30 Aralık 2014 Salı

HO HO HO

Sene oluyor 2015.
Bu tarihi söylerken bile kendimi Yıldız Savaşları filminde bir tarihte hissediyorum.
2015
İnsanın ağzını dolduruyor söylerken.
İnşallah kalbimizi de
Cebimizi de
İliklerimizi de
Ruhumuzu da doldurur. (Neden doldurmasın ki?)
Amin

Bilgen,queentara

21 Aralık 2014 Pazar

Dünya Gerçekten Küçük Mü?

Yıllarrrr yıllaarrr önceydi. Bir sevgilim var.(Düşün ne kadar uzuuuun zaman önce) Nasıl aşığım anlatamam. Gözüm hiçbir şey görmüyor. Midemde sürekli kelebekler, kalbim hep bir çarpıntı halinde. Aradığında heyecandan telefonu açamıyorum.
Küçük şehirdeyiz. Sokakta rahat gezemiyorsun, bir yerde rahat yemek yiyemiyorsun. Nereye gitsek biri ile ya selamlaşıyoruz ya rastlaşıyoruz.
-          Damalı eşşek gibiyiz, nereye gitsek biri çıkıyor karşımıza, diyor. Tabi ben o zamanlar kişisel gelişimdi, nefesti, koçluktu gibi şeylerden bihaber olduğumdan;
-          Neysek onu çekiyoruz; enerjimizi yükseltelim gibi şeyler söyleyemiyorum. Onun yerine kader deyip, daralıyorum, utanıyorum. Valla ünlülerin ne çektiğini o zamanlar anlamıştım.
Mevsimlerden yaz, Açıkhava konserleri başlamış. Hem şehirden biraz uzaklaşalım hem de bizi tanımayan insanların olduğu bir yerde olalım, dedik ve Candan Erçetin’in konserine bilet aldık.
Çıktık yola, nasıl keyfimiz yerinde. Gözlerimizin içi gülüyor. Egosal kimliklerimizi yaşadığımız il sınırında bırakmışız, iki küçük çocuk gibiyiz. Mekâna geldik. Atmosfer nefis, herkes keyifli, kimse dönüp bize bakmıyor, kimse bizimle ilgilenmiyor. Biletlerimizi verdik, yerimizi gördük.
-          Sen yerimize geç, ben bir su alayım, susarsın sen; dedi ve büfeye doğru yürüdü ve ben daha bir aşık oldum.
Kanatlandım ve uçarak yerimize geçtim. Tabi sıranın başındakilerden özür dileyerek yerime geçtim, tam oturacağım, arkadan bir ses;
-          Aaaaa Bilgen Halam da burda. Hallaaaaaa hallaaaaaaa burdayız!!!!
Keşke o an yaşadığım duyguyu anlatacak bir kelime olsaydı.
Dün de ailem ve dostlarla yine İstanbul’a konsere gittik. Kalabalık kuyrukta ilerlerken bir baktım, kuzenlerim. Biraz daha ilerledik, eski işyerimden arkadaşlar. Yerimize oturduk, ön koltukta komşularım. Herkes gülümsedi birbirine, “Dünya ne küçük” dediler.
Ahh be dünya, madem bu kadar küçüksün, ben neden kuzenlerle karşılaşıyorum da Brad Pitt ile karşılaşmıyorum?
Ya ben bu Brad’i gerçekten istemiyor muyum acaba?

Bilgen,aklımdaçılgınsorular

13 Aralık 2014 Cumartesi

Ben İstedim Bir Göz, Allah Verdi Göz Göz

Kocaeli Büyükşehir ya, trafiği de büyük.
Çocukları almak için kırmızı ışıkların, yılbaşı ışıkları gibi gecede parladığı trafiğin içinde gitme çabasındayken “bu artık böyle olmaz” dedim kendi kendime. “Bu trafiğe bir çözüm bulmalıyım”
Bu trafik sorununu kimle görüşsem ki derken, “Nevzat Doğan’a anlatmalıyım bunu” dedim.
Nevzat Doğan İzmit Belediye Başkanı. Kendisini tanımam etmem. Çevremde onu tanıyıp benimle görüştürecek biri var mı bilmem, çünkü hiç sormamışım belediye başkanını tanıyor musunuz, diye. Ayrıca bu trafik işine O mu bakıyor, onu da bilmem. Benim tek bildiğim, iş-ev-çocukların okulu Bermuda Şeytan Üçgenin de habire ya bir billboardda yada bir köprüde, kendisinin yaptığı bir icraatı yada duyuruyu görüyorum. Benim bürokrasi ve politika bilgim sınırlı olduğundan normal vatandaşlık duygumla hareket ettim; kimin yapacağını bilmiyorsan; kimin yapacağını bileni bul. Nevzat Bey trafiği çözemiyorsa bile, kimin çözeceğini biliyordur.
Nevzat Doğan’la görüşme talebimi oluşturdum, Evren’e yolladım.
Ertesi gün, bir kontrol için bir hastaneye gittim.
Koridorun sonundaki odanın zilini çalın, sizi içeri alacaklar, oradaki hemşire ilgilenecek sizinle, dediler.
Koridorun sonuna gittim. Kapıda Nevzat Doğan, yanında 2 adam. Gülümsedim. Girişken bir tip gibi görünmeme rağmen, yanında iki adam olup da onlarla sohbet eden birinin de lafını “dün ben sizinle görüşmek istedim, aa bak karşımdasın” diye de pek bölmem. Ayrıca ben kapıda karşılaşmak istememiştim. Ona anlatabileceğim, beni dinleyip ilgileneceği bir şekilde karşılaşmak istemiştim. Demek daha vakti gelmedi, dedim ve talebimi bir daha gözden geçirip, yeniden ilettim.
Kapıyı açtılar, hemşire beni karşıladı, içeride bir odaya götürdü ve beklememi söyledi.
Oturdum bekliyorum Nevzat Doğan geldi. Selamlaştık.
Aaaa bir baktım, tam istediğim ortam. Sessiz oda, adam karşımda, öyle duruyoruz. Hani demek talebi biraz daha zorlasam, adam diyecek ki “Bilgen Hanım, bir şey anlatacakmışsınız bana, haber geldi” diyecek. Evren’i de o kadar yormamak gerek diye, kendimi tanıtıp, sıkıntıyı Nevzat Bey’e aktardım. Büyük bir kibarlıkla beni dinledi. Süreci ve projeyi anlattı. Vatandaş olarak benim ne yapmam gerektiğini ve kendisinin de ne yapacağını anlattı.
Nevzat Bey gittikten sonra, koltuğa oturdum, arkama yaslandım. Nasıl isteyeceğini bilirsen, olmaması imkansız, dedim kendi kendime ve gülümsedim.
Ahhh sevgili Brad Pitt, dayan çok az kaldı.

Bilgen,deli

1 Aralık 2014 Pazartesi

Eşşeğin Sağlam Kazıkta Mı?

Hayatıma dönüp baktım da bu akşam, inanmadığım hiçbirşeyi yapmamışım. Öz dediğin şey iyiyi, işe yarayanı, güzeli paylaşmak ister. Biz cahilce buluruz ama başım ağrıyor dediğinde, arkadaşının sana verdiği o küçük mavi hap arkadaşın tarafından kullanılmıştır ve işe yaradığı için sana sunuluyordur. (İstisnai durumlar kaideyi bozmaz)
İnandığım şey içinde kimseyi sıkboğaz etmemişim. Ben yolumda yürümüşüm, isteyen yolunu benimkiyle birleştirmiş.
Mesela boşandıktan sonra beni en çok endişelendiren şey, ben ölürsem çocuklarım ne olacak korkusuydu. Hemen onlara “büyüyen çocuk sigortası” yaptım. Öldüğümde kimse yerimi dolduramaz ama en azından bakacak olan kişiye hem aylık para veriyordu hem de çocuklarımın kumbarasına para atıyordu. Evlatlarım bakan kişiden eziyet görseler bile 18 yaşına geldiklerinde “eeee senle mi uğraşacağım bee” deyip, sigortadan parasını alıp kendilerine bir hayat kurabilirlerdi.
Eski eşimle çocukların masraflarını bölüştük ve o sağ olsun okul taksitleri ve harcamalarını üstlendi. Şeytan dürttü beni gene. Bu adam ölürse çocukların okul taksitleri bana kalacak. Evladımdır, sağ omzum yorulsa sol omzumda taşırım ama önlemini almak varken neden yorulayım ki? Eski eşime “okul poliçesi”nden bahsettim. Eğer adamcağız ölürse, üniversite bitene kadar çocukların tüm okul masrafları karşılanacak.
Benim zaten yaptığım iş gereği mesleki sorumluluk sigortam var. Babama, kuzene de yaptım. Benim şeytan yine dürttü beni; eski eşime de yaptırdım. İş bu, kaza olur bela olur. Hele bir de ölümlü kaza olur, sen suçlusun derler, tazminat ödetirler. Adam malı mülkü tazminata yatırmasın çocuklara bir şey kalsın dedim. ( yaa bir tek eski eş evlenir de malı mülkü yeni eşine yaparsa durumuna karşılık bir sigorta bulamadım. Ama araştırıyorum. En kötü ihtimal her sene adama hayat sigortası yaptırıp mirasçısı olarak çocukları göstereceğim)
Bankadan kredi çektiğim için zaten hayat sigortası yaptım kendime. Ölürüm kalırım, daha kırkım çıkmadan banka dayanmasın anamın babamın kapısına. Kuş gibi uçtu gitti desinler.
Arabamın kaskosu, trafiği zaten var.
Evimin daskı var ki deprem en korktuğumuz felaket. Ayrıca eve konut sigortası da yaptım. Tüm gün evde değiliz, hırsızı var uğursuzu var, doğalgazı patlatabilen, suyu açık unutabilen komşusu var. Ayrıca poliçemin içinde evime gelen misafire evimde bir şey olması halinde hastane masraflarını karşılama maddesi de ekledim. Misafirdir şimdi, ayıp olur. Gelecek benim evimde Ahmet’le boğuşurken bacağını kıracak; ben alıp misafirimi hemen en iyi hastaneye götürüp; taburcu olurken “koy cüzdanını cebine burada senin paran geçmez” diyeceğim. Şanım yürüsün.
Kış geldi, okullarda salgın hastalıklar başladı. Çocukları doktora götürüyorsun. Ssklıyız ama üstüne bir ton para veriyoruz. Oturdum hesapladım, şu kadar götürsem şu kadar öderim, poliçenin de bedeli bu. Tamamdır, dedim ve “tamamlayıcı sağlık poliçesi” yaptım.
İşyerimin zaten yangın poliçesi var. Hırsızlıktı, seldi, suydu, terör olayıydı hepsi var. Ayrıca ülkemde artık insanlar tazminat davalarına uyandıkları için beni çalışanıma, müşterime, hatta müşteri olmayıp bir şey sormak için bile işyerime girip ayağı kayıp düşüp kafasını kırıp bana “yerler ıslak o yüzden düştüm, tazminat ödeyecek bana” diyene bile karşı beni koruyacak maddeler koydum.
Bir insan bir mesleği yaptığında bakacaksın, o mesleğini hayatına nasıl yansıtmış. Sigara içme ölürsün, diyen doktorun cebinde sigara mı var? Finans dergilerinde para tüyoları veren köşe yazarı senin banka hesabın kaç haneli?
Herkes ekmeğin karın doğurduğunu bilir ama bir tek ekmeği yiyenin karnı doyar. Bakacaksın, bu adam ekmeğin faydalarını ve doyuruculuğunu biliyor mu, yoksa ekmeği yiyor mu? Yiyen adama yanaşacaksın, çünkü o nasıl yendiğini biliyor.
Yolunuz açık, enerjiniz yüksek olsun.

Bilgen,sigortacınız

28 Kasım 2014 Cuma

Zaman Makinası

Bugün sabah işlerimi bitirdim ve artık dibi bembeyaz çıkmış saçlarımı boyatmak için kuaförüme gittim.
Yaklaşık 15 yıldır aynı kuaföre gidiyorum. Çok şık bir salon. Paris ya da Milano ile kapışır. Dekorasyonu iki senede bir yenilenir. Duvarlar, zemin, masalar, aynalar, tuvaletler.
Saçıma boyam sürülmüş, manikür odasına giderken lavaboya uğradım.
Lavabonun bir ana giriş kapısı var. Bir de içeride iki adet tuvalet kapısı var. Bu iki kapı normalden küçüktürler. Herşey değişir, bir tek o kapıların dar ölçüleri değişmez. Ben 15 yıldır, sağ taraftaki kapıyı kullanırım. Yine o kapıdan girdim.
Şaşırdım.
Çıktım,bir daha girdim.
Olmadı.
Bir daha çıktım girdim.
Aaaaa, yan dönmeden ya da herhangi bir açı almadan düz girebildim o kapıdan. Son 10 yıldır o kapıdan ya yan girdim, ya değişik açılar vererek girdim.
İnanamadım bir daha çıktım girdim.
Sonra aklıma bu kapıdan düz girdiğim 15 yıl öncesi geldi. İngiltere’den dönmüştüm. Ailemden başka tanıdığım kimse yoktu. Lise arkadaşlarım Adapazarı’nda, üniversite arkadaşlarım İstanbul’daydı. O kadar sıkılıyordum ki… Yüzüm asıldı.
Elim, kapı kilidinin girdiği yuvaya gitti. Gelinliğimi bu yuvaya taktırmıştım. Allahtan yırtılmamıştı ama gelinlikle tuvalete gitmek riskli diye gelinliği çıkarırken rujum tam gelinliğimin önüne bulaşmıştı. Pratik zekasını kullanan Nalan oraya ruj dağılmasın diye oje sürmüştü. Personel kapıda gelin bağı yapmıştı. Ne güzeldim o gün, nasıl keyifliydi. İçim neşe ile doldu; gülümsedim.
Ama en kötüsü hamileyken ki halimdi. O zaman yan girmekte işe yaramamış, kilit yuvasına gömleği taktırmıştım. Orada hemen yırtılan yerini diktiler. Ne güzeldi hamile olmak ya, sallana sallana yürüyordum. En keyiflisi, bebeğim hep benimleydi. Meraktan ölüyordum, neye benzeyecek, beni sevecek mi diye.
Sonra boşandım…
Sonra arkadaşların düğünleri oldu.
Kardeşim evlendi.
İş yemekleri oldu.
Bugün o kapıya baktım. 15 yıl öteye gittim, geldim. Meğer dedim Suat dükkana zaman makinası koymuş. İşte NLP budur. Hemen eğitimler yada çalışmalarda anlatılmak üzere şu bir kaç dakikayı aklıma kazıdım. :))))
Değişmeyen tek şey vardı, aynada bana bakan o güzeller güzeli kadın.

Bilgen,ohhhiyikivarım

22 Kasım 2014 Cumartesi

Okudum Büyüdüm Ninni

Uzun zamandır gözüme takılıyordu kütüphanem. Bugün hazır evdeyim deyip tüm kitaplarımı indirdim.
Ne çok kitabım var. Dua kitapları, zayıflama kitapları, siyasi kitaplar, şiir kitapları, aşk romanları, tarihi romanlar, felsefe kitapları, seyahat ve yol kitapları ve son yıllarda ise bir sürü kişisel gelişim kitapları.
Ne çok okumuşum. Hayır, okudum da ne oldu? Hala her pilav pişirişimde tane tane olmuyor, hala açma börek ya da baklava yapamıyorum. Karnı acıkmış ve pilav isteyen çocuğa Yunan Mitolojisi mi vereceğim?
Bu İngilizcede böyle benim için. İlkokuldan beri İngilizce çok önemli dediler, İngilizce kurslarına gittim, özel okulda okudum. Hatta işe girerken İngilizcem yeterli olmadı diye babam beni İngiltere’ye bile gönderdi okusun kızım, öğrensin diye. Gittim. Öğrendim.
21 yaşından beri çalışıyorum ve 15 yıllık iş hayatımda sadece 3 kere İngilizce konuştum. İlki Ford’da çalışırken Ken’e eczanenin yerini tarif ettim. İkincisi, bir dönem bakıcı buluyorduk ailelere; o dönem Çinli bir bayana bakıcı verdim, onunla İngilizce konuştum. Üçüncü olarak da geçen dükkâna yabancı uyruklu bir müşteri geldi; onun Dask sigortasıyla, sağlık sigortasını kestim. İşte bu kadar.
Şimdi oturup düşünüyorum da, babam bana harcadığı bu paraları altın yapıp kenara koysaydı adamcağız çok rahat bir dükkân alırdı. Verirdik dükkânı kiraya, ohhhhh gezerdik tozardık.
Şimdi bende var 2 çocuk. Bu gidişle 10 sene sonra 2 dükkan parasını yavrularımın eğitimi için gömmüş olacağız. Okutmasak da biriktirip dükkân mı alsak? Ahmet şimdiden “ben çalışmayacağım” diyor. Elif de Afrika’ya filan gidecekmiş, vahşi hayvanları incelemeye. En azından dükkânın kirasını yollarız ona çocuk rahat rahat gezsin oralarda, araştırma filan yapsın.
Ayyyy bilemedim şimdi, okutsan bir dert, okutmasan bir dert.
Bildiğim tek şey var ev işleri bana göre değil, bak aklımı nasıl karıştırıyor.
Tövbe estağfurullah.

Bilgen,kafagitti

13 Ekim 2014 Pazartesi

Sevimli!!!

Pantolonu, kenarlarından tuttu ve bana göstermek için havaya kaldırdı.
-          Bu sana olur dedi
Bir gösterdiği pantolona baktım, bir koca kıçıma baktım.
-          Olmaz dedim.
Elinde pantolonla yanıma geldi. Sanırım olabilirliğini göstermek için, pantolonun düğmesini göbek deliğime dayandı, düğmenin olduğu parçanın dikiş kısmını belimde bir yere dayadı.
-          Bak gördün mü, dedi. Sen kendini çok iri sanıyorsun ama değilsin. Sadece önünde sevimli bir göbeğin var.
Bir satıcı kadına baktım, bir de SEVİMLİ dediği göbeğime.
Sevimli mi?!!! Göbeğim mi?!!
Zavallı kadın, dedim içinden, para için ne yalanlar söylüyor. Bana bakıyor ve iri bir kadın görmüyor. Göbeğime bakıyor ve sevimli diyor. Üzüldüm kadıncağız için, hiç denemeden aldım pantolonu.
-          Boş yere surat asıyorsun. O pantolon sana olacak. Alman bedeni o ve 46 sı sana olur.
-          Tatlım, bırak Almanı, bütün Avrupa birleşse, ben 46 bedene giremem, dedim en sonunda kadının kulağına diğer müşteriler duymasın diye.
Hayretle suratıma baktı. Sanki Adriana Lima’yım da, 46 beden olmaz diyorum, kadın o kadar şaşkın ve bu aptal inancımdaki ısrarımdan da bıkmış bir bakış fırlattı bana.
-          Sen 50 beden ver bana, nolur nolmaz, dedim.
-          Aaaaaaa yok artık, sen 50 beden değilsin. Ne sanıyorsun kendini? Dedi.
Allah’ım kadın delirtecek beni. Gözüne perde mi inmiş, uyuşturucu mu almış, dün geceden uykusuz mu kalmış, nedir anlamadım gitti. Koca göbeğime sevimli diyor, iri bedenime utanmasa balıketi dicek. Kime bakıyor ne görüyor anlamadım ki!!!
Ben 48 bedene ikna ettim kendisini ve aldım.
Sabah giydim.
Kadın haklı.
Almanlar tekstilde ilerlemeli.
Benim sevimli bir göbeğim var.
Kendimden başka hiç kimse beni acımasızca yargılayamaz.

Bilgen,beklepodyumlargeliyorum

27 Eylül 2014 Cumartesi

İki Kapaklı Dolabım

Henüz tüm yazlık ve kışlık giysilerimin dolaplarda asılı duracağı kadar büyük bir giyinme odam olmadığından, her Türk kadını gibi, mevsim geçişlerinde giysi yer transferi yapıyorum.
Bugün de işte bu transferi gerçekleştirdim. Yazlıklar kalktı yerine kışlıklar kondu.
Her sene yılda iki kere tekrarlanan bu devrim niteliğindeki çalışmada, beni hayrete düşüren, dolap kapasitem ve atılacak giysi potansiyelim.
Her sene yılda iki kere, sadece iki kapağı ve 4 rafı olan gardırobumdan en az iki battal boy çöp torbası verilecek kıyafet çıkıyor. Dolabımda kalanlara bakıyorum, vereceklerime bakıyorum bir de zavallı dolabımın kapasitesine bakıyorum. Kendime şaşıyorum. Sezon başında zaten iki torba kıyafet vererek bu dolabı boşaltmamış mıydım ben; bir sezonda yine iki torbalık kıyafeti nasıl doldurdum?
Bazı sezon başlarında vermeye kıyamadığım kıyafetlerim oluyordu. Onlar dolapta, yeni gelenler dolapta; hatta yeni gelenler dolaba sığmadıkları için koltuğun üstünde. Dağınık bir oda, aradığınız bulamadığın sıkış sıkış bir dolap. Aynı hayatlarımız gibi.
Evet aynı hayatlarımız gibi. Kapasitemiz belli; biz bu alana bir şeyler koyuyoruz. Kendi aldıklarımızı(beklentilerimiz), hediye gelenleri(hayalkırıklıkları), ödünç aldıklarımızı(acılar), annemizin evinden arakladıklarımızı(stres). Kapasitemiz dolmaya başlıyor. Omuzlarımız, başımız ağrıyor. Daha sinirli, daha gergin oluyoruz. Kaçıp gidesimiz, çığlık atasımız, herkesi bir boğasımız geliyor; çünkü artık dolap doldu. Artık yazlık/kışlık yapma zamanı. Yılda en az iki kere, herşeyi yatağın üzerine döküp; işe yarayanları yeniden rafa koyma;işe yaramayanları da verme zamanı.
İnsan bazen vermesi gereken işe yaramayanı vermeye kıyamıyor. Ya yenisi gelmezse diyor, ya yenisi istediğim gibi olmazsa diyor, ya onun yeri hep boş kalırsa diyor. Korkuyor. Korktukça onu dolabın daha diplerine saklıyor. Oysa ihtiyacın olan sana hep gelicek, hep geldi. İhtiyacın olanı etkin şekilde dolabına yerleştirebilmen ve aradığında kolayca uzanıp alman için o dolabı boşaltman lazım. İşe yaramayanları torbaya koyman ve işe yaracak birilerine gidebilmesi için vermen lazım.
Rafları boşaltman, odayı havalandırman, yeni sezona hazır olman lazım.
Hadi, kendin için, gitmesi gerekenlere izin ver. Sev, affet ve NEFES al.

Bilgen,hoşgeldin

15 Eylül 2014 Pazartesi

Değişim Rüzgarları

Geçen hafta nasıl başardım bilmem dizimi sakatladım ve perşembeden pazartesiye kadar, salonumdaki üçlü koltukta yattım.
Eeee can sıkıntısı tabi ne yapmalı ne yapmalı derken gençliğimin sevdiğim dizilerinden Sex and The City dizisinin serisini buldum ve 4 gün boyunca 30 lu yaşlarında Newyork’lu 4 bekar kızın maceralarını seyrettim. Elbiseleri, markaları, aşklarını seyrettim. Seyrettikçe elbiselere, ayakkabılara, incecik vücutlara heveslendim. Hatta dizim iyileşir iyileşmez hemen alışverişe çıktım. Kendime topuklu ayakkabı, son moda takılar, kirpikleri uzun gösteren rimel, teni yumuşacık yapan kremler, cilt bakım ürünleri ve tabiki makyaj malzemeleri aldım.
İlk gün süslendim ofise gittim.
Ofisimizde bir yönetim odamız var ve o odayı sevgili ortağım Bülent ile paylaşıyorum. Bilgisayar ekranından her kafamı kaldırdığımda, onun sevgi dolu yüzünü görüyorum. Tabi sevgi dolu yüzü yanında siyah sakallarını, esmer tenini de unutmamak lazım. (Ama Allah var ofisteki en şık adam o) Artık onun hareketlerini o kadar kanıksadım ki, elimi koltuğun koluna onun attığı gibi atıyorum. Hatta bazen onun sakallarını sıvazlama hareketini yüzüme yapıyorum sıkıldığımda. Benim süslenmiş halimi görünce; “Hayırdır, bir yere mi gidicen?” dedi.
İkinci gün Bülent’in yanında ofisteki kızlara baktım. Makyaj yok, kotun üstüne tshirt giyen bizim ofise çalışmaya gelmiş. Sedef biraz şık ve havalıydı ama çoğunluğun yanında o da sönüktü.
Üçüncü gün bende yine makyajsız, crocslarım ve kotumla işe gittim. Her şey eski haline döndü.
Bir kez daha anladım ki hangi enerji alanında yaşarsan o enerjiye dönüşürsün. Şişmanlarla gezersen şişmanlarsın, zenginlerle gezersen zenginleşirsin, depresif insanlarla gezersen depresyona girersin. Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim hesabı işte.
Hmmmm,o zaman Bülent’e dönüşmemek için ne yapacağım?
Enerji alanımı değiştireceğim.
Yaşasın değişim.

Bilgen,themelek

25 Ağustos 2014 Pazartesi

BENİ NEFES BOZDU

-       Çok iyi bir hocaymış, birlikte gidelim istersen, dedi.
-       Süpeer olur, dedim. Neye bakıyor?
-       Valla ne derdin varsa söylüyorsun, bakıyor işte. İşte mi sıkıntı, aşkta mı, sağlık mı? Neyse söyle bakıyor
Ah nasıl da severim falcıları, medyumları, hocaları. Özellikle kafam karışıksa, işin içinden çıkamıyorsam, ne seçeceğimi bilmiyorsam, kavuşamıyorsam, ayrılamıyorsam, korkuyorsam, huzursuzsam, geleceğin ne getireceği beni endişelendiriyorsa, daha iyisini istiyorsam ama elimdekini de kaybetmekten korkuyorsam işte bu noktada birinin çıkıp “herşey çok güzel olacak” demesi beni, hani kumsalda terliğini çıkarırsın denize girmek için ve sıcak kuma basarsın. Birkaç adım sonra ayaklarının altı fena yanar. Bir ayağını kaldırırsın öbürü yanar, onu kaldırırsın öbürü yanar. Bir yandan yavru ceylan gibi sektirerek denize doğru gidersin, bir yandan  terliği şezlongun orda çıkardığına küfredersin, bir yandan canının acısı artar. En nihayetinde ilk dalgaya ulaşırsın ve teninden çıkan “tısss” sesini duyarsın. Kalbinin atışı yavaşlar, vücudun gevşer. İşte beni aynı böyle rahatlatıyor onların “herşey güzel olacak” demesi.
Eve gittim.
Düşündüm
Düşündüm
Düşündüm
Adamın karşısına geçip ne diyeceğim???
-       Derdin ne evladım? Diyecek
-       Valla aklıma bir dert gelmiyor, ortaya karışık bakamıyor musunuz? mu diyeceğim.
Olur mu canım dedim kendi kendime, dertsiz, endişesiz, sıkıntısız insan mı olur!!!!
Sonra fark ettim ki, ben ne zamandır falcıya da gitmiyorum. Arkadaşlar, çevir fincanı bakalım dediklerinde baktırıyorum. Onda da hep aynı şeyler “herşey çok güzel”.
Bütün dertciklerimin çaresi bende. Bütün yol ayrımlarının gideceği yol benim. Bütün endişeler zihnimin senaryosu. Tüm korkular öğrendiğim bilgiler. Tüm sevgililer dolu içim çünkü ben zaten sevgiyim. Geçmiş yaşandı ve bitti. Gelecek zaten güzelliklerle dolu. An ise mükemmel.
Ahhh nefes ahhh, bir insan bu kadar dinginleştirilir mi? Ne diyeceğim şimdi ben hocaya???

Bilgen,aşk

23 Temmuz 2014 Çarşamba

Eyvaaahh, Evde Kaldım!!!!!

Daha 16 yaşında.
Çok beğendiği bir poğaçanın tarifini almış ve pişirdi.
-         -  Nasıl olmuş, dedi
-         - Mükemmel, dedim
-        -  Ohh iyi evde kalmayacağım, dedi şakayla karışık bir kahkaha atarak.
Birden gözümde sülale büyüklerim canlandı.
-        -  Kahveyi köpüklü pişirmezsen evde kalırsın
-         - Yemek yapamayan kadını, adam ne yapsın
-         - Kadın dediğin alımlı olur, koca bulmak istiyorsan biraz kendine bakacaksın
Güldüm.
Kocayı ben bulacağım, adam beni beğensin diye çabalayacağım, kendimden ödün vereceğim, yorgunluktan gebereceğim, kendimi beğendirmek için didineceğim.
Kahvemde köpüklüydü, yemeklerim de lezzetliydi. Saçlarım boyalı, kahkahalarım şendi. Olmadı olmadı olmadı.
Kendimizi düşürdüğümüz değersizliğe bak. Biri var ve o kişi beni beğensin ve ALSIN diye çabalamaya bak. Ee peki sevgili sülale büyüklerim, ben bu kadar değersizsem ve değerli olmak için bir adama ihtiyacım varken; ayrıca kendimi bu kadar olduğum gibi sevmeyip, sürekli sevilmek için çabalıyorken; sevgili kocam/sevgilim beni nasıl sevip değer verecek, daha ben kendimi sevmiyor ve değer vermiyorken?
Bu işler yemekle, kahveyle, hizmetle olsaydı; benim evimin önünden Sultanbeyli’ye kadar adam kuyruğu olurdu. Oysa hayatımıza giren herkes bizim küçük aynalarımız ve bize kendimizi gösteriyor. Sevdiğim her adam da bana kendimi gösterdi. O zamanlar aynalarımın beni yansıttığını bilmediğimden, gördüklerim canımı acıttı, kalbimi kırdı, küfürler ettim, isyan ettim. Şimdi ise bana göstermeye çalıştıkları yansımalarım için hepsine teşekkür ediyorum. Hepsi beni; şimdi ki ben yaptı.
Yaradan, bizi yaratıp, ruhumuza kendi ruhundan üfledi. 99 adının hepsinden bir parçada bize verdi. Ben ruhumda Ondan bir parça taşırken, nasıl kendimi değersiz görebilirim ve yarattığı her insanda da Ondan bir parça varken nasıl kibre ve büyüklüğe girebilirim? Nasıl sen – ben diye ayırabilirim? Nasıl sana “kötü” diğerine “iyi” diyebilirim? Nasıl “istemiyorum seni” deyip arkamı dönebilirim? Tüm bu söylediklerimi aslında kendime söylüyorum.
Kendimi de, herkesi de seviyorum. Ben de herkes de çok değerli.
Offff, düşünsenize benim yansımam olacak sevgiliyi?!! MÜKEMMEEELLLL.( aynı benim gibi, aynı kendi gibi, aynı Yaradan gibi)
Kandiliniz mübarek, gönlünüz aşkla dolsun…
Herkes gerçek aş(ı)k olsun.

Bilgen,themelek

29 Mayıs 2014 Perşembe

Kalite Dediğin Nedir??

O zamanlar üniversitedeyim.
Uzun boylu, ince belli, güzeller güzeli bir kızım.(Bunun konumuzla alakası yok, sadece kendime hatırlattım.)
Kalite Yönetimi dersi miydi, İşletme dersi miydi, yalan olmasın, hocamız dedi ki
-          Mercedes mi daha kalitelidir, Toros mu?
-          Mercedes, dedik hep bir ağızdan.
-          Eğer bir dağ köyünde yaşıyor olsanız ve ürünlerinizi şehre aracınız ile getiriyor olsanız; Toros mu tercihiniz olur Mercedes mi?
-          Toros, dedik hep bir ağızdan.
-          O zaman bir ürüne “kaliteli” demek için, bulunduğun şartlarda senin ihtiyacını ne kadar karşıladığı ve bu ihtiyaç sürecinde ne kadar dayandığı önemlidir, demişti.
Geçen gün muhteşem ötesi, harikulade olduğu söylenilen Windows 8 ile boğuşurken anladım ki bu yazılım benim işime yaramıyor. Şarkıları istediğim gibi çalamıyorum, dosyalara hakim olamıyorum, aradığımı bulamıyorum. Her şeyi bırak madem bu kadar süper ötesi yazılımsın, ben neden “spider soliter” oynamak için bu oyunu başka bir yerden indirmek zorundayım!!! Neden? Neden? Neden?
Nerde Windows 7 görsem, hemen başına oturuyorum ve “spider soliter” açıyorum. Ağlamak geliyor içimden. Annesinin sevgi dolu koynunu, zengin bir adam için bırakmış fakir kız gibiyim. Belki lüks değil, belki havalı değil ama ben Windows 7 min o sevgi dolu, huzur veren oyunlarını özlüyorum. Müzik listesi oluşturup 15 yıldır alıştığım şekilde şarkılarımı çalmayı özlüyorum.
Windows 7 mi geri istiyorum, “spider soliter”imi istiyorum, annemin kucağını istiyorum.

Bilgen,offff

15 Mayıs 2014 Perşembe

SOMA İÇİN NE YAPMALI

Bazen acı o kadar büyük olur ki nutku tutulur insanın. Eli kalkmaz, kalbi atmaz, dili oynamaz. Nefes bile alamaz olur. Çünkü aldığı her nefeste acı büyüdükçe büyür, içi yandıkça yanar. Ateşin alevine dayanamaz bedeni.
İşte böyle oldu.
Acı büyük.
Kayıp büyük.
Ölene ayrı yanıyor can, geride kalana ayrı yanıyor.
Yanıyor da yanıyor.
Ağladım çare olmadı. Medyayı, sosyal paylaşımları, meslek odalarının bilirkişilerin paylaşımlarını takip ettim. Halkın beddualarını dinledim. Yok çare olmuyor.
Haydi arkadaşlar, oturarak, beddua ederek, küfrederek, kahrolduk diyerek olmaz.
Bir şey yapmalıyız.
Bir daha yaşanmaması için ne yapabiliriz?
Geride kalanlar için ne yapabiliriz?
Ağladığımız, küfrettiğimiz, oturduğumuz yerden ona buna beddualar ettiğimiz yeter. Artık bir şey yapmak için hareket edelim.
Düşünüyorum, ben Bilgen olarak bunun bir daha yaşanmaması için ve geride kalanlar için ne yapabilirim.
Birçoğumuz sivil toplum örgütlerindeyiz, derneğiz, vakıfız. Birçoğumuz meslek odalarındayız, bilirkişiyiz. Birçoğumuzun maddi durumu iyi. Birçoğumuz hükümete yakın tanıdıklara sahibiz.
Hadi arkadaşlar bir şey yapalım. Oturmakla, ahkâm kesmekle olmuyor bu işler.
Yardım kuruluşlarına mı destek verelim?
Biz bir oluşum içinde mi olalım?
Benim aklım durdu, nutkum durdu.
Hadi bugün söylenmek yerine fikir üretin.
Ne yapabiliriz?

Bilgen,……..

12 Mayıs 2014 Pazartesi

MUCİZELER KURSU


Yaşamınıza huzur, mutluluk, bolluk, sevgi, denge ve bütünlüğün gelmesine,
Limitli bilinç yapısından, mucizelerin mümkün olduğu bilince geçmeye,
Mucizeleri yaşamaya ve fark etmeye,
Geçmişin ve geleceğin etkilerinden kurtulup AN’ı deneyimlemeye
Hazır mısınız?


Mucizeler Kursu Nedir?
Mucizeler Kursu zihnin özgürleşmesi ile gerçekleşen bir bilinç dönüşüm çalışmasıdır. Sadece sevgi olduğumuz gerçeğine uyanış, Öz’e ve Sevgi’ye dönüş yolculuğudur. Huzur, mutluluk, sevgi gibi içimizdeki kaynaklara erişmemizi sağlar, içsel bilgeliği ortaya çıkarır. Dünyaya yüklediğimiz anlamlardan başlayıp, yaşama bakış açımızdan fiziksel koşullarımıza kadar her şeyi etkiler.
Mucizeler Kursu 365 dersten oluşur. Her ders bir gün için tasarlanmıştır. Dersler gün içerisinde günlük yaşam akışınızı etkilemeden sadece dersleri içinizden tekrarlayarak yapılır. Kursun sunduğu güçlü zihin eğitimi, zihninize; anda kalma, bütünlüğü ve özünüzün varlığını hissetme halini yerleştirir.
Kurs, hiç bir hazırlık veya özel çalışma gerektirmez. Önceden bir uygulama yapmış olmanıza gerek yoktur. Kurs herkese her zaman uygundur.
Mucizeler Kursu tamamen ruhsal bir süreçtir. Fakat modern bilimsel gelişmeler kursun derslerini doğrular niteliktedir. Aslında kurs, ruhun bilimini ve bilgisini sunmaktadır. Ve sunduğu bu bilgiyi, Kursun sistemini takip eden her insan için erişilebilir kılmaktadır.
Çağımızda Eckhart Tolle, Marianne Williamson, Oprah Winfrey gibi dünyaca ünlü yazar ve düşünürler Mucizeler Kursu’ndan ilham almışlardır.
Kursun giriş bölümünde, kurs şu şekilde özetlenmektedir;
Bu kurs, mucizeler kursudur. Seçmeli ders değildir. Sınıfı geçmek için alınması zorunludur.  Gönüllü olan şey, sizin onu alma zamanınızdır. Özgür iradeniz vardır. Ama bu, kursun içeriğini sizin oluşturacağınız anlamına gelmez. Size verilen zaman diliminde, ne kadarını alacağınızı seçme hakkınız olduğu anlamına gelir.
Kurs, sevginin anlamını öğretmeyi amaçlamaz çünkü o, öğretilebilecek her şeyi aşar. Fakat bu kurs, sevginin sürekli olarak var oluşunun farkına varabilmenizin önündeki engelleri kaldırır. Sevgi bilinci, sizin doğal mirasınızdır. Sevginin tersi korkudur. Fakat her şeyi kapsayanın karşıtı olamaz.
Bu yüzden bu kurs şu şekilde özetlenebilir:

Gerçek olan tehdit edilemez.
Gerçek olmayan var olamaz.
Burada Tanrı'nın Huzuru yatar.


Mucizeler Kursu Okulu
Mucizeler Kursu Okulu, Mucizeler Kursu’nu özgün Türkçe çevirisi ile uygulayan ve gruplar açarak paylaşan kişilerin oluşturduğu bir gruptur. Okul, 2010 yılından beri özgün çevirisi ile çalışma grupları oluşturmakta ve Kurs Liderleri yetiştirmektedir. Mucizeler Kursu Okulu’nun Kurs Liderleri Türkiye’nin her yerinde gruplar açarak Bilgi’yi paylaşmaya devam etmektedir.
www.mucizelerkursuokulu.com


 



Kurs Lideri: BİLGEN ASLAN
Başlangıç Tarihi: 20/05/2014
Yer: KOCAELİ NFS OFİS
Adres:ÇARŞIYAPI AVM F3 İZMİT KOCAELİ

İletişim: 532 746 9302


Not: Çalışma bir yıl boyunca her hafta aynı gün yapılacaktır. Derse gelemediğiniz günleri ders notları ve ses kayıtlarından takip edebilirsiniz. 

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Nasıl İsticeeez??

