Yemeğe eşi dostu çağırmışsındır. Sabahtan
beri de keyifli bir sofra olsun diye koşturmuşsundur. Dostlar gelir. Herkes sofraya
kurulur. Yemekler yenir. Bakarsın ki herşey süper gidiyor, herkesin keyfi
yerinde, sen de tatlını alır masanın bir ucuna oturur, yarım yamalak yakalığın
sohbeti dinlemeye başlarsın. Tabi bütün gece hiç bu kadar uzun süre oturmadığın
için omurgandaki sızıyı fark edersin. Ayaklarında ağrımıştır. Ama olsun,
dostlar çoluk çocuk keyifli zaman geçirildi ya, biraz daha gömülürsün sandalyeye,
ohhh işte gecenin en keyifli anı ve tuvaletten bir ses gelir;
- - Annnnnnnneeeeeeeeee bittiiiiiiiiiiii!!!!!
Hiç üstüne alınmazsın. Ne çocuğu ya, senin çocuğun yok ki. Hem
daha yaşın kaç? Bu da senin kendi evinde verdiğin bir yemek değil zaten,
annenler tatile gittiler sende arkadaşlarını çağırdın.
O ses biraz daha yüksek tonda bir daha duyulur
- - Annnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnneeeeeeeeeeeeeeeeeee
biiiiiitttttttttttttttiiiiiiiiiiiiii!!!!!!
Ne bitti yaa ne bittiiiiii!!!!
O an biri gelse dese ki, “çocuğun götünü ben yıkarım ama
5000TL ni alırım” helali hoş olsun, al kardeşim.
- -AAAAANNNNNNEEEEEEEEEEEEE!!!!!!
Gülümseyerek kalkarsın sofradan. Omurgandaki ağrı iyice
batar, beden oturmak istiyor çünkü. Tuvalete doğru yol alırsın doğduğuna
pişman, doğurduğuna pişman bir halde. Tuvalete girersin, klozette seni bekleyen
bir yaratık vardır.
- - Anne, uzaylılar aslında uzayda yaşıyorlar, diye
senin dünyanda olmayan bir muhabbete başlar.
Sen iki büklüm eğilerek taharet musluğuna ulaşmaya çalışırsın,
o ise uzaylılarla ilgili tezi üzerine yorumlarını anlatır. Bu o kadar garip bir
duygu ki, eğilmişsin iki büklüm birinin boklu kıçını yıkamak için o koca yorgun
bedenini süreklemişsin, keyifli bir sohbeti kesmişsin ama o götü yıkadığın için
mutlusun.
Teşekkür bile etmeden temizlenmiş yaratık tuvaletten çıkıp
gidiyor. Sen tuvaletten salona doğru yorgun ve ağır bedeni sürüklerken içinden
diyorsun ki “iyi ki doğurmuşum”