlar? Neden ilişkiler sıradanlaşıyor, aşk, heyecan ve hatta sevgi ölüyor?

Madem gerçek hayatta bu tarz ilişkiler yok, neden bize hep bu masalları anlatıp, boş yere hayal kurmamızı sağlıyorlar? 5 yaşından beri beyaz atlı prensi bekleyip, 30 yaşınıza geldiğinizde böyle birinin olmadığını kabul etmek kolay mı sanıyorsunuz?

Ya da

Aslında bunların hepsi vardır.

Sadece ilişki başladığında hurma ağacı ekmiyoruzdur. Ağacı ekmediğimiz için doğal olarak sevgiye güç verecek kaynak kalmıyor.

Evet evet, beyaz atlı prens yalan değil. Sorun ağaç ekmiyor olmamız.

Bilgen,şapşalprenses

21 Ağustos 2009 Cuma

RECEP, ŞABAN, RAMAZANNN

Ramazanın ilk günlerinde bizim caddeyi çok seviyorum.

Belki de İzmit’in en işlek caddesi olmasına rağmen, ramazanın ilk günü hele mesai zamanının ilk saatlerinde huzurlu bir sessizlik kaplıyor caddeyi. Trafik çok sakin, dükkan sahiplerinin çoğu daha gelmemiş, gelen de gayet boş gözlerle bakıyor etrafa yani kısaca herkes de bir dinginlik mevcut.

Ama biliyorum ki öğlene doğru her şey eski halini alacak. Trafik karışacak, esnaf çalışmaya başlayacak, bankacılar oflayacak. Hele akşamüstüne doğru ise erkek milletinde bir sinir başlayacak. Sanki oruç dediğin nefsini terbiye, sabrı öğrenme değilmiş gibi çatacak, kalp kıracak yer arayacaklar.

Ben o yüzden ramazanın ortalarına kadar gündüz vakti erkeklerle pek muhatap olmam. Mümkün olduğunca uzak dururum, iş yapmam, sohbet etmem. Yapılacak iş varsa da ramazanın 15 den sonraya uzatmaya bakarım. Çünkü erkek vücudu ancak 15 gün sonra kendine geliyor, açlığa alışıyor, sabretmeyi öğreniyor.

Neyse daha ilk günden feministliğim tutup da sataşmayım erkeklere.

Hepimize hayırlı ramazanlar, keyifli iftarlar, tok tutucu sahurlar…

Bilgen,susadım

20 Ağustos 2009 Perşembe

Ayrılık da Sevdaya Dahil

Karşımda hüzünlü gözlerle bana bakıyordu.

“Hani kızgın yağ elinize sıçrar da eliniz yanar, canınız acır ya Bilgen Hanım, kalbimin acısının yanında o acı ne ki” dedi.

“Madem seviyorsun, madem bu kadar kalbin acıyor, o zaman neden ayrıldın?” dedim.

Bilirim ki en zorudur severken ayrılmak.

Kendi doğruların vardır ve doğruların için tırnaktan eti koparırsın. Başın diktir ama kalbin bin parça. Seni sen yapan değerleri yitirdiğin gün ölürsün asıl ama bu ölümden de beterdir. Çünkü ölmezsin, ölemezsin.

Tek istediğin birilerinin seni uyuşturması ve bu acı bittiğinde yeniden ayıltmasıdır.

Ama kimse seni uyuşturamaz. Dimdik ayakta durman gerekir. Sabahları uyanmalı, günlük işlerini yapmalı, işe gitmeli, eşine dostuna vakit ayırmalı ve akşam olduğunda yeniden uyumalısın.

Tezgâhın üzerinde onun için aldığın kahvenin kutusunu görürsün ya da kullandığı havluyu. Birden ellin ayağın boşalır. Elin telefona gider, “yok ben sensiz yaşayamayacağım” demek istersin; arayamazsın. İçin acır. Gözyaşlarına hakim olamazsın. Yastığının altında hâlâ t-shirtü duruyordur ve sen hâlâ o t-shirte sarılarak uyuyorsundur. Gözyaşların t-shirtü ıslatır. “Sen doğru olanı yaptın” der beynin kalbine. “Zaten seni seviyorsa, doğrularına değer verecektir. Kendine olan saygını kaybetmeni o da istemeyecektir ve eğer seni gerçekten seviyorsa bir gün çıkacaktır karşına. Elini uzatacaktır sana ve bir daha hiç bırakmayacaksındır o eli.”

Ama çok için acır be kardeşim, çok için acır.

Diyemedim tabi ki. Yılların bana öğrettiği ve benim de sonuna kadar inandığım cümleyi söyledim;

“Eğer kısmetin oysa Şam’da bile olsa kavuşursunuz, ama zaten kısmetin değilse zincirlerle bağlansanız bile ayrılırsınız. Allah hayırlı olanı versin, doğru yoldan ayırmasın”

Bilgen,pamukprenses

17 Ağustos 2009 Pazartesi

17

Bugün Mete Amca geldi.

Onu en son gördüğümde, İzmit’te lapa lapa kar yağıyrdu. Kaldırımlar, şehir içinden geçen tren yolu, evlerin çatıları, ağaçların dalları bembeyazdı.

Sırtımda temiz çamaşırlarımın olduğu sırt çantam, başımda berem, ellerimde gri eldivenlerim, üzerinde tüm üniversite hayatımı birlikte geçirdiğim o zamanın modası olan panço bir kaban ve ayaklarımda CAT botlar. Yolculuk İstanbul’a. Yaş 17.

Mete Amca, İzmit Tren Garı’nın müdürü idi. Tam garın ortasında kocaman bir odası vardı. Odasının yerleri ağaç kaplıydı. Odanın ortasında demir bir soba dururdu ve o soba odaya girer girmez insanın içini ısıtırdı. Devlet Malzeme Ofisinden alınmış demir kocaman bir masası, masansın arkasında duvarda asılı deri sumen, sumenin üstünde Atatürk’ün resmi ve eski yaylı misafir koltukları vardı. En sevdiğim şey ise, tren gelinceye kadar onun odasında oturmaktı. O yaylı koltuklara hızlı bir şekilde oturur, yayların beni birkaç kez sallamasına izin verirdim.

Ara sıra masanın üzerinde duran kırmızı çevirmeli telefon çalardı. Mete Amca telefon ile konuşurken elinde tuttuğu bir ucu mavi, diğer ucu kırmızı kurşun kalemle onardı.

Bugün bana baktı ve “Bana hâlâ talebeymişsin gibi geliyor” dedi.

Sanki yüzyıl geçti üzerinden.

Mete Amca emekli oldu.

Tren garı ise restoran.

Artık lapa lapa kar da yağmıyor.

Ama ben kendimi hâlâ 17 hissediyorum.

Bilgen,yuhyaniiiii

Not: Ramazan yardımı için para gönderenlere çoooook teşekkür. Biz sizlerle varız J
Hâlâ elini cebine atamamış pamuk elliler, hesap no aşağıdadır.

Bilgen Uçar, Yapıkredi Ford Otosan Şb. 24587052

13 Ağustos 2009 Perşembe

BUGÜN NE YESEM???

Kışın kaloriferin önüne oturur, sırtımı doğalgaz sıcağına yaslar, sayesinde edindiğim dostlarımla uzun kış sohbetleri yapardık.

İçeriden mis gibi yemek kokusu ve tabak tıkırtısı gelirdi.

Kimi zaman kendimi kasada oturan şişko kebapçılar gibi hissetsem de, aslında bakıldığında çok kısa da sürse, ben çok keyif aldım.

Gün geldi başımı soğuk camına yaslayıp ağladım, kimi zaman müziği sonuna kadar açıp dans ettim gizliden alkol sokup dostlarla uzun masalarda şenlendik, kız dedikoduları yaptık, güzel insanlarla tanıştık, yeni dostlar edindik, yemek yaptık, bulaşık yıkadık, baklava açtık, saatlerce masada oturup hesap kitap yaptık.

Ama her şeyin bir bitişi olduğu gibi, “Bizce”nin de bitme vakti geldi.

14 Ağustos Cuma son günümüz.

Uğurlar olsun…

Bilgen,dayanabilirim

11 Ağustos 2009 Salı

KUTU KUTU PENSEE

Yengemler yufkaları yapmışlar, Şükolar da ev makarnalarını kesmişler bugün. Tarhanalar zaten önceden hazırlanmıştı ramazan için.

Ramazan geliyor diye içim kıpır kıpır zaten. Rahat batıyor ya bana, illa bir iş çıkarmalıyım kendime, koşturmalıyım, yardım etmeliyim, milletin derdini dert edinmeliyim.

Ramazan yardımı için çıkıp fiyat araştırması yapsam mı, etrafa haber salsam mı kimler sıkıntıda bu sene yoksa daha erken mi diye düşünürken, benden rahatsız olmasın sevgili arkadaşım Nilay aradı, “ee hadi bişey yapmıyor muyuz, ne kaldı ramazana” diye.

Bu sene diğer beş seneden farklı olarak, paketlerimizi kendimiz oluşturduk. Geçen yıllarda marketlerden aldıklarımızı veriyorduk bildiğiniz gibi. Ama özellikle geçen sene, içerik çok yetersizdi ve bazı ailelere ikişer paket dağıtmak zorunda kaldık.

İstedik ki bu sene, adam gibi olsun, verdiğimiz ailede gözümüz arkada kalmasın, başka paketlere de ihtiyaç duymasın ve naçizane kadın başımıza bir erzak listesi yaptık.

Paket fiyatımız, 24 TL.

Geçen seneden bilenler bilir, bilmeyenler için tekrarlıyorum.

Amaç yardım yapmak. Çevremizdekilere el uzatmak. Bu tarz şeyler yardım olmadan destek olmadan olmuyor maalesef. Desteklerinizi para olarak verebilirsiniz, kendi kutunuzu oluşturursunuz onu dağıtabiliriz, yardıma ihtiyacı olan çevrenizdeki insanları bildirebilirsiniz, bizi hiç karıştırmazsınız kendiniz alır kendiniz verirsiniz. Yeter ki bir yardım hareketi olsun. Ramazanın ruhuna yaraşır bir dayanışma olsun. Bir kutuya paran yetmez yettiği kadarını verirsin, belki elinin altında 10 fakir aile vardır da onların isimlerini verirsin. Ama hadi bir şeyler yapalım. Biraz kımıldayalım.

Sıkıntıdayız, para yok diyoruz. Para yok, yeni araba almak veya dışarıda yemek yemek için para yok; oysa birçok insanın ekmek almak için parası yok. Yani gerçekten sıkıntıdalar…

Allah hiçbirimizi dara düşürmesin, ele muhtaç etmesin, yardım gelecek mi diye kapılardan baktırmasın.

Kolide neler olduğu, benim ve Nilaycığımın hesap numaraları aşağıda yazılı.

Haydiiii pamuk eller cebeeeee

Bilgen,yardımmeleğimisinmübarek

Bilgen Uçar, Yapı Kredi Ford Otosan Şb hesap no: 24587052 (zaten hepinizde var J )
Nilay Akçelik Yapı Kredi Ford Otosan Şb hesap no: 21650187

Koli:
Pirinç 1kg
K.mercimek 1kg
Nohut 900gr.
Yeşil Mercimek 900gr
Bulgur 900gr.
Of Çay 0,5kg
Olin Yağ 2lt
Filiz Makarna 1 paket
Söke Un 2 kg
Toz şeker 1kg

7 Ağustos 2009 Cuma

LÜLAPARK

Geçen akşam, aklıma esti biraderle birlikte bebeleri alıp lunaparka götürdük.

Lunaparklar hiç değişmemiş.

Pamuk helvacı, baloncu, çekirdekçi, çarpışan arabalar, saçları jöleleri 19-25 yaş arası kendilerince çok şık giyinen erkekler, 15-20 yaş arası çarpıcı renklerde giyinip sürekli kıkırdayan kızlar, bütün sülaleyi alıp getirmiş olan ve kaynananın dırdırından bıkıp arkadan arkadan yürüyen aile reisleri, kırk yılda bir dışarı çıkmanın keyfini çıkarmaya çalışan ve göz ucuyla da acaba daha ne istesem yapar diye habire kocasını kesen ablalar, çocuklar eğlensin diye getirdik havasında olup dünyada onun çocuğundan başka bir şey yokmuş gibi davranan ebeveynler, çarpışan arabalarda kestikleri kıza çarpan lavuklar ve o lavukları dövecek olan kızın abisi/babası.

Ne de olsa içimdeki çocuk hâlâ ölmediğinden ve adrenalin patlamalarını pek bir sevdiğimden, ben de lunaparktaki oyuncaklara binmek ve çığlık çığlığa bağırmak istedim. Hele bir tanesi vardı ki, ters döndürüyor, çeviriyor, ayyy süper yani.

Jetonu aldım, oyuncağın pistine çıktım. Koltuğuna oturdum. Hayır oturamadım. Denedim. Olmadı. Koltuğa sığmadım.

Geldiğim gibi yine, mağrur adımlarla mekânı terk ettim. Başım dik, alnım açık, kilom yerinde.

Anladım ki o gece uzun vadeli hedefler yerine kendime kısa vadeli zayıflama hedefleri koymalıyım. Önümdeki ilk hedef o oyuncağın koltuğuna oturmak.

Hayırlı cumalar,
Bilgen,buişburadabitmez

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Yeniden...

Kitap okumak iyidir. Faydalıdır. Eğiticidir ve uzmanlar tarafından desteklenir.

Ama kitap dediğinde çeşit çeşittir.

Kimi kitap vardır ki, tam sana göredir. Elinden bırakamazsın. Hem biran evvel bitsin dersin hem de bitecek diye ödün kopar. Elinde bu tarz bir kitap varken, herkese kitap okumanın ne kadar keyifli olduğunu anlatırsın.

Kimi kitap da vardır ki, kendi özünde kusursuzdur ama sana hitap etmez. Bir türlü dolanamazsın satırların arasında, kelimeler bitmek bilmez, bilgi boğar, kahramanlar sıkar. Hiç okuyasın gelmez. Ama birileri sana kitap okumanın ne kadar güzel olduğunu anlattığı için ısrarla okumaya çalışırsın. Bir müddet kendini suçlarsın keyif alamadığın için. Herkes bu kadar keyif alırken senin kültür seviyen mi kitap okumaya uygun değil diye düşünürsün. Denersin denersin. Denedikçe sıkılırsın, yorulursun, mutlusuzlaşırsın. Okumak gibi keyifli bir eylem zorunluluğa dönüşür. Elinde kitabınla gezer durursun, ama okumazsın. Kitabın var mı; var işte elimde.

Sonra fark edersin ki, kitap okumak güzel ama seçtiğin kitap yanlış. Hitap ettiği kitle için çok güzel olan kitabı, bırakmaya karar verirsin.

Ya belli bir süre kitap okumak istemezsin

Ya da sana hitap eden başka bir kitabı seçersin.

Evet işte evlilikte böyle.

Allah herkese okudukça keyif alacağı kitap nasip etsin. (Amin)

Bilgen Aslan, yeniden