Bugün Hıdırellez.
Çocukluğumdan beri her Hıdırellez akşamı eş dost akraba toplanır gülün dibine dileklerimizi yazar ya da çizer gömerdik.
Bir gurup duvar dibinde çömelip çekirdek çitlerken; daha cesur olanlar yanan ateşin üstünden atlardı. Orta yaşa ulaşmış olan mahalle sakinleri de ateşinde üstünden atlayanların aşk hayatları ile çekirdek çitleyenlerin eğitim hayatlarını en ufak ayrıntısına tartışırlardı.
Dileklerin kabul olduğu söylenirdi kulaktan kulağa çünkü bu gece Hızır Aleyhisselam sokaklarda dolanır; Yaradan’a iletecek dilek ararmış. Eyyy güzel Rabbim, o hep vermek istiyor da biz almasını bilmiyoruz; derdi yaşlılar.
İşte size vermek isteyen Yaradan’dan alma yöntemi;
Dileğinize konsantre olun. Diyelim ki dileğiniz borçlarım bitsin. Borçlarınızın bittiği ana odaklanın. Borçsuz olduğunuz anı düşünün. O omuzlarınızdaki rahatlamayı. Ne yapardınız, nasıl hissederdiniz borcunuz bittiğinde. O duyguyu hissedin ve kağıda dökün hislerinizi ama borcunuz bitmiş gibi.
“Çok rahatım;tüm borçlarım bitti. Artık harcadığımdan daha fazlasını kazanıyorum. Oğlanın istediği tatile gideceğiz bu yaz, biletleri aldım bile” gibi sanki şuanda borçsuzmuşsunuz gibi olmalı cümleleriniz ve o durumun verdiği duygular.
İsteğiniz aşksa gene sanki o aşkın içindeymişsiniz gibi hissederek yazın uzun uzun.
“Boylu poslu kapı gibi bir sevgilim var. Temiz kalpli, güldüğünde gözlerinin içi gülüyor. Kendine güvenen biri. Çocukları da çok seviyor.” Gibi sanki var ve şuan hayatınızda; hadi hissedin onu.
İstediğin ne?
Sadece ne istediğine odaklan ve o istediğinin sana ne hissettireceğine bak. Dileğini beyaz kağıda ona sahipmişsin gibi yaz ve yerine getirmesi gönder Yaradan’a.

Bilgen;sadeceisteyeter

4 Mayıs 2014 Pazar

Bir Daha Mı? TÖÖVBBEEE

Otogarın önünde Nermin’i öptüm ve O aracıyla devam etti Söğüt’e.
Eskişehir Otogarı’na girdim.
Sağ kolda otobüs firmaları, sol kolda bir süs havuzu ve devasa bekleme salonu.
Firmaların olduğu renkli, ışıklı koridora girdim. Sırtımda çantam, bakışlarım Efetur gibi kentime ait otobüs firmalarının isimlerini arıyor.
Ama yok.
“Ankara Ankara Ankara” diye bağırıyor solda bir adam.
“İzmir İzmir İzmir” diyor öbürü.
İleride ki ise “Bursa Bursa Bursa” diyor
Hepsi kendilerine ait ili 3 kez tekrar ediyor ama kimse “Kocaeli” demiyor. Hatta hiçbir tabelada yazmıyor. Büyükşehir otogarında, sırtında bebesi ile kalakalmış Türkan Şoray gibiydim. Kocamı kan davasında kaybetmiş; oğlumu bu kötü kaderden kurtarmak için köydeki bağı bahçeyi muhtara bırakıp buraya gelmiştim.
Sırtımdaki çanta ağırlaştı, ışıklar yoğunlaştı, bu makus kader iyiden iyiye omuzlarıma çöktü. Duvarın dibine çöküp “oy benim dertli başım, ben nere gidem” diye feryat edip, sessiz sessiz ağlayacakken önümde iki yol belirdi ya gazinocular kralıyla tanışacaktım ve assolist olacaktım yada acentelerden birine yanaşıp Kocaeli otobüsü soracaktım.
Birine yanaştım, sordum. Onlar Ağrı’ya gidiyormuş ki zaten Patnos bana tanıdık gelmişti, ilerideki bir firmayı gösterdi.
Dediği firmaya gittim. Saat 9 da otobüs olduğunu söyledi.( içsesim: off daha 3 saat var; keşke şarkıcı olmayı seçseydin)
-          Tamam bir bilet lütfen, dedim
-          Ama bay yanı, dedi
-          Olsun canım, adam napıcak bana yolda, dedim
-          Sizin için sorun yok da ya bay sizinle oturmak istemezse, dedi
-          Benimle oturmak isteyen bir bay bulun o zaman dedim
-          Ben nasıl bulayım onu hanımefendi, dedi.(içses: bu adam beni bişeyle mi yüzleştiriyor?)
Adam beni 12 deki otobüse ikna etmeye çalıştı ama maymunun gözü açıldı ya, olmaz dedim başka bir firmaya gittim.
Sevimli bir kız oturuyordu bankoda
-Kocaeli’ne bir bilet lütfen, dedim
- 19:30 arabamız var
- Süpper, bir bilet istiyorum.
-Ama yer yoooook, dedi espiri yaptığını sanarak
Gülümsedim.
Derin bir nefes aldım.
-          Ben beceremedim Allah’ım, sana bırakıyorum, dedim.
Gece bitmeden evimdeydim.
Bazen sadece bırakmak gerekiyor.

Bilgen,themelek

22 Nisan 2014 Salı

Denizi Kokluyorum Gözlerim Kapalı

Arabamdan indim.
Deniz kokuyor.
Gözlerimi kapattım ve esen rüzgarın getirdiği deniz kokusunu çektim içime dolu dolu.
Kumsaldaydım sanki. Güneş gözlerimi kamaştırıyor. Ayaklarım sıcak kumlarda yavaş yavaş ısınmaya başladı. 32 beden aldığım yeni bikinim nasıl da yakışmış, güneş yağından parlamış bedenime. Şezlonga serdiğim yumuşacık havluya uzandım. Hmmmm rüzgar yeniden deniz kokusunu getirdi burnuma. Güneş bedenimi ısıtıyor. Allah’tan şu ılık rüzgar var da bunalmıyor insan.
Kitabımı çıkardım çantamdan. Bu da nasıl güzel bir kitap, nasıl sürükleyici. Resmen satırlarının arasında kayboluyorum. Ruhum romandaki kahraman oluyor ve bende yaşıyorum orada yaşananları. Hatta kitaptan kafamı kaldırdığımda birkaç saniye burada mıyım, orda mıyım çıkaramıyorum.
Tam kitabımın satırlarına gömülüyorken, denizden çıkan o şeye gözüm takılıyor. Islak kısa saçları güneşin ışıklarını yansıtıyor etrafa. Su damlaları hiç bırakmak istemiyormuşçasına yavaş yavaş süzülüyor denizden tüm ihtişamı ile çıkan bedeninden. Geniş omuzlarının gölgesi artık dizlerine gelmiş dalgalara yansıyor. O nasıl bir karın kası, nasıl düzgün bacaklar. Ah be güzel Allah’ım bazılarını yaratırken nasıl da özenmiş, her detayında nasıl da zaman harcamışsın.
Suları süzüle süzüle kumsalda ilerliyor.
İlerliyor
İlerliyor
İlerliyor
Başımda duruyor.
Islak saçlarını sallayıp ıslatıyor beni. Ben ıslanmaktan irkilmişken, eğilip alnımdan öpüyor.
-          Nerde kaldın tatlım, deniz çok güzel, girsene sende diyor.
Arkadan Elif’in sesi geliyor
-          Anne hadi, girsene içeri, seni bekliyorum.
Gözlerimi açıyorum.
Arabadan çantamı, bilgisayar çantamı, montumu, çocukların çantalarını, market torbalarını alıp ağır adımlarla eve doğru yürüyorum.

Bilgen,hoşgeldinyaz

6 Nisan 2014 Pazar

YAPTIM OLDU


Ben 30 yıldır profesyonel şişmanım.

30 yıldır gitmediğim diyetisyen, içmediğim hap, uygulamadığım diyet kalmadı.

Aklım almıyor ki o masum ve keyif veren Nutella neden kötü olsun? Patates kızartmasının, mayonezin ya da suflenin ne günahı var?

Neden bu göbeğim erimiyor ve kalçalarım gün geçtikçe büyüyor???

Çünkü, zavallı ben sanıyordum ki beni şişmanlatan yediklerim.

Çünkü sanıyordum ki diyet yaparsam zayıflarım.

Çünkü ben sanıyordum sebze az kalorili, tatlı ise dünyadaki en büyük günah.

Artık biliyorum ki, yediklerim değil beni şişmanlatan, ZİHNİM.

Şimdi her gören diyor ki nasıl yaptın, yuh o tatlıyı da mı yiyeceksin, pide de mi serbest??????

Artık bunu zayıflamak isteyenlere de öğretme zamanı. Benim yolculuğum devam ediyor; siz de bu yolda yürümek ister misiniz?

26 – 27 Nisan 2014 de Zayıflama Kursu’muz başlıyor.

Ayrıntılar için;

6 Şubat 2014 Perşembe

Ama Baştan Söylemek Lazım

saat 08:30 cep telefonum çaldı.
- nevsahfidan mı? dedi
biraz uyku sersemi, biraz mahmur ama sabahın köründe bile bir nefes dostuna yardım etmenin verdiği şevkle
-evet, buyrun, nasıl yardımcı olabilirim? dedim
-ne tür fidanlarınız var? dedi
-anlamadım?
-ne tür fidanlarınız var? biz meyve bakıyoruz.
-biz fidancı değiliz
-nevsahfidan değil mi?
-evet
-meyve fidanı var mı?
-beyefendi nevsahfidan değil, nevşah fidan. burası fideci değil, bir kişisel gelişim merkezi.
-meyve fidesi yok mu?
-yok
-kiraz fidesini kaça veriyorsunuz?
-biz fideci değiliz. fide satmıyoruz. biz kişisel gelişim merkeziyiz.
-kiraz yok yani
-yok
-gelir mi?
-kişisel gelişimin ne olduğunu biliyor musunuz?
-fide yok sizde.
-evet
-başta söylesene bacım, bu kadar konuşturuyorsun beni
hobaaaaaa, hadi hayırlı cumalar

bilgen,themelek

20 Ocak 2014 Pazartesi

Kader Diyemezsin, Sen Kendin Ettin

Eeee Bilgen Hanım, gördün mü sen kaderin oyununu?
Sendin di mi özgürlük diye ölüp biten? Yok şehirdışında okuyacağım, yok yurtdışında yaşayacağım, yok ayrı evde oturacağım, yok hemen evlenmem, yok tatile arkadaşlarımla giderim. Hep bir özgür kız özentiliği.
Şimdi ne oldu?
O sekiz yaşındaki Elif Hanım karşına geçti ve dedi ki,
“biz kızlarla konuştuk, Çarşamba günü okuldan kaçacağız. Kızlarla dünyayı gezmeye karar verdik.”
“akşam eve dönecek misiniz peki Elifcim, ona göre yemek hazırlayayım”
“hayır dönmeyeceğiz tabi ki, otel kiralayacağız”
“çok hoş annecim”
“otel pahalıymış anne, daha sonra ev bulacağız. Gezmekten yorulunca evde kalacağız”
“ee ben seni özleyeceğim tatlım”
“ev tutacağız dedim ya anne oraya gelirsiniz. Hem Nehir’in ve Derinsu’nun annesi de gelir”
“çok hoş evladım da, paranız yok, bunları nasıl yapacaksınız?”
“hepimiz 200 lira vereceğiz, 1000 olacak. Yetmez mi?”
“yeter tabi tatlım, yetmez mi? Ama ben diyorum ki gündüzleri gezin, gece gene herkes evine dönsün, olmaz mı?”
“off anne olmaz öyle”

Bilgen,kulkurarkadergülermiş

16 Ocak 2014 Perşembe

Heyecanla Bekliyorum

Yaş otuzu geçince, her gelen yaşı sevgiyle kabul etmek için hep bir şeyler ekledim başına, sonuna ve bir konsept belirledim kutlamalar için.
Mesela 34 yaşıma bastığımda kocaman, şaşalı bir parti verdim. İnsanların beni aldıkları hediyelerle şımartmalarına izin verdim ve dedim ki “Artık 34 yaşındayım, ben İstanbul’um. Fethim zor, fatihim tek”. Bütün yılda bu keyifle geçirdim, tabi ne fatih geldi ne de fetih oldu.
Sonra yaş oldu 35. Dedim ki “Ben İzmir’im. Hep sıcak, hep neşeli”. İzmir konsepti olarak da kimseden maddi hediye kabul etmedim, dedim ki herkes bir şey düşünecek ve yapacak. Gerçekten çok yaratıcı hediyeler aldım ve sımsıcak dostluklar, bol kahkahalarla tam adı gibi geçti.
Evet doğumgünüm geliyor ve biliyorum kutlamalar için şimdiden sizde de heyecan başladı. Acaba bu sene Bilgen’e nasıl bir konsepte sunacağız tebriklerimizi diyorsunuz.
Yaş 36 oluyor bu sene. Konsepti buldum; “ikinci 18”
36 hangi ile denk geliyorsa da o ilin özellikleriyle de bu yaşa uygun slogan bulacağım kendime, dedim.
Googleda 36 neresi diye baktım.
KARS
Eski kaşarı ve kazı meşhur!!!!!!
Allah’ım beni nasıl bir yıl bekliyor!!!!!!!!!!

Bilgen,themelek