Uzun zamandır gözüme takılıyordu
kütüphanem. Bugün hazır evdeyim deyip tüm kitaplarımı indirdim.
Ne çok kitabım var. Dua kitapları,
zayıflama kitapları, siyasi kitaplar, şiir kitapları, aşk romanları, tarihi
romanlar, felsefe kitapları, seyahat ve yol kitapları ve son yıllarda ise bir
sürü kişisel gelişim kitapları.
Ne çok okumuşum. Hayır, okudum da
ne oldu? Hala her pilav pişirişimde tane tane olmuyor, hala açma börek ya da
baklava yapamıyorum. Karnı acıkmış ve pilav isteyen çocuğa Yunan Mitolojisi mi
vereceğim?
Bu İngilizcede böyle benim için. İlkokuldan
beri İngilizce çok önemli dediler, İngilizce kurslarına gittim, özel okulda
okudum. Hatta işe girerken İngilizcem yeterli olmadı diye babam beni İngiltere’ye
bile gönderdi okusun kızım, öğrensin diye. Gittim. Öğrendim.
21 yaşından beri çalışıyorum ve
15 yıllık iş hayatımda sadece 3 kere İngilizce konuştum. İlki Ford’da
çalışırken Ken’e eczanenin yerini tarif ettim. İkincisi, bir dönem bakıcı
buluyorduk ailelere; o dönem Çinli bir bayana bakıcı verdim, onunla İngilizce konuştum.
Üçüncü olarak da geçen dükkâna yabancı uyruklu bir müşteri geldi; onun Dask
sigortasıyla, sağlık sigortasını kestim. İşte bu kadar.
Şimdi oturup düşünüyorum da,
babam bana harcadığı bu paraları altın yapıp kenara koysaydı adamcağız çok
rahat bir dükkân alırdı. Verirdik dükkânı kiraya, ohhhhh gezerdik tozardık.
Şimdi bende var 2 çocuk. Bu gidişle
10 sene sonra 2 dükkan parasını yavrularımın eğitimi için gömmüş olacağız. Okutmasak
da biriktirip dükkân mı alsak? Ahmet şimdiden “ben çalışmayacağım” diyor. Elif de
Afrika’ya filan gidecekmiş, vahşi hayvanları incelemeye. En azından dükkânın
kirasını yollarız ona çocuk rahat rahat gezsin oralarda, araştırma filan
yapsın.
Ayyyy bilemedim şimdi, okutsan
bir dert, okutmasan bir dert.
Bildiğim tek şey var ev işleri
bana göre değil, bak aklımı nasıl karıştırıyor.
Tövbe estağfurullah.
Bilgen,kafagitti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder