25 Ağustos 2011 Perşembe

Süper Anne, Brad, Tropik Ada

İnsanlar kendi başaramadıklarını, başkaları başardığında, takdir etmek yerine ya bahane bulurlar ya da kötülerler.

Sabırlı, çabuk sinirlenmeyen ve dediğini yaptırabilen bir anne olduğum için, etrafımdakiler beni takdir etmek yerine sürekli başka cümleler sarf edip duruyorlar. Onlardan takdir filan beklediğim olmadığından, şimdi hepinize SÜPER anne nasıl olduğumun sırrını örnek ile açıklayacağım.

İşten gelmişsiniz. Ayaklarınız şişmiş, beliniz ağrıyor, başınız çatlamak üzere. Tek istediğiniz 5 dakika hiç ses duymadan, ışık görmeden yatmak. Sadece 5 dakika.

İçeri sessizce girip, kimse beni fark etmeden yatak odasına süzülebilir miyim diye ayak ucunda sessizce yürürken, arkanızda duyduğunuz bir ses ile irkiliyorsunuz; “anne, napıyorrrrrsun?”

İşte düşmana yakalandınız. Artık kaçış yok, direnmeğe gerek yok. Teslim olmak kesinlikle en acısız yöntem. Teslim olmanın en başarılı yolu sevgi gösterisidir.

- Çok özledim sizi tatlım da odalarda sizi arıyordum. Demek buradasın ve benden saklanıyorsun ha, gel buraya bakayım, bi kocaman sarıl bana.

Bu sarılma sonrasında sevgiye susamış diğer evladınızda sizi fark eder ve artık kaçışınız yoktur.

“tepemden inmiyorlar” lafı mecazi bir laf değildir. Tamamen gerçek, fiziksel bir ızdırabı anlatan bir cümledir. Saçınız acır, omzunuz acır, beliniz acır. Sinirleriniz yavaş yavaş gerilmeye başlar. Artık hareketleriniz gerginleşmeye, sevgi içeriğini kaybetmeye başlamıştır.

- Kurabiye yapalım mı annecim? Önerisi tepenizden inecekleri düşünüldüğünde çok cazip gelir. Hoş gözünüzde hep, çocukların halıda sessizce oynadığı, sizinde kanepede oturup tv seyrettiğiniz, o dergi reklamı sahnesi vardır. (Kanepe ne renk canlanıyor gözünüzde?)

Mutfağa geçersiniz. Artık ayaklarınız üzerine basılamayacak haldedir. Beliniz ise, bir bezi bile kaldıramayacak kadar ağrıyordur. Başınızın içinde oluşan fırtınalardan bahsetmiyorum bile.

Büyük kabı tezgaha koyarsınız, içine çocuklardan kurtararak biraz un, yağ, yumurta kırarsınız. Tabi o sırada kızınız yumurtayı ben kırıcam diye çekiştirdiğinden yumurtanın yarısını dışarı kırarsınız. Ama olsun, evladınız o sizin. Kurabiye yumuşak olsun diye bir kaşık yoğurdu bir türlü koyamazsınız koca kaba, çünkü oğlunuz ben koyucam diye elinizi kendine çekerken, kızınız da elinizi diğer yana çektiğinden yoğurt dökülmüştür tezgaha. Ama ne önemi var evlatlarınız onlar. Yaratıcı ruhları gelişmekte, el becerileri gelişmekte, kendilerine güvenleri artmakta, anneleri ile paylaşım içinde olduklarından aranızdaki bağ güçlenmekte. Peki her şey bu kadar olumluysa şu boynunuzda sertleşen kas neyin nesi? Peki bu başınıza birden giren ve diğerlerini bastıran ağrı ne? Peki neden dişlerinizi sıkıyorsunuz?

Dört tane el, cıvık hamurdan kurabiye hamuru yapmaya çalışırken, arada bir dikkatleri dağılıp cıvık cıvık ellerini üstüne çıktıkları sandalyeye sürmelerine aldırış etmemeye çalışıyorsun. Ama boynun artık iyice sertleşiyor, nefes alışların zorlaşıyor. İşte o sırada, şuan bile hangisi olduğunu hatırlayamadığım evlatlarımdan biri unu alıp, hamura ek yapmak istiyor, diğeri ise kendi tarafına çekiştiriyor. Sen donup kalıyorsun ve o beyaz toz bulutunu görmeden önce ağzından

- evladım, yapmayın gibi senin bile duyamadığın bir cümle çıkıyor ve sonra her yer bembeyaz.

İşte bu andan sonra birçok anne sinir krizi geçiriyor haklı olarak. Bense sakinliğimi koruyabiliyorum. Şimdide size sakinliğimi nasıl koruduğumu açıklıyorum.

Her yer bembeyaz olduğunda, bende ekran birden kararıyor. Birden tropik bir adada buluyorum kendimi. 50 kilodayım, bronz tenliyim, saçlarım dalga dalga belime kadar(belimde nasıl ince), pembe iri dudaklarım, şimdi ki yeşil gözlerim var. Sol elimde kocaman bir tektaş var. Beyaz kumlardan, ışıl ışıl parlayan denize doğru bakıyorum. Denizden bir adam çıkıyor. Bana doğru ilerliyor. Güneş ışıltıları kaybolduğunda bu adamı bir yerden çıkaracağım ama nerden Yarabbi, bizim sokakta mı çalışıyor acaba, yoksa Dolphine’de filan mı gördüm? Adam yanıma geliyor iyice,

- Tatlım, neden denize gelmiyorsun, diyor

- Brad, diyebiliyorum sadece, Brad Pitt

- Noldu tatlım, diyor, yüzün bembeyaz olmuş, bir şey mi oldu?

- Evet, diyorum.

Sımsıkı sarılıyor bana,

- Her ne olduysa tatlım, ben yanındayım ve birlikte çözemeyeceğimiz bir sorun yok, diyor. Anlat bakalım ne oldu, çocuklara mı bir şey oldu?

Brad çocuklarımdan bahsettiği an, yeniden mutfağıma dönüyorum. Brad’le tropik bir adada kurduğum hayalimin bile içine girebildiklerine göre demek ki bu iki küçük canavarı çok seviyorum ben ve demek ki Brad’le tropik bir adada bir hayat yaşayacakken, Allah bana iki küçük çocukla İzmit’te bir hayat verdiğine göre demek ki bu daha hayırlı diyorum.

Kendime yeniden geldiğimde, mutfak beyaz, çocuklar korku dolu gözlerle bana bakıyor oluyorlar.

- evet çocuklar, şimdi yaptığınız işi bırakın ve ellerinizi yıkayıp odanıza çıkın. Annenizi dinlemediğiniz için etrafı mahvettiniz ve benim şimdi mutfağı toplamam lazım. Oysa söz dinleseydiniz, hala birlikte kurabiye yapıyor olacaktık. Oysa şimdi ben temizlik yapacağım sizde odanızda ben olmadan oturacaksınız. Birlikte zaman geçiremeyeceğiz. Keşke böyle olmasaydı, diyorum.

İkisi de ağlamaya başlıyor, özür diliyorlar ve mutfaktan çıkıyorlar. Sense bir yandan mutfağı temizleyip bir yandan da tropik adayı düşlüyorsun ve aklına takılıyor, acaba Ahmet Brad’in beyaz keten gömleğine vişne suyu dökse Brad napar?

Bilgen,çocuklarımolmadanasla

Hiç yorum yok: